Bu Kaçıncı Dejavu?


Fenerbahçe kazansa da kaybetse de hatta berabere kalsa da bunu olabilecek en trajik şekilde yapmayı adet edinmiş bir kulüp. Son maçta kaçırılan şampiyonluklar, ya da bir şekilde verilen kupa finallerini falan bir yana bırakırsak normal tekil puan kayıplarını da olabilecek en tuhaf ve acıtıcı senaryoyla kaybetme konusunda garip bir alışkanlığımız var. Normal bir süreç, dengeli bir maçla Marsilya ile berabere kalsak bu kabul edilebilir, tolere edilebilir bir sonuç olurdu. Ama biz öyle bir beraberlik almayı becerdik ki bütün camianın özgüvenini sıfırlayan,önümüzdeki koca bir sezon için olumsuz iz bırakacak bir sonuç oldu.

Maça çıkabilecek en iyi 11 le başladığımızı söyleyebiliriz, basit top kayıpları ve pas tercihleri yüzünden oyunu Marsilya yarı sahasına yıkamasak da oyunu Marsilya hegomanyasına da bıraktığımız söylenemez. Hücuma çok adamlı çıktığımız nadir pozisyonlardan birinde golü bulup skor avantajını yakaladık. İlk yarıda en büyük eksiğimiz top rakipteyken onları ceza sahası civarına kadar hiç rahatsız edememekti. Marsilya bizim yarı sahaya çok kolay geldi, özellikle kendi sağ kanatlarını son derece etkili kullandı, geleneksel olarak geriden pasla çıkma hataları yüzünden de bir kaç şans yakaladılar ama son hareketlerde becerili olmamaları skoru bulmalarını engelledi. 1-0 ı bulduktan sonra Alex'in orta sahada topla buluştuğu anda tek pas seçeneği muhtemelen o anda iki Marsilyalı ile baş başa kalan Sow oluyordu, ve geriden hücuma destek olunmadığı için hücum çeşitliliği ve verimliliğimiz düştü.

İkinci yarıya da felaket başladık, kendi yarı alanımızdan neredeyse 10 dakika doğru düzgün çıkamadık. Marsilya'nın golü geliyorum derken taraftarın meşale atmasıyla oyunun durması biraz bizim kendimize gelmemizi sağladı. Tam o sırada Mehmet Topuz'un şahane ortasına Alex'in şahane kafasıyla aslında çok da beklenmeyen bir anda 2-0 ı bulduk. Oyuna baktığımızda oyunun hakkının 2-0 olmadığını nesnel bakarsak söyleyebiliriz tabi. Alex'in golünden sonra Marsilya da bir 5-6 dakika ciddi bir şekilde oyundan düştü, o sırada Aykut Kocaman'ın çok tartışılan/tartışılacak hamlesi geldi. Alex'in yerine Christian girdi.

Oyuncu değişikliklerinin hocanın kafasındaki getiri götürüsünün yanında başka iki yönlü bir etkisi var. Birincisi, oyuna soktuğunuz oyuncunun kendisinin oyuna girmesini nasıl algıladığı,ikincisi takımın geri kalanının oyuncu değişikliğini nasıl yorumladığı. Geçen yıl play-off daki Trabzon deplasmanında Alex'in yokluğunda Christian'ın çok iyi oynaması Aykut Kocaman'ı çok etkilemiş. Gerek play off un son maçında Galatasaray karşısında gerek Spartak deplasmanında Aykut Hocan Alex'in rolünü, yaptıklarını Christian'dan bekledi ve doğal olarak da alamadı. Aykut Kocaman Alex'in yerine giren Christian'dan Alex'in yaptıklarını ve onun yanında bir de takım savunmasına katkı vermesini bekliyor. Christian ise Alex'in yaptıklarının yanından geçmediği gibi Alex'le yan yana oynarken takımda takım savunmasına yaptığı katkının yarısını Alex'in yerine girdiğinde ya da oynadığında yapamıyor. Takımın geri kalanı yani sahadaki on oyuncu ise Alex'in çıkıp Christian'ın sahaya girişini "beyler Allahını seven defansa gelsin" şeklinde yorumladığı için Fenerbahçe kendi yarı sahasına gömülüyor.

Şunu da 50 kez tekrarladım ama yine tekrarlayayım. Alex'in sahada olmadığı bir Fenerbahçe'nin oyun zekası %50 düşüyor. Takım bir oyuncudan ziyade şuurunu kaybediyor Alex çıkınca. Ve hoca bugün şunu da bir kez daha görmüştür umarım ki bu seviyede oyun zekası en az koşu mesafesi kadar belirleyici bir etken. Christian-Alex değişikliğinin ardından Sow-Bienvenu değişikliği de gelince Fenerbahçe'nin Marsilya kalesine en yakın iki oyuncusu Bienvenu-Christian ikilisine dönüştü. Rakip sahaya en yakın iki oyuncunuz bu kadar yaratıcılıktan yoksun, ve formsuz durumdaysa üstelik takım savunmasına da fizik olarak yıprandığını düşündüğünüz aslardan çok da fazla yardım etmiyorlarsa o zaman skor olarak geride olan takım çok kolay risk alabiliyor.

Şöyle bir düşünelim ev sahibi takım 2-0 önde son 20 dakikaya girmiş, deplasman takımı bütün hatlarıyla her dakika pozisyon buluyor. Normal bir seyirci hiç değilse önde olan takımın 2-3 tane kontra girişiminin olmasını rakibin ikiye-bir, üçe- iki yakalanacağı üç dört tane pozisyon olacağını düşünür çünkü futbolun doğası bunu emreder. Bir yerde normalden daha fazla adam bulunduruyorsanız başka bir yerde normalden daha az adam bulunduruyorsunuz demektir. Fenerbahçe bu açıdan kontratak özürlüsü bir takım. Ve bu sorun iki senedir devam ediyor. Galatasaray'a 2-0 dan maç verirken de koskoca ikinci yarı Fenerbahçe bir tek doğru düzgün kontra atak yapamadı. Kontra için önündeki oyuncuya pas verecek en nitelikli adam skor koruma taktiği olarak kenara alınınca Fenerbahçe kontraya çıkacak o yaratıcı pası atamıyor. Üçüncü bölgedeki oyuncu tipin kontraya müsait değil (Bienvenu) ikinci bölgedeki oyuncun o pası atmaya ehil değil (Christian) ve birinci bölgede atağı kesip topu kontra hazırlayıcı oyuncuya atmakla görevli oyuncuların topla çıkarken 20 kez top kaptırıyorlar. Böyle bir takımın bu seviyede şu kadroyla kontra yapması doğal olarak mümkün olmuyor.

Alex'i oyundan alabilir alınmaz diye bir şey yok, oyundan düşmüştür, kartı vardır falan bu nedenlerle alabilirsin eyvallah da arkadaş bu adamı oyundan alırken takımın düşen oyun zekasını telafi edebilecek bir değişiklik yap. Fenerbahçe kadrosunda oyunu kafasıyla oynayabilen oyuncu sayısı neredeyse yok denecek kadar az. Alex'siz bir takım düşünüyorsan Alex'in mental eksikliğini kapatabilecek iki üç tane oyuncuyu kadroya katarsın. O zaman Alex'i oynatmamanı anlayışla karşılar herkes.

Bir de tecrübe denen bir şey var. 2-0 dan 2-2 olan Galatasaray maçında da Alex alınıp üç orta sahaya dönmüştük, ve Galatasaray daha çok gelmeye başlamıştı, Arena'daki 3-1 lik maça da yine 3 orta sahayla başlamış ve mahkum oynamıştık. Aykut Kocaman ön libero sayısını artırıp ileriden bir oyuncu olarak takımın savunma direncinin artmadığını daha kaç hezimetin sonunda öğrenecek merak ediyorum. Tam aksine Fenerbahçe hücumunu kendi eliyle etkisizleştirdiği için rakip daha çok risk alma iştahı hissedip daha çok adamla gelmeye başlıyor.

Bu beraberlik zaten bence epey arızalı olan takımın özgüvenini çok ciddi şekilde törpülemiştir. Aykut Kocaman'ın maç sonundaki halini de hiç beğenmedim, o bildiğimiz sakinliğini kaybetmiş ve abandone olmuş haldeydi. Sonuç olarak bu maç sonunda gruptan çıkma yolunda bir şey kaybedildiğini söyleyemeyiz ama taraftarın hocaya olan güveni ve daha trajiği bizzat oyunuların hocaya olan güvenlerinin ciddi şekilde sarsıldığını düşünüyorum. Maç 2-1 bitse skor bir şekilde bir şeyleri örtüp son 30 dakikadaki sefil oyunu gölgeleyebilirdi ama skor 2-2 olunca bu sefer o 30 dakikadaki oyunun sefilliğinin etkisini çok daha artmış oldu.

Heraklitos "aynı suda iki kez yıkanılmaz" sözünü iki üç Fenerbahçe maçı izlese etmezdi herhalde. Fenerbahçeli olunca aynı suda bırak yıkanmayı defalarca boğulunabileceğini öğreniyorsunuz. Aykut Hoca da sağolsun epey katkı yaptı bu "dejavu boğulmalara".



26 comments:

  1. gerilerden gelen kemalettin dedi ki...

    maalesef bir çocuğun bile görebildiklerini göremedi aykut kocaman. eğer alex özellikle bitkin ve isteksiz değilse, kendisini çıkardığımızda takım daha çok baskı yiyor çünkü mücadele ile kazandığı topu ayağında tutamıyor, rakibi zayıf düşürüp yoracak, tehdit edecek atağı hiç geliştiremiyor, üstüne üstlük tehdit algısı azalan rakibe özgüven de pompalanıyor. ve bu gece gayet diri ve istekli görünen alex çıktığı anda takım çöktü. sow yerine bienvenue değişikliği de tüy dikti. henri'nin saçmaladığı pozisyonun takımı sinirlendirmek suretiyle yediğimiz ilk golde bile etkisi olduğunu düşünüyorum.
    sözlükte ben de çok benzer sözcüklerle, bu şekilde yenilginin kocaman'ın takım üzerindeki otoritesini zayıflatacağını düşündüğümü yazdım. daha dün gelmiş olan meireres bile "65 dakika iyi oynadık" dedi.

  2. gerilerden gelen kemalettin dedi ki...

    maalesef bir çocuğun bile görebildiklerini göremedi aykut kocaman. eğer alex özellikle bitkin ve isteksiz değilse, kendisini çıkardığımızda takım daha çok baskı yiyor çünkü mücadele ile kazandığı topu ayağında tutamıyor, rakibi zayıf düşürüp yoracak, tehdit edecek atağı hiç geliştiremiyor, üstüne üstlük tehdit algısı azalan rakibe özgüven de pompalanıyor. ve bu gece gayet diri ve istekli görünen alex çıktığı anda takım çöktü. sow yerine bienvenue değişikliği de tüy dikti. henri'nin saçmaladığı pozisyonun takımı sinirlendirmek suretiyle yediğimiz ilk golde bile etkisi olduğunu düşünüyorum.
    sözlükte ben de çok benzer sözcüklerle, bu şekilde yenilginin kocaman'ın takım üzerindeki otoritesini zayıflatacağını düşündüğümü yazdım. daha dün gelmiş olan meireres bile "65 dakika iyi oynadık" dedi.

  3. grhngrl dedi ki...

    Harika bir yazı olmuş. Maçın duygusunu da, hatalarını da güzelliklerini de çok açık ifade etmişsiniz

  4. nadas dedi ki...

    İşin birde şu tarafı var Alex'in çıkarıldığı maçlarda ne takım savunmasının direnci artmış ne de onun çıkışıyla sahada basamadık yer bırakmayan bir takım çıkmış ortaya. Guti, Alex çıktıktan sonra da çok kolay topla buluştu sahada istediğini yaptı. Alex çıktıktan sonra Selçuk ve Mehmet'in iyice savunmaya gömülmesiyle oyunun Guti'yi rahatlatacak biçime girmesi de
    işin başka yönü.Alexsiz takım rakip orta sahalara nefes aldırmasa bir nebze anlaşılır bir tartışma olacak bu benim için ama hem takımın şeklinde ve enerjisinde bir değişiklik olmuyor hem de takım aklını ve yaratıcılığını kaybediyor. Alex'in aslında bütün bu tartışmalarda-lehinde ve aleyhinde olanlarca- kabul edilen ve kabul edildikten sonra aslında tartışmayı bitirmesi gereken bir özelliği var: Fenerbahçe'nin rakip tarafından korkulan,önlem alınan,savunma planlarının üzerinde yoğunlaştığı birinci oyuncu. Sadece sahada var olması bile taktik olarak kullanılabilecek avantajlar sağlar.

    Alex çıktıktan sonra Fenerbahçe'nin gol atabileceğine biz nasıl inanmıyorsak,rakipler de inanmıyor.Bu yüzden savunma ve savunmaya dönük adamlar oyuna girmekte daha az tereddüt ediyorlar. Bizde takım olarak kendimizi yarı sahamıza hapsolmuş üzerine daha çok adamla gelinen bir takım olarak kalıyoruz.

    Bunları üç sene önce, bu bloga bir beşiktaş maçı sonrası yorum olarak yazmıştım.üç sene sonra onlarca denemeden yanılmadan sonra bir milim mesafe katedilmemiş olması üzücü. mesele hata yapmak değil, mesele öğrenmenin asla ve asla gerçekleşmemesi.

    Bunların dışında maçtan sonra, Selçuk'u oyuna almaya hazırlandığını Caner sakatlanınca Stoch'u almak zorunda kaldığını söylemesi fiyaskonun takla atmış hali. Selçuk'a ihtiyacın varsa( yaslanmış bir takımda savunmanın arasına girmesi ve hava toplarındaki etkisi iki faktör olabilir)
    Selçuğ'u oyuna alırsın(Stoch'un Selçuk ihtiyacını karşılamayacağını söylemeye gerek olmamalı) sol önde oynayabilecek oyuncular takımın içinde mevcut:bkz bienvenü. ama sorun gene sadece basitçe hata değil. süperfinaldeki galatasaray maçında, alex'i oyuna alacakken, dia kırmızı kart görünce on dakika boyunca bir karar verilememesi esas sorun. başka bir deyişle her karar anının bir krize dönüşmesi ve oyun içinde sadece zaaflar görmek ama asla ve asla fırsatlar görememek esas mesele. gene, aynı galatasaray maçında, elmander oyundan çıktığında, galatasarayın oyunu önde tutabilen tek adamının da çıkışıyla tamamen atıl duruma gelen Selçuk'u çıkarmayıp takımı öne itemeyen kafa yapısı sorun.

    kontratak oyuncu tipleriyle ilgilidir ama daha çok organizasyonunuzla ilgilidir. bu takımaın elinde dia gibi kontraatak için yaratılmış bir adam varken de kontratak yapamıyordu. aynı dia, takımda birebirde dikine adam geçebilen tek adamdı ve en iyisi olduğu maçta saçma bir halem kararına isyan ettiği için gönderildi.

    yaz yaz bitmez ama her şey oyuna bakışta kitleniyor. aykut kocaman, teknik direktör olduğu ilk bir kaç ayda hemen ortaya çıkan bir gerçek vardı: benim türk futbol ideolojisi dediğim, oyunu sadece koşu ve tempo üzerinden algılayan, yaratıcılık, akıl, sükunet, denge, bitiricilik gibi kavramları umursamayan futbol fikrine sahip Aykut Kocaman. altan tanrıkulu futbolu nasıl görüyorsa Kocaman da öyle görüyor ki bu benim açımdan hayal kırıklığıydı. fenerbahçe şampiyon olduğu sezon da dahil olmak üzere, daum'un kısıtlı kadrosunun göründüğü kadar kompakt ve organize gözükmedi. dahası başardığı her şeyi başarmak adına, harcaması gerektiğinden hep daha fazla efor sarfetti. bugünkü maçta, yorulan mehmet ve caner yerine pas yapabilen oyuncular alıp, marsilyanın doğal olarak boşaltacağı alanları kullanmak bu futbol ideolojisinin fikri sınırlarında değil. asıl mesele de bu.

  5. Sekhranikos dedi ki...

    Aynı hatayı defaatle tekrarlayan af buyurun lakin ahmaktır. Ötesi boş maalesef. bu bir TD lik veya oyunculuk mesele değil. Bu ilkel akıl meselesi o dahi yok.

  6. Cengiz dedi ki...

    öncelikle şunu söyleyeyim, spor yorumcusu geçinen ve bunun için dünya para alan birçok kişiden daha dolu bir maç sonrası yorumunu yine burada fatih'ten okudum.

    tabi ki dün akşam son saniyede gelen hayal kırıklığı bizi bu da mı gol değil psikolojisine soktu ancak bardağın dolu taraflarını da görmeyi engellememeli dünkü skor. örneğin takımın oynamak istediği baskılı ve tempolu oyun ve bunu belirli dönemlerde sahaya yansıtabilmek umut vaat ediyordu. ancak bu tip oyun için takımın deposunda yeterli güç var mıydı bu konu muğlak. yüksek tempolu ve rakibe baskı yapmaya dayalı bir oyunu dar alanda yapmadığımız için özellikle avrupa kupası temposunda takım 60-65'den sonra fizik kalite olarak çok hızlı bir düşüş yaşıyor. bana kalırsa geriye çekilme psikolojisinin altında yatan sebeplerden birisi bu. tabi yorumda da belirtildiği ve hepimizin hemfikir olduğu üzere dünkü oyuncu değişikliklerinin de bu geriye çekilme refleksine çanak tuttuğu aşikar. alex ve sow'u oyundan alarak rakip defans üzerindeki baskıyı kaldıran aykut kocaman'ın devam eden oyunu okuma ile ilgili çok ciddi sorunlarını artık sağır sultan bile duydu. ben özellikle burada alex-christian değişikliğinden daha ziyade sow-bienvenu değişikliğinin çok daha büyük bir etki yarattığı kanısındayım. zira sow oyundayken, onun neler yapabileceğini çok iyi bilen civarındaki iki savunmacıyı sürekli tedirgin ederek orta yuvarlak dolaylarından uzak tutabilmekteydi. ancak bienvenu girdikten ve birkaç top ezdikten sonra marsilya korkusuzca tandemini orta çizgide kurdu ve kaçınılmaz son gerçekleşti.

    aslında takımın sürekli tempolu ve oyunu forse eden bir anlayış ile sahaya çıktığında esas kimliğini bulduğunu söyleyebiliriz. ancak özellikle avrupa maçlarında skor avantajını ele aldığınızda ortaya koymanız gereken kontrol oyununu, tempo düşürme taktiklerini bu oyuncu yapısı ile sağlamak çok da olası görünmüyor. bu nedenle aykut kocaman'ın bir tercik yapması gerekir. skor avantajına sahip olsa dahi agresif oyundan maçın hçbir bölümünde taviz vermemek ya da yine geçen yıllardaki oyun tarzına dönerek çok paslı sakin bir oyun oynamak. çünkü bu ikisinin karmasını yapmak için bu kadro daha çok afallayacak.

  7. gumgumok dedi ki...

    Dün ilk defa hocaya bu kadar kızdım ben de.
    Aslında Marsilya karşısında oyunun hiçbir bölümünde düzgün bir baskı kuramayacağımızı sanmıştım. Ama bazı bölümler gerçekten şaşırttı beni takım. İyiydi.

    Ben de şu 3 ortasahalı düzende ne zaman düzgün top oynadığımızı düşünüyorum dünden beri. Sadece 2-2'lik gs maçı değil, öne geçtiğimiz ve 4-3-3'ten bozma 4-5-1 oynadığımız her maç, rakipten baskı yedik. Bununla ilgili bir açıklaması olmuştu hocanın ama bulamadım. Bulabilen varsa yazsın linkini lütfen, okumak istiyorum.

    Kontraataktan bahsetmişsiniz. Sorun şu ki, hocanın kafasında kontraatak yoktu, bu gayet açık. Hadi kontrayı geçtim, en azından Alex'in yerine örneğin Stoch girse, bir kanattan diğerine kadar topla gidip, topu ilerde tutmayı, ortasahaya nefes aldırmayı, zaman öldürmeyi becerek. Ama o da olmadı.

    Gerçekten de çok yıkıcı bir beraberlik oldu. Trabzon maçında da kötü bir sonuç bekliyorum.

    Son olarak bunlardan farklı bir şey var. Tribün olarak dün çok istekli ve iyiydik, ama hata yaptık. Takım baskıyı yerken, oyuna dahil olamadık. Umarım biz de ders çıkarırız.

  8. Oğuzhan dedi ki...

    Artık öyle bir hal aldı ki, Fenerbahçe 3-0 öne geçse de 3-3'e düşeceğinin endişesinin de ötesinde bir emin olma halini yaşatıyor herkese. Skoru lehine çevirdikten sonraki oyun anlayışı bu beklentiyi beraberinde getiriyor. 94. dakikada o kornerin gol olacağından emindim ve işin acı tarafı benim gibi karamsar düşünenler ezici çoğunluktaydı çevremde. Gol gelince insanın içi "yine mi?" diye cız ediyor, aynı musibetin defalarca tekrarlanması yüzünden ama zerre şaşkınlık yaşamıyorsun çünkü artık kanıksamışsın. Bu bir kulüp için en acı ve güven kırıcı durum. Malesef bu olayın artçı sarsıntılarını çok hissedeceğiz.

  9. Mitya dedi ki...

    Alex'in yerine Cristian'ın girmesi takımı olumsuz etkiledi elbette, ancak asıl sorun bana kalırsa daha baska. Zira macin genelinde daha takım gibi oynayan Marsilya idi ve Fenerbahce bunu kırmak için pek birşey üretemedi. Evinde oynadığı için kaos yaratıp rakip kaleye şuursuzca yüklendiği zamanlar oldu, ya da Meireles'in doğru paslarıyla tehlikeli atak girişimleri başlatılabildi, ancak takım olarak, bir bütün olarak Fenerbahce koca maç bir hiçti. Bunun sebebi de Alex değil. Fenerbahce üç senedir şu oyunu kısa mesafede oynamayı beceremedi. Stoperlerinden hiçbiri topla çıkmayı beceremiyor, üstelik ikinci sınıf, doğasında geri çekilme fikri olan, skoru koruma fikri iliklerine işlemiş stoper sınıfından. Hal böyle olunca Fenerbahçe öndeyken bunlar geri çekiliyorlar, geri çekildikçe öndeki orta sahalar arkalarında oluşan boşluğu doldurmak için geri geliyorlar, takım oyunu 30 metre içerisinde, ancak ironik bir şekilde kendi kalesine en yakın yerde oynamaya başlıyor. Ve başlıyor dandunlar, başlıyor Volkan'ın çıldırtan zaman geçirme ritüelleri, başlıyor savunmadan çıkarken rakibe kaptırılan toplar.

    Dünkü maçta son yirmi dakikada Marsilya'nın yerine Caen'i de koysanız en az bir gol atarlardı, Barcelona'yı koysanız maç 2-4 biterdi. Bunları gördükçe şampiyonlar ligine gitmediğimiz için üzülmüyorum, zira hasbel kader öne geçtiğimiz bir Barcelona maçında zevkten ziyade işkence tadı alacağıma adım gibi eminim.


  10. Mitya dedi ki...

    Zicolu Fenerbahçe'nin de stoperleri çok yetenekli değildi, ama takımda doğru pas yapan, takımı rahatlatan oyuncular boldu. Maldonado ile millet taşak geçmekten bıkmamıştı, ama pas hatası çok azdı, pas şiddeti fena değildi, oyun görüşü iyiydi. Aurelio keza tempoyu ayarlayabilen, gerektiğinde dripling yapan, gerektiğinde faul alan bir adamdı. Şimdi böyle adamlarımız yok elimizde. Mehmet Topuz kaos--bir süper orta yapar, bir dakika sonra atağa çıkarken saçma sapan bir top kaybı yapar, pas verirken hızlı verir, uzun top atarken eksik atar. Panik. Caner Erkin daha da beter. Pas vermesi gereken yerde şut atar, şut atması gereken yerde pas. Top ayağına süzülür gelirken ve Fenerbahçe galip durumdayken sakin pas yapacağına gelişine 80 metre kros pas atmaya kalkar, top abuk subuk savrularak orta sahada gezinen futbolcukların orasına burasına çarpar. Mehmet Topal da kaosa ayak uydurmaya başladı, garip toplar atıyor, kısa pas, etkili pas vermiyor. Bekir aldığı topu ya deper ya da rakibe yuvarlar, Hasan Ali Kaldırım sağ ayağını kullanamadığından en basit pası vermekten aciz durumlara düşer. Kısacası, bu takımın oyunu kontrol etmesi, tempoyu ayarlayabilmesi bu kadar kaotik futbolcunun bulunduğu bir düzende zor.

    Eğer Fenerbahçe oyunu kısa mesafede oynarsa Alex de kral olur. Alex takımın kısa mesafede oynamasına engel de değil-bilakis, eğer bu mesafe daralırsa Alex'in yavaş tempoda seyreden baskısı bile olumlu sonuç verecektir, ne de olsa herkesin kontrol etmek zorunda olduğu alan azalacak. Bunu yapmak için önce mantalitede devrim yapmak gerekiyor. Herkes önündeki, yanındaki oyuncu ile mesafesini ayarlayacak, bu ne olursa olsun değişmeyecek. Hatta oyuncu değişiklikleri yorulduğu için bu mesafeyi ayarlayamayan topçuları dışarı almak suretiyle gerçekleştirilecek. Stoperler ileri çıkacak, forvetler hep arkalarını kontrol edecek. O kadar eminim ki bu minvalde çalışmalar yapılmadığına, hatta genel bir taktiksel anlayış dahi oluşturulmadığına. Takım ne hızlı oynamaya çalışıyor, ne kontrollü; ne savunma yaparken iyi savunma, ne de hücum yaparken etkili atak yapılıyor. Dün takımda doğru oynayan üç buçuk futbolcu vardı--Meireles, Alex, Sow, biraz da Gökhan. Yobo çok iyi oynadı, ama demek istediğim iyi ya da kötü oynamak değil. Mesela savunmadan top çıkartırken Mehmet Topal orta sahadaki markajçının arkasına koşu yapıyor, Bekir yerden sert ve isabetli bir top atabilse Mehmet'in önü bomboş, ki topu aldığında Alex'in markajçısı üzerine çıkma zorunda kalacak, top Alex'e aktarılırsa önü boş olacak, arkası çorap söküğü gibi gelecek. Ama Bekir o pası 1-atmak istese de atamıyor 2-atmayı düşünemiyor 3-atmayı düşünse dahi (hakli sebeplerden dolayı) atamayacağını bildiğinden korkup atmıyor. Şimdi bu tarz ufak detaylar genel oyun karakterini de belirliyor. Bekir 7 kez top deperse, Mehmet Topuz çoğu hücuma çıkışta topu arkasında filan unutursa, Volkan takım tempolu ve iyi oynarken zaman geçirmeye başlarsa olmuyor, herkes etkileniyor, seyirci dahil.

    Her neyse, gerçekten çok ama çok sinirliyim. Neredeyse Avrupa Ligi'ndeki en değerli 3. kadroya sahip bir takımın 2-0 öne geçtiği maçta, kendi evinde oynarken, şans dışı faktörlerle son on dakikada iki gol yiyerek berabere kalması, hatta maçın üç dakika daha uzaması durumunda maçın 2-3 olacağının çok net gözükmesine dayanamıyorum. Şu kadroyu rakipte görsen "feci zıçtık" diyecekken Aykut Kocaman'ın üç senede hala bir düzen inşa edememesi, hatta ve hatta utanmadan iki ay lazım gibi laflar etmeye yeltenmesi çıldırtıcı.

  11. Deepfly dedi ki...

    Okay alexi oyundan erkne alid, ama oyuna aldigi adamda gecen senen agzimiz acik izledigimiz Christian. Dikkatinizi cektimii bilmiyorum ama son 6-7 dakika Meireles dahil herkes topu suursuzca öne atiyordu, Gökhan ve hasan taclari bile direk olarak rakibe atacak kadar oyundan düsmüsdü, volkanin taca gönderdigi degaji hadi es gecelimde. Oyuna ayaginda top tutmak icin giren stoch, hemde en sevdigi bölgede önü bisken topu tutmak yerine ters kanatta Bienvenueye vermesidemi Aykutun kabahati?

    Aykut yanlislari oldugu kesin ama sahada bu kadar basit hata yapan ve topun degerini hic bilmeyen futbolcularin sorumsu olarakda aykutu göstermek bence biraz acimasizlik olur.

    Bu takim önümüzdeki 3 haftada 4 ömenli maca cikacak ve tekrar özgüven kazanmasi icin bu maclardan iyi oyun ve iyi skorla ayrilmasi sart.

  12. fenersin dedi ki...

    Dolu dolu bir yazı olmuş, öncelikle kalemine sağlık. Şimdi ben dahil herkes Aykut Hocayı eleştiriyor ve eleştirilerinde de haklılar. Ancak ben bu takımın bir kaç ay içerisinde gerçekten çok daha iyi top oynayan bir takım haline geleceği inancındayım. Evet Aykut Hoca'nın bahsedilen taktiksel hamlelerden uzak bir hoca oluşunu değiştirmeyecek belki bu durum ama bu takım genel anlamda oyuncu kalitesi olarak küçüklüğümden beri gördüğüm en kaliteli kadro. Bu takımı isteseniz de çok başarısız kılamazsınız.
    Oğuzhan'ın yaşadığını anlattığı hissiyatı tekrar ve tekrar yaşamaktan artık bıktım. Bahsettiğimiz kadrolar, hocalar, ürünler, taraftar sayısı çok büyük bir ekonomi yaratıyor ve bu ekonomi bu tarz rezillikleri yapabilen amatör takımlardan veya kuruluşlardan farklı hamleler gerektiriyor. Hem dünya kulübü olacağız deyip hem de daha oyunu soğutmayı beceremiyorsan 100 yılda bir yaşanacak bir şey dediğimiz şeyleri bu taraftara arka arkaya yaşatıyorsan, kendi taraftarın bile inancını kaybetmeye başlar. 2-0 öndeyken bile lütfen gol yemeyelim diye tedirgindik statta. Golü yer yemez şöyle bir etrafıma baktım ve herkesin suratında aynı ifade vardı daha beraberlik golü gelmemişti ama biz 2. golün geleceğinden de emindik. Bu öyle bir yıkım ki, bu golün geleceğini tahmin etmene rağmen nakavt olmuş boksör gibi abandone olmuş sağa sola bakarken maçın bitiş düdüğü geliyor. Ve sözün bittiği yer...Ne derseniz deyin nasıl yorumlarsanız yorumlayın tek bildiğim bu rezilliği hak etmiyoruz.

  13. BOSS dedi ki...

    marsilya bize göre daha hazır ve formdaydı, buna rağmen fenerbahçe, maçın çoğu bölümlerini domine eden, arzulu ve çok koşan bir görüntü sergiledi.

    takım, son 20 dakikayı aşırı yorgunluktan doğru oynayamadı ama 3-4 haftaya kadar gücünü artırdığında o problem de ortadan kalkacak.

    yine de, bu maç 2-0'a bağlanmıştı,

    ama aykut hoca, takıma kazandırmak adına alex'in yerine aldığı cristian'ın maçı satacağını nereden bilebilirdi ki?...

    70. dakikaya geldiğimizde topal'ın da, raul'un da yorgunluktan dilleri dışarı çıkmıştı, o arada yapılacak en doğru değişiklik, selçuk-topal değişikliğiydi, gel gör ki, kendi futbolcumuzu yuhalayarak zaten ayağımıza kurşunu sıkmıştık.

    futbolcusunu yuhalayan, hocasına ismi ile hitap etme saygısızlığını gösteren, empati yapamayan taraftarın, maçın da ligin de sonlarını doğru oynayamayan bir takıma sahip olmasından daha doğal ne olabilir ki?

    takıma ve hocaya kurduğumuz baskı ve sürekli pesimist bir ruh haliyle zaten bundan iyisini hak etmiyoruz.



  14. ersoy dedi ki...

    sene başındaki takım ile son maçtaki takım arasında dağlar kadar fark var. iyiye gidiyoruz. şansızlığımız bu toparlanma süreci içinde çok hayati ve telefisinin olmadığı maçlar oynamamız. dünkü marsilya maçının telefisi var, ben inanıyorum bu grupdan çıkacağız.

    son 20dk. ya gelecek olursak. Alex olsaydıda o baskı olacaktı, olmuştu daha önceleri çünkü. orta saha transferinin çok istendiği zamanlar kendi kendime "aslında forvet alsak daha iyi olur" diyordum. forvetsiz bu kadar. 1 tek topu tutabilse Bien, takımın iyi çıkmasını sağlayabilse o maçı bitirebilirdik. olmadı, olmayacakta galiba.

    bir takım 2 - 0 dan oyun çevirebiliyorsa tebrik edeceksin, 2 - 0 dan oyun veriyorsa "ulan ne oluyo" diyeceksin. sadece Aykut Kocaman ile alakalı değil durum. Aykut Kocaman en kötü taktiği vermiş olabilir, oyuncu değişikliklerinde hata yapmış da olabilir. kırmızı kart görmüş hatta 9 kişi kalmışda olabilirsin. 2 - 0 dan 15dk. da oyun veren takımın kulağı çekilmeli. cezasız kalmamalı.

  15. jay_jay dedi ki...

    kimi maclar vardir bir beraberlige son dakikada sampiyon olmuscasina sevinirsin yani marsilya gibi sondakikada 1 puan kazanirsin, ama bazende son dakikada yedigin golle 2 puan kayip edersin. birde aykut kocamanla henüz avrupada maclarinda sahamizda tek bir mac bile kazanamadigimiz düsünüldügünde bunun hem hocanin hemde takimin üzerinde yarattigi baskiyi artiracagi mutlak. kayipedilen aslinda 2 puandan daha fazlasi. gladbachinda berabere kaldigini düsündügümüzde bu maci kazansaydik gruptan cikmanin yarisi gibi birsey olacakti. uzun lafin kisasi dün kayip ettigimiz sadece son dakika gölüyle iki paun degildi. umarim bu golün etkisi ilerleyen haftalarda korktugumuzu basimiza getirmez

  16. Adsız dedi ki...

    çok kestirmeden söyleyeyim, Aykut Kocaman dün maçı verdi, elleriyle verdi. Bunu daha önce de yaptı, korkarım tekrar da yapacak.

    yine kestirmeden yazayım, Aykut hocanın iyi bir TD olacağına hala inanıyorum. Yarattığımız bu baskı bu süreci erteliyor, belki de yok ediyor. 10 sene içinde bu hocanın avrupada kupa kaldırabileceğini bile düşünüyorum.

    Aykut Kocamanın artıları, eksilerinden cok daha zor bulunabilecek özellikler. eksileri zamanla düzeltilir ve ya törpülenir, ancak artıları çoğu teknik adamı geçtim, çoğu "adam" da ya vardır ya da yoktur. Aykutta var.

    Bu yorumum adam gibi adam vs tadında okunmasın. Ben gercekten iyi bir yönetici, iyi bir lider olduğuna inandığım için bunları yazıyorum.

    Hocanın daha iyi yardımcılara ihtiyacı var. fitness koçundan tutun da arada bir ona şunu çkarma, bunu sokma, allah aşkına bienvenue deme bana hoca diyecek birilerine. Arap İsmail i futbolculuğundan beri tanırım, insan olarak da kendisiyle ilgili bir fikrim vardır ve üzülerek söyleyeyim, Ismail hoca size sadakat ve güvenden başka birşey sunamaz. Yeni fikir, yabancı oyuncuyla ilişki, yaratıcılık, cesaret, yeri geldiğinde fikir çatışması SU NA MAZ. Hocanın yanına ona lafını dinletecek biri lazım, bu iş başka türlü devam etmez..

  17. Unknown dedi ki...

    Bilgi ve deneyim ielerleyerek biriken özelliklerdir. Fenerbahçe'nin geleceği olarak gördüğüm, gördüğümüz Aykut Kocaman malesef bu özellikleri olmayan bir teknik adam profili çiziyor,sadece ezbere bildiğini uygulamaya çalışıyor. Bunun kanıtı ligde henüz 2 puana sahip Mersin İdmanyurdu karşısında sergilenen oyun Marsilya maçının da habercisiymiş biz bunu yeni anladık. o maçta skor 1-1 iken bile kendi sahasına mErsin takımı tarafından hapsedilen bir Fenerbahçe izledik,defansından top çıkaramayan, aldığı topu dan dun uzaklaştırmaya çalışan bir takım.O maçta hocanın deişiklikleri de pek farklı değildi. Bu maç bu maçtan neredeyse bir yıl önce GS maçı da dünün kopyasıydı.Artık şuna inanıyorum ki bu takım ne ortalama 120 km koşacak bir kondüsyona sahip ki bunu verecek bir ekibi de olmadığı açık, ne de taktik esnekliğe yaratan bir hocaya sahip. Aykut Kocaman'ın söylemiyle pratiği de tamamen zıt, hoca söylediklerinin hiçbirini uygulamıyor.Koşan pas yapan rakibi boğan kontrya iyi çıkan bir takım yaratmaktan bahsediyor fakat artık iyi pas yapan takımdan eser kalmadığı gibi, 60 tan sonra yorulan,kontrya çıkmaktan defansında 9 kişi yığlıp aldığı topu 50 metre ilerde 3 kişinin arasındaki adama atmayı anlayan bir takım bizim izlediğimiz. Sonuç acı olacak belki ama bu rüya da burada bitmek üzere;A. Kocaman ile guruptan çıkılmaz istifa eder,Aykut Kocaman ile takım ligde ardı ardına başarısız sonuçlar alır ve istifa eder. Kulüp Hoca aramaya başlar, bu yılo da böylece berhava olur. Kocaman malesef bu yolda hızla ilerlemekte ve görünen o ki yolun sonu da yukarıdaki gibi...

  18. Unknown dedi ki...

    Alex De Souza 2-0 dan 2-2 ye gelen Galatasaray maçından sonra yaptığı açıklamada ; '' Kazanmak bir psikolojidir, biz bu psikolojiyi kaybettiğimiz için kazanamadık'' demişti.

    Şu anda Aykut Kocaman'ın oynattığı futbol mentalitesi ile, Akhisar Belediye Teknik Direktörü Hamza Hamzaoğlu'nun oynattığı futbol arasında uçurum yok maalesef. Ankaraspor'da oynatmaya çalıştığı oyunu çok daha kaliteli ve pahalı oyuncularla Fenerbahçe'de de uygulamaya çalışan Aykut kocaman'ın takıntılı ve sabit fikirli olduğu gerçeği kaç maçtır bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor olmasına rağmen, Aziz Yıldırım bir inat uğruna hala beklemede.

    Fenerbahçe gibi bir takım her maça ''yarım sıfır olsun bizim olsun'' veya ''öyle veya böyle 2-1 olarak son saniyeye kadar getirmiştik''(Aykut Kocaman'ın maç sonu açıklaması) mentalitesiyle yönetilemez. Ne demek öyle veya böyle ? KosKOCAMAN FENERBAHÇE'DEN bahsediyorsunuz, KosKOCAMAN FENERBAHÇE'Yİ yönetiyorsunuz ! Amiyane tabirle 'yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızda' istediğiniz her futbolcu alınıyor, istediğinizi gönderiyorsunuz ve bu geniş imkanları dar gelirli bir memur zihniyetiyle yönetmeye çalışıyorsunuz !

    Burada teknik veya taktik konuşulmasına gerek yok, çünkü defalarca konuşuldu ve yazıldı, burada ki 'ANA SORUN' (Aykut Kocaman'ın deyimiyle) VİZYON VİZYON VİZYON !

    Alex De Souza'ya Jaba muamelesi yaparsanız Alex sizin futbol bilginizi sorgular, değerlendirir ve notunuzu verir. Aynı şekilde Meireles, Kuyt, Krasic (Sol Kanatta oynatıldı), ve üst düzey futbolcuların hepsi bu değerlendirmeyi yapar ve size bir not verir. Sayın Aykut Kocaman futbolcularınızın gözündeki futbol bilgi notunuz ve dolayısıyla mesleki saygınlığınız 0 (Yazıyla sıfır) ve takıma bu sebeple hakim olamıyorsunuz.

    Hani göreve başladığınızda 'faydalı olamayacağımı anladığım an gereğini yaparım' demiştiniz ya Aykut Hocam heh işte o gün çoktan geldi de geçiyor !

  19. nikos1907 dedi ki...

    tek sorun bu ilk 11 in yeni yeni birbirine alışmasıdır, takım oyunun gelişmesi için yapılacak tek şey sabır,aynı 11 devamlı oynamasıdır. sadece marsilya macında değil diğer maclarda da takımın savunmasında sorun yaşandığı ortada, aksi taktirde bize atılan ilk golü nasıl acıklayabiliriz ?

    "aykut istifa" demeye ne kadar gerek var bilinmez sonuç olarak aykut bu takımın en buyuk, popüler taraftarlarından biri,takımına zarar vermeye başlandığı an zaten gerekeni yapar, son 3 sezon mayıs ayında gazozuna maç yapmamamızda az da olsa katkısı vardır.

    kısa sürede takım oyunu oturursa yargıtaydan da yönetimi değiştirmeyi gerektirecek bir karar çıkmazsa güneşli günler gelecektir.

    sezon sonunda yada ortasında aykut hocanın gitmesi veya bi çok futbolcunun gönderilip/yeni transfer gelmesi gibi bir durumda biz seneye ağustos- eylul aylarında dejavuyu yaşayacığımız garantidir.

  20. gumgumok dedi ki...

    Aykut Hoca basın toplantısında "Caner değişiklik istedi, Stoch'u oyuna sürdük. Yoksa Caner'i çıkarmayıp Selçuk değişikliği yapacaktım" demiş.

    Ben anlayamıyorum. Selçuk-Meireles-Christian-Topal 4'lüsünü kurunca gerçekten sağlam bir savunmamız olacağına mı inanmıştı?

    Aykut Hoca mümkün olduğu kadar devam etmeli, ama ders çıkara çıkara devam etmeli.

  21. deddaq dedi ki...

    uzuluyorum, yazayim diyorum yazamiyorum, ayni filmi kac kere izledim bilmiyorum, aykuttan bahsetmiyorum, FB taraftarindan bahsediyorum. su mac 2-0 ken telefonda kardesimle konustum (maci izleyemedim) nasil coskuluydu allahim fener nasilda iyi oynuyordu heralde uefa kupasi bu sene bizimdi. mac sonu tekrar aradim, 2-2 aykutun kellesi koparilmis kopeklere atilmis, christianin anasi babasi belli degildi. ne diyeyim FB taraftari sabirsiz, degil 1 sezon degil 1 ay 1 mac, 15 dakkada boyle degisiyor iste. o yuzden de Fenerden bi halt olmaz arkadas, aykut kocamanin da dedigi gibi bu zihniyet degismedikce, Fener avrupada basarili olamaz.. aykut 10 senede kalsa avrupada basarili olamaz demis bi arkadas, bende diyorum ki fenerbahce 10 sene antrenor degistirmesin antrenorun kim oldugu hic onemli degil, uefa kupasini alir. (fener morinho yu getirse 10 sene dayanamaz kovulur)

  22. Tasitus dedi ki...

    Eleştirecek onca şey varken aslında ; ....
    - 3 yıldır sezon ilk yarılarının neden zombiler gibi geçirildiği, sonra da arayı kapamak için can havli yada amok koşucusu gibi mücadele sergilendiği, bu anlayışın hem tüm sezona hem de maçların çoğuna nasıl uydurulabildiği,
    - yer yer agresif, çoğunlukla pozitif, az çok modern, temelde oyunun her iki yönünü oynayabilen, geneli istikrarlı bir futbol seviyesinin neden hala yakalanamadığı,
    - maçların çoğunun zar zor önde bitirilebildiği, rahat kazanabildiği maçların bir elin parmaklarını geçmediği, iyi bir start yapsa 2.perdeyi çıkaramadığı, yapmasa mahkum oyun istatistiklerini arttırmak dışında ortaya bir şey koyamadığı,
    - önce ağustos böceği gibi lay lay lom, sonra sıka sıka bir yere ulaşsada çoğunlukla sonunu getiremeyen, son 10 yılda dramatik bir şekilde 3 şampiyonluğu finalde bırakmış, adı sanı duyulmamış takımlar karşısında sayısız yurtdışı hüznü tatmış, sayısını unuttuğum süper kupa ve türkiye kupası dağıtma hovardalığının nasıl becerilebildiği,
    - tüm bu olumsuzluklar, eğer oyuncuların bireysel yetenek yoksunluğundan kaynaklanıyor ise bu transferleri kimin yaptığı, yok eğer arıza kollektif bütünlük ve kalitede ise teşhis ve tedavinin kimin sorumluluğu olduğu,
    - en övünülen istatistiklerden biri olan malum rakip zaferlerinin neden terse döndüğü, 10 yıllık psilolojik üstünlüğün 2,5 yılda nasıl eridiği ve el değiştirdiği,
    - 3 yıldır genç oyuncu kategorisinde bir adam dahi nasıl çıkaramadığımız, bırak çıkarmayı yada parlatmayı bir kaç maç dahi neden görev alamadığı,
    - transferlerin neden önce gerekmediği ancak son anda yada son günde yangından mal kaçırırcasına yapıldığı, transfer stratejisi kavramının bu klupte profösyönellik yaklaşımı yerine neden tweet artikeli gibi kullanıldığı,
    - geçen yıl 5-6 bu yılda 5-6 orta/üst düzey transfer yapan ismi lazım değil rakip neredeyse tüm takımı yenileyecek oranda taze girişe sahip olduğu halde agresif ve olumlu futbol anlayışını koruyup hatta geliştiriyor gibi görünürken, benzer oranda transferler yapmış klübümüzün ise nazire yaparcasına çoğunlukla pasif, ruhsuz ve demode futbol anlayışını kıramaması, kırmaktan vazgeçtik biraz olsun dahi çatlatamayıp dahi koruyabiliyor olması hakikaten ilginç ve düşündürücü. Demekki kapıdan içeri giren solumaya başladığında hemen uyum sağlıyor hasıl olan atmosfere.

    ... takılıp kalmış gibi görünüyor koca bir camia, basınıyla birlikte 35 lik mösyö Alex in oyundan çıkıp çıkmayacağına yada kaçıncı dakikada çıkmasının uygun olacağına. Ve rağbet etmekte, Sow çıkmasaydı şu olurdu, saçım Topuz değil Küyt olsa böyle olurdu, Topal'lamasaydı keşke Bekir son saniyede, Caner Stoch lardan yemesin elinde bir şey kalmayacak türünden muhabetlere. Sanki tüm bu varyasyonları içerir uygulamalar yıllardır yapıldığı, denendiği ve tecrübe edildiği halde sonuç vermiş, her şey pempeye dönmüş gibi.

    Volkan, Yobo, Gökhan, Alex, Topal, Meireles, Krasic, Stoch, Kuyt, Sow. Biraz da Topuz, Egemen, Bekir, Hasan, Semih, Caner, Baroni, Selçuk katkı sağlasa hiç de fena bir kadro yok aslında elde.
    Bunca olumsuzluğa rağmen, bu yıl sonuna kadar sabredilmeli Aykut beye bence ve izin verilmeli yapmak istediklerine. Bakarsızın zarlar düşeş gelir, şaşırız hep birlikte.

  23. Bolat dedi ki...

    cok ahkam kesmek istemem futbol nedir ne degildir üzerine ama sunlari söylemeden edemiyorum: futbolda evet kosmak ve fizik kalite cok önemli. bu hususun aykut hoca tarafindan görülmeis ve altinin israrla cizilmis olmasi cok sevindirici. ama sunu da unutmamak lazim ki, futbol ayni zamanda kaliteli oyuncularla, iyi oyuncularla ancak, iyi oynanabilen bir oyun. topuz hakkinda hoca cok olumlu seyler söyledi, lig tv'de.

    ama o topuz yillardir fenerbahce'de ve kendisinin son hareketleri israrla cok kötü yapmasinin ötesisinde göze batan bir özelligini göremedik. tabii kosuyor, mücadele ediyor filan falan. ama iste o mücadeleler sonununda aldigi toplari cok önemli bir akin baslayacakken, ya da takim tam sagdan yaldir yaldir geliyor derken, iste savunma ters ayakla yakalandi simdie cezasahasina etkili bir kesme derken, fevkalade kötü bir sekilde rakibinin ayagina teslim ediyor. alex in attigi golde, muazzam bir pas verdi, ama benzeri en az 10 tane orta yapti ve sadece alex in kafasini bulan basariliydi. benzeri seyleri caner icin de söylemek müpmkün.

    bunlarin yaninda bir de hamit in manu karisindaki performansi hatirlatmak ve topuz-altintop farkina dikkat cekmek isterim. fb cok iyi bir ortasaha ikilisi buldu bu sezon. iyi bir solbeki de var artik. ama sene basinda hamit i kacirarak, ve topuz a mahkum ederek kendisini yeniden hata yapti.

    alex i tartismaya aciyor aykut hoca, büsbütün haksiz oldugunu düsünmüyorum ama elindeki hücümcular icinde hala en verimlisi ve toplu-topsuz oyunda en etkilisi alex. stoch onun yerini dolduracak bir güc degilmis ögrendik. burda onun yerini doldurmaktan kastim, onun mevkisinde, onun gibi oynayan degil. takimin hucüm yükünüp ceken, sonuclara direk etki eden, gitti denilen maclari bir anda degistiren isim olarak söylüyorum. rakibi tekdit etme alaminda söylüyorum ve bu hususlarda, krasic de henüz sonuc vermedi. sow'dan da bir beklentim yok benim artik. kuyt, evet cok faydali ama sonuclara alex kadar etki edebilecek bir oyuncu degil.

    özellikle güclü rakipler karsisinda nisbeten iki yönlü oynayabiliyor oyunu diye caner e mahkum kaliyoruz, stoch, krasic vs birer lükse dogru evriliyor budurumda. yani aslinda transfer konusunda eksiklikler var hala, cok para harcaniyor, eskiye göre de cok mantikli transfer hamleleri yapiliyor ama eksiklikler bitmiyor. yeni ortsaha ikilimizde bir anda takimin göbeginin nasil güclendigini görüyoruz, bu cok önemli.

    caner ve topuz yerine örnegin hamit ve onun seviyesinde bir baska oyuncu daha olsaydi ortasahada, fb ne cikarken o top kayiplarini yapar ne de sonlara dogru bu derece mahkum oynardi. sikinti hala en basta, ne teknik adam yetersizliginde ne de yanlis oyuncu degisikliklerinde. sikinti kadronun kalitesinde.

  24. ersoy dedi ki...

    eklemek istediğim bişi var. bence Aykut Kocaman Alex ve Baroni ye dikkat etmeli. komplo teorilerini aklımdan kovalamak istesemde Alex i çıkarırken bakşa bir brezilyalıyı almalılıydı. Baroni nin ciddi ciddi maçı sabote ettiğine inanıyorum.

  25. cengo dedi ki...

    Cambiasso'ya top yediren takım şimdi kendi sahasında her takıma karşı ayrım yapmaksızın bu kadar berbat, pasif, ezik, korkak top oynuyorsa Aykut Kocaman benim kocaman gururum falan değildir kusura bakmasın. Güzelim takım nereden nereye geldi arkadaş. Ne forma alma isteğim var ne maça gitme hevesim kaldı. Sağ olsun hepsinin içine etti. Yönetime de helal olsun. Geçen senenin hatırına en az bir kaç senemiz güme gidecek. Gidişat çok kötü. Yazıklar olsun. Bırakın gidin artık.

  26. Unknown dedi ki...

    fenerbahçe teknik kadrosunu alkışlıyorum;kondisyoner müthiş, fizyoterapist müthiş yardımcı antrönerler müthiş, onlara güvenen ezber bozan hocamız da müthiş!Takım 90 değil 120 dk olsa maç neden bittti diyecek kadar enerjik,en sert darbelere karşı dahi sakatlanmaktan uzak kalan oyuncular biyonik adam gibi, yardımcı antrönler de Barselona nasıl antreman yapıyorsa aynısını uyguladıkları için gelişme kaydeden oyuncular ışıl ışıl, kafayı koşu mesafesine takıp(ki haklı burada) daha önce oynadığı takımlarda bu koşu mesafeleri iyi olan oyuncuları toplayıp buna ulaşacağını zanneden, kondisyonun kazananılabilir olduğunu unutan hocamız da ayrıca alkışı hakediyor!!!!!

Yorum Gönder