3 Yıldır Çapulcu


Özel yetkili mahkemeler ve savcılarla yürütülen tüm davaların medya yalanları, iftiralar, sahte deliller üzerine inşa edilmeye çalışılan linç ve tasfiye operasyonları olduğu artık bir rivayet değil, faillerinin bile itiraf ettiği buz gibi bir hakikat. Yıllar sonra bu özel yetkili operasyonlarda geldiğimiz noktada, adaletin muktedirin çıkarları ve hesapları doğrultusunda bir çeşit ‘doldur boşalt' alanı olduğunu anlamamızı sağlayan pek çok durum bir film şeridi gibi gözlerimizin önünde geçip gidiyor...

3 Temmuz vakası da kendi içinde hala açıklanmayı bekleyen tonlarca rivayeti ve üstü AK kapaklarla örtülmüş pek çok hakikati barındırıyor. Operasyonun ilk aylarında devletin bir bakanının, daha iddianame aşamasına gelinmemişken söylediği ‘çok ince ayarlı bir operasyon yapıyoruz’ itirafı bile tek başına Fenerbahçe’yi bir şike davasının sanığı değil, daha büyük bir 'adalet şikesi'nin bir tanığı yapmaya yetecek veriye sahipti aslında. Bunu görüp de duruma objektif kalamayanlar daha o zamanlardan beri itiraz edip direnmeyi seçti. Bu sayede muktederin 3 ayda unutulur sandığı bir olay 3 yıldır unutulmadı. Belki de en önemlisi, gerçekten 3 ayda unutulanların hatırlanmasını ve unutulmamasını sağlayarak adalet umudu oldu.

Fenerbahçeli taraftarlar muktedir karşısında ‘çapulcu’ mertebesine daha 3 yıl önce eriştiğinde o sırada ‘direniş’ gibi bir kavram henüz objektiflerin ve futbol romantiklerinin Türkiyeli kulüp taraftarlarının ağzına pek de yakıştırmadığı ucuz bir jargondan ibaretti.

Çünkü maalesef, o yıllarda ‘yandaş medya’ kavramı hemen hemen her objektif kesim tarafından yerden yere vurulan, bütün kötülüklerin anası sayılan bir şeytan olmayı şimdiki gibi sürdürse de henüz ‘penguen medyası’ gerçeğiyle toplumsal olarak yüzleşilmemişti. Bu yüzden, mesela 500.000 insanın protesto için çoluk çocuk köprüye yürümek istemesi ve gaz bombalarıyla durdurulmalarını yandaş medyanın görmezden gelmesi ve bu duruma isyan edenlerin nezdinde tüm direnişçileri yandaş medyanın sefil argumanları eşliğinde ‘şikeyi örtbas etmeye çalışan çapulcular' olarak küçümsemek henüz objektiflikten sayılıyordu.

Hatta o yıllarda penguen medyasının etkisine karşı hepimiz o kadar güçsüzdük ki aramızdaki en delikanlılarımız bile, öz evlatlarını zindana atıp bir de itibarlarını aşağılık bir adalet şikesine oyuncak eden özel yetkili faşizme dur demek yerine, savunmasız insanlara ‘aklanın da gelin’ diyebilmişti.

Neyse ki Gezi Direnişi sayesinde, bir kaç ağaç, güzel bir park ve koca bir ülke için özgürlük, barış ve adalet talebiyle direnmenin şahane duygusunu yaşayan yeni bir nesil doğdu. Böylece Gezi direnişini deneyimlemiş insanların, Fenerbahçe’yi parkı, semti, ülkesi, özgürlüğü olarak görenlerin 3 yıldır gösterdikleri direnişi anlamalarını kolaylaştıracak bazı duygular yeşerdi.

Öte yandan, iktidarın yıllardır paralel koalisyon ortağı olan ‘the cemaat’le düştüğü husumet sonrası adeta 'gerçeğin pornografisi' olarak ortaya serilenler, Türkiye'de neredeyse bütün 'saf'larda eksen kaymasına yol açarken, başından beri gücünü haklılığından alan Fenerbahçe'nin bu kara deryalarda 'adaletin Fener'i olması da rastlantı sayılmamalı. Bu durum da sebep-sonuç ilişkileri üzerinden uzun yıllar kafa patlatılacak bir olguya çoktan dönüşmüş durumda.

Aykut Kocaman’ın yine o günlerde dediği gibi, neyse ki ‘gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu var.’ Şehirlerini, semtlerini, parklarını, ağaçlarını, emeklerini, kulüplerini yağmalayanların kurdukları düzene karşı bütün direnenleri tarih elbet yazacak.

Muktedirin kirli ayak oyunları karşısında objektif kalamayarak, karşı çıkıp direndiği için ‘çapulcu’ diye yaftalanmanın onurlu zevkini yaşamış, her renkten bütün güzel insanların, 3 Temmuz Direniş Bayramı kutlu olsun…



0 comments:

Yorum Gönder