Adalet Şikesi


Susurluk soruşturması için kurulan komisyonun karşısına çıktı, 1000 operasyon yaptık dedi. Uğur Mumcu'nun ağlayan eşinin yüzüne baktı "eğer o tuğlayı çekersek altında devlet kalır."

İçişleri ve Adalet Bakanlığı yaptığı dönemde işlenen yüzlerce faili meçhul cinayet, yargısız infaz, gözaltında kayıp ve katliam ile suçlandı. Hakkında açılan dava 10 yıldan fazla sürdü. Cürüm işlemek için teşekkül kurmak, gıyabi tutuklu sanık Abdullah Çatlı'nın saklı bulunduğu yeri bildiği halde yetkili mercilere haber vermemek ve gizlenmesine yardım etmek; yasalara aykırı olarak Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz'e silah taşıma izin belgesi vermek suretiyle görevi kötüye kullanmak; yasalara aykırı olarak Abdullah Çatlı ve Yaşar Öz'e hususi damgalı (yeşil) pasaport verilmesini sağlamak suretiyle görevi kötüye kullanmaktan ceza aldı. Galatasaray delegesi oldu, Sheraton Otel'de kulübü temsil etti. Kendisine özel cezaevi seçildi, 2 yıl yatacak.

3 Mayıs 2012 günü Adnan Polat Mehmet Ağar'ı ziyaret etti, kendisine forma hediye etti.

10 Mayıs'ta Arda Turan UEFA kupasını bu mümtaz şahsiyete ithaf eyledi,

1 Haziran'da Fatih Terim, 11 Haziran'da Arda Turan kendisini ziyaret etti.

Daha komiği,

Korkut Eken, Susurluk ana davasında, adam öldürme, adam kaçırma, şantaj, gasp, tehdit gibi suçları işlemek maksadıyla teşekkül kurmak suçundan 6 yıl ceza aldı. 2004 yılında hapisten çıktı. Kendisini karşılayan Muhsin Yazıcıoğlu'na sarıldı, "yöresel bir ağız olan Kürtçe'nin devlet televizyonundan yayınlanmasını" telin etti, "durma ilerle, türkçüler seninle" tezahüratları arasında hayatına döndü.

Kader,

3 Mayıs 2012 günü Adnan Polat'tan hemen önce Mehmet Ağar'ı ziyaret etti..

27 Ocak 1997 tarihinde hakkında verilen tutuklama kararından sonra firar etti. Cürüm işlemek amacıyla silahlı teşekkül oluşturmak, görevi ihmal, silah kaçakçılığı gibi suçlarla itham edildi. Ceza aldı, hüküm giydi. Sonra..

"Halk arasında korku endişe ve panik yaratacak şekilde kamu düzenine karşı kasten adam öldürme, adam kaldırma, yağma cürümlerini işlemek üzere oluşturulan silahlı çetenin yöneticiliğini yapmak'' suçundan İstanbul 6 Nolu DGM'nin kararıyla Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri gereceğince 6 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan ve bu cezası kesinleşen İbrahim Şahin, 2003 yılında Cumhurbaşkanı tarafından affedildi..

Polis muhbiri Erhan Tuncel cinayetin işleneceğini Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü'ne bildirdi.. Bir kere değil, beş kere değil, tam 17 kere.. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü de cinayetten tam 11 ay önce İstanbul Emniyetini bilgilendirdi. Cinayetten 5 ay önce Yasin Hayal'in Hrant Dink'i öldürteceğini Jandarma İstihbarat da biliyordu. Ogün Samast Yasin Hayal'in suratına bağırdı: "Öldür dedin öldürdüm". Hayal ise planı Erhan Tuncel ile MİT mensubu İlhan Güler'in yaptığını söyledi. İstanbul emniyeti sahte rapor da hazırladı, Celalettin Cerrah vali, Muammer Güler milletvekili de oldu. TİB ses kayıtlarını son dakikaya kadar sakladı. Jandarma biliyordu, emniyet biliyordu, MİT biliyordu. Devlet haberdardı. Ogün Samast yalnız değildi. 16 Aralık 2011 tarihinde Özel Yetkili Mahkeme, Celalettin Cerrah'ın en başta söylediğine geldi "suç münferitti", "örgüt yoktu", Ogün Samast terör örgütüne üye olmak suçundan beraat etti.

Fethiye'de bir otelde çalışıyordu. 8 kişinin tecavüzüne uğradı. Dava açıldı, 8 kişi de beraat etti.

"Vatana zararlı çocuklar yok edilmeli" dedi, o da beraat etti.

2002 yılında Mardin’de 13 yaşında olan N.Ç, iki kadın tarafından para karşılığı erkeklere pazarlandı. Aralarında devlet memurlarının da bulunduğu 26 kişi N.Ç ile ilişkiye girdi. Olayın duyulması üzerine N.Ç ile ilişkiye girenler ve küçük kızı pazarlayan iki kadın hakkında dava açıldı. Mahkeme o tarihte 13 yaşında olan N.Ç'nin kendi rızasıyla fuhuş yaptığı ve psikolojisinin bozulmadığını söyledi. İyi hal indirimi uyguladı. Yargıtay da bu kararı onadı. 13 yaşında kıza tecavüz eden sanıklar, iyi halli sayıldı, 4 yıl ceza aldı..

Abdi İpekçi'yi katletti. 10 yıl hapis cezası aldı. İki ayrı gasp ve soygun suçlarından aldığı hapis cezaları da 7 yıl 2 aya indirildi. 2000 yılında Türkiye'ye geldi, 2010 yılında hapisten çıktı. Apar topar TRT'de canlı yayına katıldı. Çüşşş artık diyenlere programın sahibi Rıdvan Memi şöyle cevap verdi: "Mehmet Ali Ağca ile röportaj yapma şansı ele geçirip, bunu gerçekleştirmeyen biri gazeteciliği bıraksın limon satsın"

Dosyayı önce ÖYM'den aldılar, sonra savcı, "teşvik priminin kaydı bulunmadığı için kulübe bağlanamaz" dedi. Kulüp önce belgeleri sunacağını söyledi, sonra gazete küpürleri gönderdi, arkasından da "belge filan yok çünkü çok kez taşındık" diye açıklama yaptı. Adnan Polat "görevi kötüye kullanma" suçuyla yargılandı, ilk duruşmada, 30 dakika içerisinde beraat etti.

Almanya'da insanların dini duygularını suistimal ederek dolandırıcılık yaptığı gerekçesiyle örgüt üyeleri ceza aldı. Alman savcı esas failler Türkiye'de dedi. Adalet Bakanlığı 6 Ekim 2008 tarihinde dosyayı Almanya'dan istetti. Dosyanın tercümesine 24 Şubat 2009 tarihinde başlandı. 20 Mayıs 2009'da çeviri tamamlandı. 6 Temmuz 2011 tarihinde, yani çeviriden 2 yıl sonra, Zahid Akman tutuklandı. Ağustos ayında savcılar HSYK kararıyla görevden alındı. 21 Ekim 2011 tarihinde Zahid Akman tahliye edildi. İddianame yazıldı, mahkemeye sunuldu ama, bu sefer de mahkeme görevsizlik kararı verdi. Davaya kimin bakacağı hala bilinmiyor..

34 sanıklı Hizbullah Ana Davası 2010 yılında karara bağlandı. Diyarbakır 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi 198 silahlı eylem, yazar Konca Kuriş'in öldürülmesi de dahil çoğu domuz bağı ile işlenmiş 156 cinayet, 80 yaralama olayından sorumlu olan, aralarında örgütün askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ile şura üyesi Edip Gümüş’ünde bulunduğu 16 sanığı müebbet hapis cezasına çarptırdı. Sanıklardan biri cezaevinde yaşamını yitirdi, mahkeme, 11 sanığı, ‘terör örgütü üyeliği’ gerekçesiyle 1 ile 14 yıl arasında değişen hapis cezalarıyla cezalandırdı, 7 sanığı da tutuklu kaldıkları süreyi göz önüne alarak tahliye etti.

Sonra, 4 Ocak 2011 tarihinde Hizbullah terör örgütü üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklu bulunan, aralarında örgütün askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ile şura üyesi Edip Gümüş’ün de bulunduğu 10 sanık Yargıtay kararıyla tahliye edildi.

Şike ve teşvik primi suçlarını işleyerek ekonomik çıkar elde etmek amacıyla suç örgütü kurmak suçuyla itham edildi.

Neden bu suçu işlesin?

Savcı diyor ki: "Aziz Yıldırım 2010-2011 yılı başında 3 yıl üstüste şampiyonluk sözü vermiş, ancak sezon içinde bu iş zora girince "örgütsel faaliyete başlamış"tır.

Yani sözünü tutmak için...

19 maçta şike ve teşvik primi yapıldığı söylendi, Emenike'nin bir türlü ortaya çıkmayan görüntülerinden, döner şikesine, şöbiyet şikesinden transfer şikesine akıl almaz suçlarla itham edildi.

Gözaltı görüntüleri montajlandı, silahlı görüntülerle birlikte piyasaya sunuldu, eşkal görüntüleri de medyaya sızdırıldı.

Bir Emniyet müdürü bir gazeteciye "hayatımın en iyi operasyonu" diye ballandıra ballandıra anlattı. Daha iddianame oluşmadan, polis fezlekeleri evine postalanan zat-ı muhterem de zaten hükmü koydu: bu soruşturma "sanat eseri bir soruşturma"ydı.

Tutukluluktan önce 8 ay, tutukluluk süresince 11 ay, toplamda 19 ay devam eden bir davada, 1 Lira finans açığı bulunamadı. Bir tane başka takım yöneticisi, futbolcusuyla şike / teşvik primi konuşması yok, hala çıkmadı.

64 bin 10 kelimeden oluşan bir savunma yaptı. Şike ve teşvik primi olduğu iddia edilen tüm maçlar için ayrı ayrı cevap verdi.

Dahası, davaya bakan mahkemenin davaya bakmaya yetkili olmadığı bile ortaya çıktı.

Davanın bilirkişisi hala yok, etik kurulu da Aziz Yıldırım'ın bir tane maçta bile şike / teşvik primi suçu içerisinde olmadığını söylüyor.

Bin operasyon yapan adam, 2 yıl ceza aldı. Adam kaçırma, adam öldürme, gasp, tehdit, görevi ihmal suçlarını işlemek için çete kuran 6 yıl. Savcılar Ogün Samast'ta örgüt bulamadı, 13 yaşındaki N.Ç para karşılığı erkeklere satıldı, savcılar onda da iyi hal buldu, 198 silahlı eylem, 156 domuz bağı cinayeti işlemekle suçlanan örgüt üyeleri çoktan tahliye edildi,

Aziz Yıldırım 11 aydır tutuklu, savcı 13 yıl 10 ay hapsini istiyor..

Bugün bu ülkede, operasyonu kimin yaptığını, şikenin ne olduğunu buz gibi görüyoruz.

Bugün bu zorba düzenin karşısında olmaktan hala gurur duyuyoruz..


6 comments:

  1. kale 724 dedi ki...

    Çok merak ediyorum. Bu davalara bakan hakimler, savcılar vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında ne düşünüyorlar, ne hissediyorlar? Ya da soruyu şöyle sormak lazım; acaba vicdanlarıyla baş başa kalabiliyorlar mı? Hukuk olmuş guguk. Yazık güzel ülkeme!

  2. Adsız dedi ki...

    2000 yılında NUH METE YÜKSELİN DGM’DE açtığı DAVADA fetullah gülen’in savunması bakın neler içeriyor… Bugün AZİZ YILDIRIMIN yaptığı savunma ile kıyaslandığında ESASA ilişkin çok az şey söyleyip, DGM’NİN hukuksuzluğuna ve adaletsizliğine DİKKAT ÇEKENLER, bugün ÖYM’LERİN hukuksuzluk ve adaletsizliklerine kulaklarını tıkamış, kafalarını kuma gömmüş gözükmektedirler… Cemaatin sempatizanlarının ve mensuplarının bu ikiyüzlülüğü ve riyakarlığı İSLAM dininin hangi prensibi yada inancıyla örtüşür onu da kendilerine bir soralım bakalım… Demek ki o çok savundukları inanç sisteminin birtakım argümanları bu cemaat için zaman zaman çiğnenebilecek, zaman zaman dikkate alınmayacak inançlar… Oysa İSLAM dininin bu şekilde bir ruhsatı yok… Yani işine geldiği gibi adaleti kullan, kendin için istediğin şeyi başkaları için isteme gibi bir inanç İSLAMDA YOK.. Bakın fetullah gülenin savunması şu başlıklar çerçevisinde yapılmış… Daha detaylı okumak isteyenler t24 sitesinden DOĞAN AKININ köşe yazısını okuyabilir… Bundan sonraki kısımlar tamamen doğan akının yazısından alıntıdır.. Büyük harfli başlıklar yapılan savunmaların özeti olan cümlelerdir… Bu cümleler tamamen doğan akının savunmaları bölümler olarak ayırması sonucu kendisinin verdiği başlıklardır…

    1) Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, bu tarihte Gülen'in “laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla yasadışı örgüt kurup bu amaç doğrultusunda faaliyetlerde bulunduğu” iddiasıyla kamu davası açtı. Yüksel'in iddianamesinin temel dayanakları “delil” olarak öne sürülen “kitaplar”, “kasetler” “gazete-televizyon haberleri” ve “bilgisayar çıktıları” diyebileceğimiz dokümanlardı!
    2) 'SOMUT EYLEM YOK, KİTAP-KASET VAR': - Bir kimse hakkında düzenlenen iddianamede “işlendiği iddia olunan suçun yasal unsurlarının hangi biçimde gerçekleştiği ve buna ilişkin somut delillerin” ortaya konması gerekir. Oysa müvekkilimiz hakkında hazırlanan iddianamedeki isnatlar sübjektif nitelikte soyut değerlendirmelerdir.
    3) 'BASIN KANUNU VE MASUMLUK KARİNESİ İHLAL EDİLDİ': Sayın Savcı Nuh Mete Yüksel, müvekkilimiz hakkında hazırladığı iddianameyi kitap şeklinde çok sayıda bastırarak, mahkemeye sunmadan önce basına dağıtmış ve böylece Basın Kanununun 30. maddesini ihlal ederek müvekkilimiz aleyhinde kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır. Anayasada ve ceza mevzuatında suç soruşturması ve kovuşturmasıyla ilgili birçok kural, kişinin haksız işlemlere tabi tutulmasını önlemek amacıyla meydana getirilmiştir. Bunlardan en önemlisi masumluk karinesidir. Buna göre, hiç kimse yetkili mahkemece ve usulüne uygun olarak verilmiş ve kesinleşmiş bir karar olmadan suçlu olarak ilan edilemez. Kişiler hakkında soruşturmayı gerektirecek bir suç şüphesi varsa bu şüphenin adil yargılama kurallarına uygun bir biçimde kovuşturulması gerekir. Bunun için soruşturmayla yetkili kamu makamlarının tarafsız, objektif ve kanunlara uygun bir biçimde kovuşturma yetkilerini yerine getirmeleri zorunludur. Bu esnada şüphe altındaki kişiye yönelik suçlayıcı yayın, tutum ve kişilik haklarını ihlal edici davranışlar hukuka aykırıdır. Gerek iddianamede, gerek sayın mahkemeye delil olarak sunulan televizyon yayınlarında bu kaset içerikleri bir bütün olarak yansıtılmamış; bu konuşmalardan sadece belirli ifadeler alıntı suretiyle yayınlanmış ve iddianameye aktarılmıştır. Bazı ekleme ve çıkarmalar yapılarak oluşturulan kasetlerde yer alan ve anlam bütünlüğü bozulmuş sözlerinden hareketle, sanığın tutum ve davranışlarının ceza hukuku hükümleri karşısında değerlendirilmesi yapılamaz.

    Diğer kısımları ilgili yerden okumanızı öneririm… kısaltarak almak istedim ancak bu pek mümkün gözükmüyor… O günlerde nelerden şikayetçi olmuşlar, neler söylemişler, bugünse yapılanlara karşı neler söylüyorlar bunu görmek için bence bu köşe yazısını görmek yeterli diye düşünüyorum… SAMİMİYETSİZ, işine geldiği gibi davranan, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın ve o günlerin rövanşını alma derdine düşen bu cemaatin gerçek yüzünü deşifre eden çok önemli tespitler var…

  3. Fuat Tekgül dedi ki...

    Özelleştirmelerde mahkemenin iptal kararını yok sayabilecek kanun çıkarabilen bir zihniyet bunlarınki..Şaşıracak birşey yok..İleri demokrasi bu..Doya doya yaşayalım..

  4. cengo dedi ki...

    Tek anlamadığım bu insanlar bu kadar şerefsiz mi ya gerçekten? Bu kadar namussuz olarak nasıl yaşanır lan? Çocuklarının yüzlerine utanmadan nasıl bakacaklar? Şu dünyada adalat olsa zaten..

  5. cromvemitra dedi ki...

    Emeğine, kalemine ve yüreğine sağlık kardeşim. Unutma ve hiçbir şeyi unutturma. Çubuklu kal...

  6. bartucan dedi ki...

    Ama unutma ki FBAHÇE yönetiminde şu anda bile hala akapeliler var. 1 numaralı sorumlular onlardır, kendisini halkı ayaklandırmak üzerine tapesi olanı değilde Aziz YILDIRIM'ı hedef aldığı artık çok net olayın başı TAYYİPtir.

Yorum Gönder