31 Ağustos 2011

Tayfur, Şike Soruşturması ve Adaletsizliğin Panoraması



Dün basında "Tayfur Havutçu'nun tutuklu bulunduğu süre içerisinde -tam 30 kilo- verdiği"ne yönelik haberler yer aldı. Arkasından da bu haberler yalanlandı. Tayfur 30 kilo vermemişti, Ramazan boyunca oruç tuttuğu için belirli bir kilo kaybı olmuştu ancak sağlık durumu iyiydi. "Oh rahatladık, şükür!" diyebiliyor muyuz? Yani 30 kilo vermediyse mesele yok öyle mi? Bir insanın hiçbir meşru sebep bulunmazken 47 gün boyunca, ailesinden, sevdiklerinden uzakta, tutuklu bir şekilde cezaevinde yaşaması, özgürlüğünden alıkonulmasında bir sıkıntı yok mu?

Şike soruşturması 3 Temmuz günü başladı. 6 Temmuz'da Emniyet'in adil yargılanma ilkesine ve ilgili tüm Adalet Bakanlığı genelgelerine aykırı olarak yaptığı "19 maçta şike ve teşvik primi tespit ettik" açıklamasına konu olan 19 maç içerisinde "Beşiktaş - İstanbul B.B" Türkiye Kupası Final maçı da bulunmaktaydı.

10 Temmuz günü Çarşı, Trabzonspor'un şampiyonluğunu kutladığını ilan etti. 3 Temmuz'dan 10 Temmuz'a kadar geçen süreci yeterli görmüşler, Fenerbahçe'nin kesinlikle şike yaptığına inanmışlar ve "alınteri" ile şampiyonluğu kazandığını düşündükleri Trabzonspor'a bir jestte bulunmuşlardı.

Heyhat, 11 Temmuz günü Sadri Şener gözaltına alındı. 12 Temmuz tarihinde ise emniyete ifade vermeye çağrılanlar Beşiktaş Asbaşkanı Serdal Adalı ile Teknik Direktör Tayfur Havutçu oldu. 13 Temmuz günü, Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı'nın tutuklu yargılanmasına karar verildi. Medya İbrahim Akın'a Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu tarafından şike teklifi yapıldığı iddiasıyla çalkalanıyor, İbrahim Akın'ın da bu teklifi kabul ederek şike yaptığı iddia ediliyordu. Medyaya yansıyan ilgili teknik takip dökümleri şunlardı:

"HAVUTÇU: Biz şimdi bak. Bu Akın ile İskender. Ben söyledim şimdi. Onun kesinlikle şey yapmak istiyorlar ikisini.
TURANLI: Almak istiyorlar.
HAVUTÇU: Kesin yani. Şimdi bu maçla falan alakası yok yani onun için. İbrahim Akın'ı istiyorum çünkü yani.
TURANLI: İbrahim Akın ve İskender'in benim olduğunu bütün Türkiye biliyor. Çocuklar hemen gelmek istiyor hocam hiçbir sıkıntı yok yani. İskender şu anda senin yanında. Yani o derece."


Aynı gün Çarşı, artık herkesin ağzına pelesenk olmuş "aklanın da gelin" mealli bir açıklama yayınlıyor, Trabzonspor'un şampiyonluğunu kutlayan görsel siteden kaldırılıyor, ilgili adminin de yetkisinin alındığı konuşuluyordu.

14 Temmuz tarihli Radikal ise gelişmeleri şu şekilde özetliyordu:

"Şike soruşturmasında ilk itiraflar İstanbul BB'li İbrahim Akın ile İskender Alın'dan geldi. İki topçunun suçlamaları kabul ettiği, Serdal Adalı'nın Akın'a 150 bin dolarlık at hediye ettiği iddia edildi."

İşin ilginç yanı şuydu, 4 Temmuz tarihli gazetelerde Beşiktaş Asbaşkanı Serdal Adalı'nın İbrahim Akın'a "oynama seni alacağız" dediği iddia ediliyordu. Bu iddiayı doğrulayan hiçbir teknik takip dökümanı daha sonra medyada yer almadı. 20 Temmuz tarihli Sabah Gazetesi'nde "Serdal Adalı'yı yakan görüşmeler" başlığıyla verilen haberde, Serdal Adalı'nın İbrahim Akın'a "oyna", "oynama" gibi doğrudan bir ifadesine rastlanmıyor, Yusuf Turanlı isimli menejerin bu sözleri İbrahim Akın'a söylediği iddialarına yer veriliyordu.

Medyada yer bulan iddialara göre, Bursaspor maçından önce Tayfur Havutçu, Yusuf Turanlı'yı Bursa'ya çağırmış burada kendisiyle görüşmüştü. Turanlı, burada Adalı ve Havutçu ile bir araya gelmişti. 9 Mayıs'ta Serdal Adalı'nın Şişli'deki Adalı Holding binasında da bir buluşma yaşanmış. Turanlı ve Adalı, İbrahim Akın ve İskender Alın'ın Beşiktaş'a transferini görüşmüş. Prensipte de anlaşma sağlanmıştı.

6222 sayılı kanun bağlamında, müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik bir suç işlemek için bir teklif ve kabul bulunması gerektiğini artık herkes biliyor. Şu ana kadar medyaya yansıyan bulgular arasında böyle bir teklif ve kabul de yok. Tam tersine normal bir transfer operasyonu ifa ediliyor.

Tayfur şu yukarıda yer alan "bulgular" ve bunların medyaya yansıyan hali sebebiyle hala tutuklu.

Toplarsak,

1- İddia şu: "Bu transfer görüşmeleri esasında şikedir." Nasıl? Şike suçunun tanımı belli. Bir transfer görüşmesi nasıl şike suçu olabilir? Şike suçunu gösterecek temel deliller yani teklif, kabul ve bu ilişkiyi gösterecek fiziki takip sonuçları, bir menfaat alışverişi neden ortada yok?

2- Tayfur Havutçu ve Serdal Adalı Mayıs ayındaki görüşmelere dair delilleri karartabilir. Bunu kabul etmek mümkün mü? Yani Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu bundan yaklaşık 4 ay öncesinde gerçekleşen ve sonuçlanan bir olayın hangi delillerini karartabilir? Zaman makinesi mı var bu adamların? Geçmişe geri mi dönecekler? Bu delilleri varsa zaten emniyet toplamış, onları da işte medyaya servis ediyor, oradan da öğreniyoruz. Zaten elde edilen bulgularda şike suçunu gösteren herhangi bir şey yok. Tek ciddiye alınabilir şey, İbrahim Akın'ın itiraf ettiği idi, bugün o itirafın psikolojik baskı altında verildiğini de biliyoruz.

3- Madem emniyet Beşiktaş - İstanbul B.B final maçında şike yapıldığına inanıyormuş, maçtan sonra veya maç öncesinde neden suçüstü yapmamış? Neden suçu işleyecek şahısları hemen maçtan sonra gözaltına almamış. Niçin suçun işlenmesine müsaade etmiş? Suç üstü olmaması hali emniyet birimlerinin de bu maçta şike olduğuna yönelik ciddi bir şüpheleri bulunmadığını göstermiyor mu?

4- Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu'nun transfer görüşmelerini herkesden gizli, kimseye söylemeden yapmış olmaları mümkün mü? Şayet bu isimler böyle bir faaliyet içerisindelerse o halde, bundan Yıldırım Demirören'in hiçbir haberi olmaması makul mu? Yani iddia şu, Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu şike girişiminde bulundu ama Demirören'in haberi yok. Veya doğrusu şöyle, Serdal Adalı ve Tayfur Havutçu transfer girişiminde bulundu ama Beşiktaş başkanı bundan haberdar değil. Bu olacak bir şey mi? Neden Yıldırım Demirören'e olay sorulmuyor? Niçin bu işlere müsaade eden, etmesi gereken, kendi bilgisi dahilindeki bir operasyonda Başkan sıfatıyla sorumluluğu bulunan Demirören dışarıda ve şayet o dışarıda ise neden bu isimler içeride?

5- İlgili disiplin talimatları gereği, şike suçunun disiplin cezası bu suçun yetkili makamlar tarafından işlenmesi halinde kulübün bir alt lige düşürülmesidir. Serdal Adalı'nın yetkili olduğu da şüphe götürmez. O halde şike iddiasının ciddi bir şekilde delillendirilmesi gerekir. Adalı ve Havutçu'ya dair hangi ciddi, somut bulgular var? Yusuf Turanlı'nın mesajları nasıl Beşiktaş'ı bağlıyor? Şayet bu mesajları atması ve bu yönde telkinde bulunması Adalı veya Havutçu tarafından Bursa'da veya diğer görüşmenin yapıldığı iddia edilen Adalı'ya ait mekanda telkin edilmişse bunun somut delili nedir? Şayet bunlar yoksa, bu insanlar neden sorumlu tutuluyor?

Soruları uzatıp, detaylandırabiliriz. Ancak benim anlamadığım nokta şu,

4 Temmuz'da Adalı'nın Akın'a oynama, seni alacağız dediği iddia ediliyordu, bu gerçek ise şike teşebbüsüydü ancak bu iddia yalan çıktı.

12 Temmuz'da İbrahim Akın'ın şikeyi itiraf ettiği iddia ediliyordu, bu da yalan çıktı.

Şu ana kadar medyaya yansıyan bulgularda hiçbir somut şike girişimi gözükmüyor.

47 gündür bu insanlar özgürlüklerinden mahrum bir şekilde cezaevinde yatıyor.

Bu zulüm değil mi yahu?

Yani emniyet, eldeki bilgi ve bulguları bir şekilde tevil edip yorumlayacak, bunu medyaya servis edecek, medya bunları abuk subuk manşetler atarak yayınlayacak, ondan sonra bir nöbetçi mahkeme tutukluluk kararı verecek ve bu ülkede insanlar tutuklanabilecek. Özgürlüklerinden mahrum bırakılacak. Bu insanların toplum nezdindeki manevi itibarları linç edilecek, bu insanların bağlı bulundukları kurumlar yara alacak ve hepimiz sessiz, sakin bu olanları, sanki film izler gibi izleyeceğiz.

Burada bir gariplik yok mu?

Çarşı özetle "aklanın gelin" demişti. Bu insanlar nasıl aklanacak? Yani bu insanlar şu an tutuklu, iddiaları göremiyorlar, kendilerini savunma araçlarına sahip değiller. Kendilerini savunacakları temel platform, mahkeme, henüz başlamış değil. Nasıl aklanacaklar? Bir insanın özgürlüğünden mahrum bırakılması ve tutuklanması için yeter gerekçe "aklanmaması" mıdır, yani masum olduğunu kanıtlamaması mıdır yoksa suçlu olduğunun kanıtlanması mıdır?

Beşiktaş taraftarı, Fenerbahçe taraftarı olarak da sormuyorum, bir insan olarak, bu ülkeyi beraber paylaştığımız, birlikte yaşadığımız kardeşlerime soruyorum. Suçsuz, günahsız bir insan, delilleri karartma ihtimali bile olmadan, eldeki bulguların yorumlanmasından müteşekkil iddiaların medyaya servis edilmesi ile manevi itibarını kaybedebilir mi? Bu ülkede birlikte yaşadığımız bir kardeşimizin, özgürlüğü, hakları elinden bu yolla alınabilir mi?

47 gün.

Tam 47 gündür bu insanlar bu şekilde Metris Cezaevinde kalıyorlar. İnsanların özgürlüğü bu kadar değersiz mi? Hakları bu kadar hercai ellerinden alınabilir mi?

Neden sessizsiniz? Neden konuşmuyorsunuz? Nükleere karşı, Sinan Engin'e karşı, ama bu derece büyük bir zulme lal olmuş, dilini yutmuş gibi durmak yakışıyor mu insan olana?

Bazıları diyor ki Serdal Adalı'dan veya Tayfur Havutçu'dan bana ne. Kendileri uğraşsınlar.

Bu bencillik nedir? Adalet hislerimiz, demokrasiye dair inancımız ile bu durum nasıl bağdaşıyor?

Böyle bir futbol düzenini boşverin, böyle bir ülkede, böyle bir hukuk düzeninde, böyle şeylere maruz kalma ihtimaliyle yaşamaya istekli misiniz, hazır mısınız? Bir sabah asla işlemediğiniz bir suçun, hiçbir delili yokken, bir takım yorumlar üzerinden özgürlüğünüzden mahrum bırakılmayı kabul edebiliyor musunuz?

Bu insanları yalnız bırakmak işte bu manaya geliyor. Bu düzeni kabul etmek. Bu düzeni değiştirmek için elinden geleni yapmadığımız için, çok tembel, çok umarsız, çok kayıtsız kaldığımız için bu rezalette yaşamayı da benimsemek.

Bunu kendine yakıştıranlara söylenecek bir sözüm yok da, başka bir dünya mümkün dedikten sonra bu dünyadaki en kötü cehenneme boyun eğenler, sizler ne yaptığınızın farkında mısınız?
Devamı ...

30 Ağustos 2011

Yönetim Sahaya



Fenerbahçe taraftarı çok değer verdiği 2010/2011 kadrosundan bir tane daha oyuncunun satılmasını kabul etmiyor. Genel hissiyat, taraftarın elinden gelen her türlü desteği vermek için azami gayret gösterdiği, kulübün maddi sıkıntıları varsa bunun da karşılanabileceği ancak oyuncuların takımdan gönderilmesinin doğru bir çözüm yolu olmadığı yönünde. Bu da pek yanlış değil. Gerçekten de taraftar eşi benzeri olmayan bir şekilde kulübüne sahip çıkmakta. Bütün bu krize rağmen, kombineler, fenerium ürünleri, taraftar kartlar leblebi gibi satılıyor. Taraftar sokaklara düşüyor, biber gazı yiyor ancak sesini çıkartmak için her yolu deniyor. Bütün bunlara rağmen oyuncuların gitmesi de insanların moralini bozuyor.

Andre veya Lugano neden gittiler? Bunun tek cevabının para olmadığı malum. Fenerbahçe şu an Şampiyonlar Ligi gelirlerinden mahrum kaldı, TFF'den alacaklarını alıp alamadığı muallak, ligler başlamadığı için tribün ve yayın gelirlerinden muaf. Borsadaki hisseleri değer kaybettikçe, kulüp üzerindeki borç yükünün baskısı da artıyor. Kabul edelim, etmeyelim şu son 50 günde yaşananlar kulüp maliyesi üzerinde çok kritik bir etki yarattılar. Kulübün gelir kaynakları daraldı, özvarlıkları küçüldü, geçmiş dönemden gelen borçların da etkisi büyüdü. Böyle bir durum karşısında bazı oyuncuların elden çıkartılması, bu yolla kaynak sağlanarak kulübün yaşaması için gereken asgari varlığa kavuşulması bir yol olarak gözüküyor.

Ancak bu gidişlerin tek sebebi para değil. Futbolcular da insanlar. Emenike, para sebebiyle gönderilmedi. Böyle bir futbol atmosferinde yaşamını sürdüremeyeceği için gitti. Sandalla Türkiye'ye geldiği iddia edilen, yaşını değiştirdiği ileri sürülen, şike yapmakla itham edilen, gözaltına alınan sonra serbest bırakılan bir futbolcu, futbol oynayacağı ülkeye karşı derin bir sevgi duyamaz. Bu bir futbol atmosferi değil, bu bir çıldırmışlık atmosferi ve burada kalmayı tercih etmemesi de anlaşılabilir bir şey.

Andre ve Lugano'nun da bu olaylardan insan olarak etkilenmeyeceğini düşünmek yanlış olur. Şampiyonlar Ligi'nde oynamayı bekleyen, milli takımlarının önemli oyuncuları birden hayatları boyunca karşılaşmadıkları olaylarla karşılaştılar. Büyük mücadeleler, "kan ve terle" alınmış bir şampiyonluğun nasıl masaya yatırılıp ameliyat edildiğini gördüler. En masum saha içi olayların şikeye veya teşvik primine yorulmasına, yöneticilerin cezaevine götürülmesine, adaleti sağlaması gereken organların medyaya servis yapmasına, kara bir bulut gibi takımın üstüne çöken şayialar dalgasına şahit oldular. Bu bir futbol atmosferi mi? Geçtim futbolu. Bu atmosfer normal, demokratik bir ülkeye benziyor mu?

Yabancı oyunculara olanları anlatmak, onların motivasyonunu sağlamak çok zor. Ne kadar haklı olursak olalım, üstümüzden geçen bu 50 günün tahribatı hiç yokmuş gibi davranamayız. Kulüp, tarihinin en büyük krizini yaşıyor. Bunun da bir takım sonuçları olacak elbette.

Bunlar ne kadar doğru olursa olsun, bütün bunları taraftarımıza izah etmek de kolay değil. Taraftar şu 50 günde çok büyük bir mücadele ve irade ortaya koydu. Kulübü asla yalnız bırakmadı. Bu insanlar holdingleri filan yönetmiyorlar. Öğrenciler, memurlar, işçiler, asgari maaşla geçimini sağlayanlar küçük bütçelerinden ayırarak kulüplerine veriyorlar. Bu insanların da güzel bir havadis duymaya, bir liderlik görmeye ihtiyaçları var. Onlar bu kadar dertlenip üzülürken birilerinin de kendileri gibi dertlendiğini, mücadele ettiğini, savaştığını görmek istiyorlar.

Yönetim Kurulu'nun hareket etmesi gerekiyor. Onlar sadece iyi günler için seçilmiş değiller. 5 ana branşta şampiyon olmanın lezzetini yaşarken yönetim kurulu üyeliği keyifli bir meşgale. Ancak böyle bir kriz anında, şu kadar haksızlık varken, kişisel imkan ve güçlerini en azından bu haksızlıkları anlatmak, kamuoyuyla iletişim kurmak, kamu otoriteleri ve medya nezdinde olması gerekenleri anlatmak için kullanmamaları çok büyük bir sorun. Yönetim kurulu kendi malvarlıklarından da kulübe nakit girişinde bulunabilir ve hatta bulunmalıdır. Neticede bahsettiğim Fenerbahçe Spor Kulübünün yönetimidir. Bu krizde hiç payları yokmuş, bu olanlarda hiç sorumlulukları bulunmuyormuş gibi davranamazlar. Bu süreçte yönetiminden mesul oldukları Fenerbahçe zarar gördü, taraftar bedeller ödedi, kendileri de elbette belirli bedelleri ödemeye hazır olmalıdır.

Andre, gitsin gitmesin, çok önemli değil. Taraftar yönetim kurulunun orada olduğunu, mücadele ettiğini, kulübün haklarını korumak için gayret gösterdiğini görmek istiyor. Bunun doğru metodunun internet sitesi üzerinden açıklama yapmak olmadığı herkesin malumu. Fenerbahçe TV gibi bir yayın organı kulübün elinde varken, yönetim kurulunun tamamının oraya çıkıp, "biz buradayız, başka bir oyuncu gitmeyecek, transfer de yapacağız, haklarımızı her merci önünde en üst düzeyde ve tüm gücümüzle koruyacağız" demesini beklemek de herhalde çok büyük bir beklenti değil. Bu süreç yalnız rakamlar veya hukuk argümanları iyi yürütülebilecek bir süreç değil. Psikoloji de önemli. Motivasyon ve azim düşerse, bunun sonuçları diğer alanları da etkileyecek.

Hareket etmemiz lazım. Sürekli bedel ödeyen, sürekli kendinden veren bir kulüp olmak Fenerbahçe'ye yakışmıyor. Daralmak, küçülmek, mücadeleyi bırakmak bu kulübün kültüründe yok. Nasıl futbolculardan 90 dakika sahada ellerinden gelen her şeyi yapmalarını bekliyorsak, bugün de bir saha var ve yönetim kurulundan da terinin son damlasına kadar çalışmasını bekliyoruz. Bunun için seçildiniz, gereğini yapın. Başka bir gerçek yok.
Devamı ...

28 Ağustos 2011

Güle güle la garra charrúa



Jonathan Wilson, Inverting the Pyramid'in 37. sayfasında Uruguay'ı şöyle anlatıyor:

According to the Italian journalist Gianni Brera in Storia critica del calcio Italiano, the 1930 World Cup final was evidence that, 'Argentina play football with a lot of imagination and elegance, but technical superiority cannot compensate for the abandonment of tactics. Between the two rioplatense national teams, the ants are the Uruguayans, the cicadas are the Argentinians.'
...
So grew up the theory of la garra charrúa - 'charrúa' relating to the indigenous Charrúa Indians of Uruguay and 'garra' meaning literally 'claw' or, more idiomatically, 'guts' or 'fighting spirit'. It was that, supposedly, that gave a nation with a population of only three million the determination to win two World Cups, and it was also that which gave a tenuous legitimacy to the brutality of later Uruguayan teams.
Türkçesi:

İtalyan gazeteci Gianni Brera'nın Storia critica del calcio Italiano kitabında anlattığına göre, 1930 Dünya Kupası finali şunu kanıtlamıştı: Arjantinliler futbolu yaratıcılık ve zarafetle oynar fakat teknik üstünlük taktiksel eksiklerin yerini dolduramaz. River Plate bölgesinden rakip bu iki takım karşılaştırılacaksa Uruguaylılar karınca ise Arjantinliler ağustos böceğidir.
...
Böylece ortaya la garra charrúa teorisi çıkıyor, 'charrúa' Uruguay yerlileri olan Charrúa kabilesiyle bağlantı kurarken, 'garra' sözlükte pençe, mecazen 'cesaret' veya 'savaşma ruhu' anlamına geliyor. Rivayete göre bu ruh, sadece 3 milyon nüfusu olan bir ulusa 2 kez Dünya Kupasını kazandıran kararlılığın kaynağıdır ve daha sonraki Uruguay milli takımlarının acımasız futboluna (tartışmalı) meşruiyetini veren güç olmuştur.
Bu satırları okuyunca hepimizin aklına aynı insan geliyordur. Bazen çok kızdırdığı da oldu bizi ama özleyeceğiz, oyuncu bulunuyor ama futbolun efsanelerini doğru çıkaran ruh kolay bulunmuyor.
Devamı ...

27 Ağustos 2011

Tuzun Koktuğu Yer



UEFA'nın mektubu aşağıda. Ne diyor UEFA, özeti şu, medya haberlerinde geçen belgelerden, soruşturma safhasında verilen tutuklu yargılama kararından ve emniyetten anladığımz kadarıyla Fenerbahçe'nin şike yaptığına dair ciddi bir durum olduğu kanaatindeyiz, bu durum karşısında da Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Liginden çekilmesini öneririz, olmazsa TFF, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkını elinden almalı. Şayet bunlar yapılmazsa herhangi bir zaman dilimi içerisinde Fenerbahçe'yi 1 seneye kadar Şampiyonlar Liginden men edebiliriz veya ilgili soruşturma hükümlerini uygularız. Süreç içerisinde Fenerbahçe'nin şike yaptığı kesinleşirse de, kulübe 8 seneye kadar men cezası verebiliriz. TFF hakkında da soruşturma açabiliriz.

Sonra da bir karar veriyor TFF, UEFA mektubunu gerekçe göstererek Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkını elinden alıyor. Fenerbahçe tahkime gidiyor, PFDK Tahkim diyor ki, sen bana bağlısın, ben de UEFA'ya bağlıyım. UEFA böyle bir karar vermiş uymak zorundayım.

Peki. UEFA ne diyor? 24 Temmuzlu UEFA Emergency Panel kararında diyor ki "TFF Şike yaptığı gerekçesiyle Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligine katılım hakkını elinden almıştır. Bu karar üstüne oturduk düşündük yerine bir önceki sezon ikinci olan Trabzonspor'u uygun bulduk."

Sonra Fenerbahçe çıkıp diyor ki, ey TFF sen benim şike yaptığıma inanıyorsan beni böyle uğraştırma, küme düşür. Bu yetkin var. Bunun da hukuki sonuçlarına katlan. Nasıl katlan? Yani madem sen benim Şampiyonlar Ligine katılma hakkımı elimden aldın, gerekçe olarak da UEFA kararında geçtiği şekilde şike yaptığıma inandığını söyledin, o zaman yetkini kullan. Bunun sorumluluğunu da al. TFF ne diyor? 3,5 saat toplandıktan sonra, "yazılı başvuruda bulunmadın"

Şimdi bu nedir yahu?

1- Şayet benim şike yaptığımı düşünüyorsan, bu gerekçeyle Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkımı elimden alıyorsan gereğini yap,

2- Şayet şike yaptığıma inanmıyorsan veya yasal sürecin beklenmesi gerektiğine inanıyorsan da benim Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkımı niye elimden aldın? O zaman UEFA'ya bir mektup da sen yazarsın, dersin ki, Ey UEFA, önerinizi görüştük, şu an kulübün şike yaptığına yönelik hiçbir adli karar yoktur, disiplin soruşturması da sürmektedir, bu sonuçlanmadan ben haklarını elinden alamam. Kulübe bildirdim, kulüp de dedi ki ben şike yapmıyorum, sorumluluğu almaya hazırım, ben gönderiyorum. Sen istersen idari tedbir yetkini kullan, istersen soruşturmanı aç.

Peki tuz nasıl koktu?

Her taraftan koktu.

Emniyet, medyaya soruşturma safhasında elde edilen bilgi ve bulguları sızdırdı. Suç işledi. Yetmedi 19 maçta şike tespit ettik diyerek adil yargılanma ilkesini ihlal etti, adalet bakanlığının ilgili genelgelerini de çiğnedi.

Medya, kendisine servis edilen bulguları hiçbir değerlendirmeye tabi tutmadan aynen yayınladı. 3 Temmuz'dan sonra çıkan çoğu şey de yalan çıktı. Emenike ile Sezer'in görüntüleri var dendi yokmuş, savcı 5 maçın sonucunu biliyordu dendi yalanlandı. Konyaspor maçında şike yapılmış dendi bir tane tutuklu yok, Kasımpaşa maçında şüpheli kasımpaşalı bile yok, Bucaspor maçında ifadeye çağrılan Bucasporlu futbolcu yok, Karabük maçındaki şüpheli serbest bırakıldı şimdi Moskova'da, şike yapıldığı iddia edilen Beşiktaş maçında kimse ifadeye çağrılmadı, Gençlerbirliği maçıyla ilgili ifade alındı ve salıverildi, Eskişehirspor maçında bir tane tutuklu futbolcu yok, Ümit Karan'a atfedilen beyaz çanta yalan çıktı daha da sayılabilir, tek tek. Bir Korcan tutuklu, hatalı gol yemekten. Bir de İbrahim Akın'ın baskı altında verdiği ifade. Şu kadar rezalete rağmen, kamuoyunda Fenerbahçe'nin şike yaptığı algısı kesinlikle oluştu.

TFF, hata yaptı. Bir kararı diğerini tutmuyor. Arkadaş önce dedin ki süper kupa oynanacak, sonra erteledin. Dedin ki lig ertelenmeyecek, sonra erteledin. Dedin ki, UEFA turnuvalarına katılımdan kulüpler kendileri sorumlu, kendileri bilir. Sonra Fenerbahçe'nin hakkını elinden aldın, hakkında soruşturma devam eden Beşiktaş ve Trabzonspor'u ise Avrupa'ya gönderdin. Yani TFF yönetemiyor süreci. Belirlediği tüm pozisyonlardan çark ediyorsa, böyle bir federasyonun hangi kararına güvenilebilir? Kim oturup da bugün ben Federasyona güveniyorum diyebilir? Kimse demiyor işte. Bugün Türk futbolundaki kimsenin güvenmediği bir federasyon olmayı dakka başı karar değiştirerek 1,5 ayda başardılar. Ak dediklerine kara, kara dediklerine ak diyorlar, kim nasıl güvenebilir?

UEFA, neredeyse tamamı yalan çıkan bilgilere dayanarak, örgütlü suçlardaki genel Türkiye pratiğini gözetmeksizin, 5, 7 ve 12 Temmuz tarihinde yaptığı suçsuzluk karinesinin altını çizen açıklamalarını çiğneyerek, acaip bir mektup yazdı. Mektupta bir karar yok. Şöyle yapın, diye bir şey yok. İki yol öneriyor, olmazsa kendisinin konuya bakacağını söylüyor. Gerekçe? Emniyet şöyle demiş, medyada da böyle bulgular bulunmuş. Bombayı TFF'nin eline verdi, pimi çekmesi için de bekledi.

Kulüpler hata yaptılar. Trabzonspor sürecin doğal muhatabı olduğu için müdahil olması doğal, normal, kabul edilebilir. Ancak Galatasaray nedense bir anda kendisini ateşin ortasına attı. Şimdi her şey iyi güzel geliyor da, nihayetinde futbol kamuoyunda, bu kararların alınmasında Galatasaray'ın etkili olduğuna yönelik bir algı var. E kardeşim taraftarlar arasındaki çatışmaları sen nasıl engelleyeceksin? Şimdi Allah muhafaza lig başlarsa, sporda şiddet yasası ortada. Olabilecek olayları tahmin etmemek için aptal olmak lazım. Bunların mesuliyetini kim nasıl alıyor? Kulüpler arasındaki rekabet iyi güzel de, bir sürecin bu kadar aktörü olmak doğru mu? Yarın Galatasaray taraftarı elbette kendi stadlarında Fenerbahçe aleyhine bir şeyler yapacaklar. Tezahürat mı, pankart mı ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Bunu da bütün Türkiye izleyecek. O zaman gelebilecek tepkileri kim nasıl karşılayacak? Aksiyon - reaksiyon. Her etki bir tepki doğurur. Bu lig bu halde oynanabilir mi?

Yani sürecin bileşeni olan her aşamada, her anda, ya hukuksuzluk var, ya suç var, ya yetki aşımı var ya da bariz bir sorumsuzluk var. Şimdi böyle bir bileşkede tabi tuz da koktu.

Bugün durum şu, hakkında soruşturma süren, Asbaşkanı ve Teknik Direktörü tutuklu yargılanan bir kulüp Avrupa Ligi'nde Türkiye'yi temsil ediyor. Güzel. Neden? Çünkü hakkında bir disiplin cezası veya mahkeme kararı yok. Suçsuzluk karinesi. TFF savunma almadan ceza veremez. %100 doğru.

Hakkında soruşturma süren, Başkanı bir kaç gün öncesine kadar yurtdışına çıkma yasağı alan bir kulüp de Şampiyonlar Ligi'nde Türkiye'yi temsil ediyor. Güzel. Neden? İşte yukarıdaki durumlar. Peki.

Hakkında soruşturma süren, Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri tutuklu yargılanan, hakkında bir disiplin yargılaması veya mahkeme kararı bulunmayan bir kulübün de katılım hakkı elinden alınıyor.

E bu rezalettir. Bu nerede olsa rezalettir.

Bu rezaleti de el birliği ile hep birlikte yarattık, tebrikler. Bunun sonuçlarını da elbirliği ile hep birlikte göreceğiz, ondan da kimsenin şüphesi olmasın.
Devamı ...

Fenerbahçe Üyeliği Halka Açılsın.



Evet, yine bu fotoğraf. Çünkü bendeniz için Fenerbahçe'nin halk olmasını bundan daha özel ve güzel anlatan bir resim yok. Bugünlerde, bazı sözlerin hakkını verme zamanı geldi. Bu yolda Fenerbahçe taraftarı için, Star Wars'da Darth Maul'un yaptığı gibi "At last we will reveal ourselves to the Jedi. At last we will have revenge" diye giderlenip, sonunda amaca ulaşmadan ikiye kesilmek yok. Ne olursa olsun, başarmak var. "Fenerbahçe büyüklüğü şampiyonluk ve kupa büyüklüğü değildir" cümlesini düşmanlara; "Fenerbahçe halktır" tabirini ise kendimize kanıtlamak zorundayız.


Limon'a, Hıbır'a, Pişmiş Kelle'ye ve sair mizah dergilerine, kağıt masrafları yüzünden gelen ve ufak özürler eşliğinde biz okurlara duyurulan ince zamlara burulduğumuz öğrencilik zamanları geride kaldı. "Gitti yine harçlıktan insanlık için küçük ama benim için büyük bir meblağ" bayrağını şimdi yeni nesiller taşıyor. Bizim kuşakların artık mesai kovalar hale gelmiş "mizah dergisi müdavimlerinin bir çoğu" ise her hafta bayiiden "Leman-Penguen-Uykusuz" troikasını indirirken, kafasının bir kenarına koyduğu 6 lirayı, bakkal amcaya toka etmekle meşgul.

Büyümenin, bir kariyer inşa etmenin veya bir sosyal yaşantıyı ince ince dokumanın raconu, "Bas bas paraları Leyla'ya"dan geçer. Yani nakit akar gider ama...

Kütüphaneyi açıp baktığında, kaba bir hesapla bayağı bir tutmuş kitapları yan yana görmenin keyfi paha biçilmezdir. "Alfabetik mi dizsem, tarihe göre mi ayırsam? Kemal Tahir'leri, Stephen King'lerle yan yana koysam da tefsir ciltlerini içeriden buraya mı taşısam?" derken iki saat geçiverir de "Ulan vakti boşa harcadık" demezsin.

Evdeki meskun mahallerden birine özenle yerleştirilmiş dergilerden, defalarca okuduğun için neredeyse ezbere bildiğin bir yazıyı tekrar gözden geçirmeye karar verirsin ama o dergiyi çekip alana kadar bir sürü başka sayıdan, bir sürü başka şeye dalarsın. Vakit gene, son 400 metreye giren Bold Pilot gibi geçer. Anlamazsın.

DVD'ler, figürler, koleksiyoncuların efemera dediği ıncık cıncık bir sürü şey, gezmek, tozmak, yemek, içmek... Varlığı bir dert, yokluğu yara olan sayesinde...

Birisi gelse ve dese ki " Hoşuna giden meşgalelerden bir meşgale, hobilerden bir hobi seçeceksin, ve bunun karşılığında sadece ayda 4 Lira 20 Kuruş vereceksin. Var mısın?"

Ne cevap vereceğimiz mâlum.

Ayda 4 Lira 20 Kuruş. Enteresandır, Fenerbahçe üyeliğinin bedeli de bu kadar.

"Ama bir de girerken 10.000 Lira veriyorlar" diyenleri duymamak mümkün değil.

Allah razı olsun onlardan. Para veren, altın bulsun.

Ama başka bir şeyden bahsediyoruz. Neden olduğunu açalım.

Yaşadığımız dramatik süreci anlatmaya gerek yok. Fenerbahçe taraftarları olarak, neler çektiğimiz ortada. Kulübün önündeki belirsizlik, ayakta kalmak için gereken maddi dayanakları da temelden sallanır hale getirdi. Bundan daha da önemlisi, kulübün tüzel kişiliğini temsil eden yönetim kurulunun, hareketsiz kalmakla hata yaptığını itiraf etmesiydi.

Bu atalet, önünde sonunda bir kitlesellik sorunudur.

Fenerbahçe camiasında, "yaşanan haksızlıklara" bihakkın isyan edenler yalnızca taraftarlar oldu. Yönetim kurulunun ve diğer tüm erklerin "başıbozuk" olarak değerlendirdiği taraftar kitlelerinin en son hareketi "Taraftar Kart" projesi. Bunun hareket noktalarından bir tanesi de Aziz Yıldırım'ın "1.000.000 Üye" düşüncesiydi. Türkiye şartlarında bunun çok da mümkün olmadığı bir gerçek ama her şeyin olduğu gibi bırakılması da gerekmez. Bu projeyle müthiş bir bağış / yarar sağlanacağı muhakkak ama yetmez. Yetmemeli. Daha büyük, daha net, daha "amaca müteallik" bir katılım sağlanmalı. Bunun adı da "Kulüp Üyeliği". Zira Fenerbahçe, azami fayda eşliğinde, sonuna kadar içselleştirdiği bir kitleye ancak üyelik yoluyla ulaşabilir.

"Hemen yarın üyelik giriş bedeli 3.000 Lira yapılsın. Aidatlar da 250 Liraya çıkartılsın" demek mümkün olmayabilir ama kısa zamanda buna benzer bir düzenleme yapılmalı. Fenerbahçe halka "dış kapının mandalı" olarak bakmamalı. Galatasaray'ın o her zamanki elitist - aristokrat, burnu büyük havalarının yanından geçmemeli. Bu rezil günler, en azından o gidişin durması ve Fenerbahçe'nin halkıyla bütünleşmesi için fırsat haline getirilmeli.

Yöneticilerin bile bunu duyduklarında "İsyan çıkar" demesi, halihazırdaki düzenin değişmesi gerektiğinin bir numaralı kanıtıdır.

Belli başlı kongre üyelerinin aidatlarının "muhalif ya da muktedir" olan "başkaları" tarafından ödendiği, "Selamünaleyküm kör kadı" kabilinden, herkesin bildiği ama pek kimsenin konuşmadığı bir gerçek.

Yani uzun lafın kısası;

Sıradan taraftarlar ve kendi aidatlarını kendisi yatıran kongre üyeleri, her türlü kaynağı yaratıp, sayısız fedakarlık ile bütün eylemlerin içerisinde oradan oraya koşturuyor ama bazı "muhalefete ya da iktidara yakın güdümlü ağaların, beylerin, hanım ablaların" aidatı toptan ödensin diye Fenerbahçe'ye üyelik daha kolay hale getirilmiyor ve üye aidatları komik denecek kadar ucuz tutuluyor.

Bu düzen sona ersin. Fenerbahçe halkla bir olsun. Haksızlığa isyan Fenerbahçelinin karakteriyse, halksızlığa isyan Fenerbahçe ruhunun alamet-i farikasıdır.
Devamı ...

26 Ağustos 2011

UEFA'nın mektubu



23 Ağustos 2011, faks ile
Türkiye Futbol Federasyonu
Başkanın dikkatine,
İstinye Mah. Darüşşafaka Cad. No. 45
Kat. 2
34330 SARIYER İSTANBUL
Türkiye


Sayın Başkan,

Türkiye'de halen sürmekte olan şike soruşturması ve özellikle Fenerbahçe'nin durumu hakkındaki önceki temaslarımızı refere ediyoruz.

Her ne kadar konunun hassasiyetini takdir etsek de, yukarıda adı geçen kulübün ve / veya yöneticilerinin şike yaptığına dair ciddi boyutta kanıt olduğu kanaatindeyiz. Örneğin Kulüp başkanı ve bir kaç adet yüksek yetkilisi (aralarında iki adet yönetim kurulu üyesi bulunmakta) Temmuz ayının başından beri şike suçuyla ilgili şüpheler sebebiyle hapisteler ve (büyük çoğunluğu medyada yer alan) bir çok delil olduğu gözüküyor. Gerçekten de İstanbul Emniyeti bir basın açıklaması yaparak gözaltıların da şike suçuna dair iddialardan olduğunu doğruladı.

Bu sebeple, kamuoyuna mal olmuş bir şekilde şike suçlamasıyla karşı karşıya olan, başkanı ve bir kaç önemli yöneticisi hapishanede bulunan, eldeki bulgulardan şike suçuna karıştığı anlaşılan bir kulübün UEFA'nın amiral gemisi turnuvasına (Şampiyonlar Ligi) katılması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bu durumun UEFA ve genel olarak futbol ailesi açısından kabul edilemez olduğunu anlayacağınızı umuyoruz.

Benzer suçlamalar sebebiyle başka kulüplerin UEFA turnuvalarında temsil haklarından mahrum kaldığını gördüğümüz zaman endişelerimiz büyüyor. Özellikle Yunanistan Federasyonuna bağlı Disiplin Kurulları tarafından şike yaptığı tespit edilen ancak hakkında yargısal süreç henüz tamamlanmayan (tamamlanması da muhtemelen şayet yılları değilse bir kaç ayı bulacak olan) Olympiakos Valou'nun bu karardan sonra UEFA Avrupa Ligi'nden dışlandığını hatırlatmak isteriz.

UEFA'nın, bir ülke federasyonu hızlı ve etkili bir şekilde disiplin hükümlerini uygularken başka bir federasyona üye diğer bir kulübün, kendi federasyonu gerekli şekilde hareket edemediği için UEFA turnuvalarında yer almasını kabul edemeyeceğini de anlayacağınızı umarız. Bu durum, UEFA'nın desteklemek istediği şike olaylarıyla etkin bir şekilde mücadele eden federasyonları cezalandıracaktır. Dahası, şayet bu kadar hayati olaylar karşısında benzer tutumlar almazsak, bu UEFA turnuvalarının kredibilitesini ve saygınlığını düşürecek, aynı zamanda eşit muamale ilkesini de ihlal edecektir.

Bildiğiniz gibi, UEFA Şampiyonlar Ligi Yönetmeliği'ne göre (2011/2012 versiyonu) doğrudan veya dolaylı olarak müsabaka sonucunu etkileme olaylarına karışan kulüplerin turnuvada yer alma hakkı bulunmamaktadır. Turnuvadan men edilme durumu ancak 1 yıl için geçerlidir.

Bununla birlikte, şu an ortada olan delillere göre, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne bu sezon katılmamalıdır. Mevcut koşullara göre uygun hareket tarzı Fenerbahçe'nin kendisinin turnuvadan çekilmesi veya alternatif olarak TFF'nin kulübü turnuvadan çekmesi olabilir.

Şayet bu yollardan biri tercih edilmez ise, UEFA kendi disiplin süreçlerini kulübe karşı başlatma (şimdi veya bir kaç ay sonra) hakkına sahiptir ve neticede karşılaşılabilecek yaptırımlar, özellikle kulübün katılım kriterlerne uygun olarak şike suçuyla ilgisi olmadığını beyan ettikten sonra "yalan" söylediği anlaşılırsa (yukarıda yer alan) öneriden daha ağır olabilir. Şimdiden hangi cezanın uygulanabileceğini öngöremesek de başka vakalarda (ör. Pobeda) kulüplerin 8 yıla kadar UEFA turnuvalarından yasaklanması ile karşı karşıya kalınmıştır.

Herhangi bir eksik kalmaması adına, şayet TFF bu durumla şimdi ilgilenmezse TFF aleyhine de disiplin hükümlerinin uygulanabileceğini hatırlatmak isteriz. UEFA'nın, Fenerbahçe bu sene Şampiyonlar Ligi'ne katıldıktan sonra, turnuvadan şike suçuna karıştığı sabit olduğu için ayrılmasını kabul edemeyeceğini anlayacağınızı umarız.

Türkiye ve Avrupa futbolu için en üst düzeyde önemli olan bu olayla ilgili olarak UEFA'nın TFF'ye elinden gelen her türlü yardımı ve desteği vermeye hazır olduğundan emin olunuz. Bir kere daha TFF'den süre gitmekte olan şike soruşturmasıyla ilgili tüm durumlara ilişkin hızlı ve etkili disiplin uygulamalarını gerçekleştirmesini beklediğimizi hatırlatırız.

Fenerbahçe hakkındaki durumda ise, 24 Ağustos 2011 Çarşamba günü akşamüstüne kadar cevabınızı bekliyoruz.

Saygılarla,

UEFA

Gianni Infantino
Genel Sekreter

Cc: Mr. Şenes Erzik, UEFA Yönetim Kurulu 1. Başkan Yardımcısı
Devamı ...

Bölgenin takımı



Zaman Gazetesi foto muhabirlerinden Kürşat Bayhan bu fotoğrafı Kaddafi'nin sarayında çekmiş. Kendi halkına yıllardır zulmeden, akıl sağlığı da yerinde olmayan diktatörün sarayını basanlardan bir tanesi, bir Libyalı, üstünde Alex'in forması, elinde AK-47 poz veriyor. Bir şey demeye getirmiyorum. Libya'dan Bosna'ya, Atina'dan Şam'a kadar her yerde, Fenerbahçeliler var. Suriyeli Fenerbahçeliler, Bosnalı Fenerbahçeliler, Yunan Fenerbahçeliler. Binlerce. Bütün bir coğrafyada bu kadar sevgiye mashar olmuş bir kulübe bugün yapılanlar ne kadar acı verici. Libya'da bir isyancı Fenerbahçe formasını üniforma gibi üstünde taşıyorsa o zaman söylemek lazım, bu camia ile uğraşılmaz ağa.


Devamı ...

Yönetime Açık Mektup: Bazı Öneriler



Fenerbahçe Yönetim Kurulu,

3 Temmuz'dan beri nasıl zor bir süreç yaşadığınız, hangi tip siyasi veya iktisadi baskılara tebelleş olabileceğinizi, kulübün hem idari hem de yasal sorumluluğuna sahip olan organ olarak bir yandan idari faaliyetleri yürütürken bir yandan da böyle bir soruşturmaya maruz kalmanın nasıl büyük bir zorluk olduğunu, ayrıca ticari faaliyetleri devam eden şirketlerin de Başkanları, Yöneticileri sıfatıyla nasıl bir zamansızlık / sıkışmışlık içerisinde olabileceğinizi tahmin ediyor, anlıyor, görüyoruz.

Heyhat, bu çağda, bu zaman diliminde ve bu ülkede bütün bunlarla uğraşmak, son derece yorucu bir sezonun ardından beş ana branşta şampiyonluk lezzetini tadan sizlere düştü.

Alınmayın, darılmayın, sitemimiz, öfkemiz olsa da hepsi sizinle paylaştığımız ortak bir sevgiden ve varolduğunu düşündüğümüz büyük bir adaletsizliğin şiddetinden kaynaklanıyor.

Ancak şöyle sakin düşününce, artık bazı şeyleri de konuşmak gerek.

1- 3 Temmuz'dan bu yana süreç iyi yönetilemedi. Bunun sebepleri ne olursa olsun gerçek bu. Eğer Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nden men olmak gibi bir durumla karşılaşmış ise bu ancak sürecin iyi yönetilemediği manasına gelir. Yapılması gereken bir çok şey yapılmadı, çok fazla sessiz, sakin, suskun, atıl kalındı. Perde gerisinde ne yapılıyor belki bilmiyoruz ama sonuçlara baktığımız zaman da çok etkili olduklarını zannetmiyoruz.

2- Şu an kulübün çalıştığı avukatların her biri iyi, deneyimli, alanında yeterli kişiler. Ancak uluslararası muhatapları da olan bir süreç içerisindeyiz. Bu aşamada, sizin koordinasyonunuzda uluslararası önemli hukukçuları barındıran güçlü bir ekibe kulübün ihtiyacı var. Dupont kararı bize bu açığın tarafınızca fark edildiğini gösteriyor.

Şu adı geçen şahısları da açıkça öneririz:

1- Mr. Efraim Barak

Pannone Law Group'da partner olan İsrail'li bu avukat aynı zamanda Porto hakkındaki emsal kararı veren tahkim panelinin de başkanlığını üstlenmiştir. Kendisini önemli bir spor hukukçusudur ve konuya dair görüşleri karar verici organları etkileme yeterliliğine sahiptir.

2- Prof. Ulrich Haas

Zürih merkezli Netzle'de yer alan Prof. Ulrich Haas, Porto hakkında karar veren tahkim kurulu heyetinde bulunmaktadır ve önemli bir spor hukukçusudur. Bir çok saygın yayının editörlüğü görevini de üstlenen Haas, aynı zamanda danışman olarak da hizmet vermektedir.

3- Professor Gabrielle Kaufmann-Kohler

Cenevre Üniversitesi Hukuk Fakültesinde çalışmakta olan Gabrielle Kaufmann Kohler, uluslararası tahkim ve spor tahkimi alanında çeşitli ve saygın çalışmaları bulunan önemli bir hukukçudur. Kendisinin özellikle Cenevre'de ikamet ediyor olması, lojistik sebeplerle dikkate alınmalıdır. Bu şartlar altında UEFA nezdindeki girişimlerimizde temsil kadar, uluslararası saygın hukukçuların görüşleriyle de desteklenmemiz aynı zamanda uluslararası basını yine bu görüşlerle bilgilendirmemiz acil bir ehemmiyet taşımaktadır.

4- Prof. Henry Peter

Peter Legal'ın kurucu ortağı ve İsviçre Spor Hukuku Birliği'ne de üye olan, spor hukuku ile spor tahkimi alanında uzmanlığı bulunan Prof. Henry Peter, bir çok kereler spor hukuku alanında kurulan uluslararası tahkim heyetlerinde de yer almış saygın bir hukukçudur. Şüphesiz Cenevre merkezli herhangi bir organizasyonda kendisinin hizmetlerinden istifade etmek kulübe büyük menfaat sağlayacaktır.

5- Bütün bunlara ek olarak süre giden ceza davalarında görüş ve hizmetlerinden istifade etmek üzere saygın üniversitelerimizde hali hazırda görev yapmakta olan önemli ceza hukukçularımızla anlaşmak, onların görüşlerini de kamuoyuyla doğru yollarla paylaşmak gerektiğine inanıyoruz.

6- Bu zamana kadar kulübün medya ile ilişkiler kısmına yeterli önemi vermediği görülmektedir. Ancak bu aşamadan sonra, görüşlerin doğru bir şekilde medyada yer bularak kamuoyuna ulaşmasının sağlanması için Türkiye'nin alanında saygın PR şirketleri ile anlaşılarak bir PR stratejisinin güdülmesi gerektiği, stratejinin ana ayağının da hem Fenerbahçe'nin itibar yönetimine hem de kamuoyunu ilgilendiren bu kriz hakkındaki doğru kamuoyu bilgilendirmesine dayanması icap ettiğine inanıyoruz. Şu aşamada, kriz ile profesyonellerin ilgilenmesi ve aciliyet gerektiren durumlarda doğru adımların atılması şüphesiz hayati bir önem arz etmektedir.

7- Ancak bu PR stratejisi kanımızca sadece "yerel" düzeyde kalmamalıdır. Uluslararası düzeyde de itibar yönetiminin sağlanması gerekmektedir. Zira, mevcut kriz tek taraflı olarak Türkiye'de yer alan haberlerle uluslararası kamuoyuna taşınmakta, gelecekte de uluslararası turnuvalarda yer alacak, bir çok sporcuyu bünyesine katacak Fenerbahçe gibi bir dev kulübün itibarı da bu haberlere teslim edilmektedir. Bu aşamada İngiltere'de Edelman, Fransa'da 2010 yılının en iyi PR ajansı seçilen Fleishman Hillard, Almanya'nın en büyük PR şirketi Ketchum Pleon en azından dikkate alınması gereken isimler olarak ortaya çıkıyor.

Değerli Fenerbahçe yöneticileri, şu aşamada taraftarlar ve Türkiye'de sessizce bu olayları izleyen ancak gördüğü adaletsizlikler karşısında şaşkına dönen büyük bir çoğunluk artık Fenerbahçe'den en iyi forveti, en iyi orta saha oyuncusunu istemiyor. Bu adaletsizliklere karşı gereken cevabı verecek, uluslararası arenada kulübün prestijini ve varlığını koruyabilecek, yerel ve uluslararası en iyi hukuk, halkla ilişkiler takımlarını istiyor. Artık şu olan bitene karşı kulübün gereken sesi yükseltmesi, halkın takımının halkın desteği ile bu haksızlıklara karşı nasıl yaman bir cevap vereceğini de cümle aleme bir kere daha hatırlatması gerekir.

Fenerbahçe içeriği belli olmayan bir mektupla hakları elinden alınacak bir kulüp değildir. Fenerbahçe, 19 maçta şike tespit ettik diyerek adil yargılanma ilkesini ihlal etmiş, suç işlemekten çekinmeyen emniyet mensuplarının tevil ettiği bir takım bulgularla, iddianamesi bile hazırlanmamış bir davada, bir takım lobi faaliyetleri, hırslı rakiplerinin akıllı taktikleri, TFF üzerinde kurulan medya veya diğer türden baskılarla, savunma hakkını dahi kullanamadan yere düşürülebilecek bir kulüp değildir.

Ne olduysa oldu. Biz Fenerbahçe'yi önce sosyal bir hareket olarak görüyoruz. Bir şirket, bir kurumdan çok bu halkın temel değerleriyle bütünlenmiş, milyonlarca insanın hikayesinde kendini bulduğu büyük bir aile. Bu aile şüphesiz zulme karşı gereken cevabı verme gücüne de, maruz kaldığı adaletsizliğe ve bu adaletsizliği yapanlara karşı en iyi cevabı verme imkanlarına da sahiptir. Fenerbahçe taraftarı bu aşamada elinden gelen her türlü maddi, manevi yardımı yapmaya da isteklidir.

Bu şartlar altında, gereken her adımı atacağınıza inanıyor, hasretle bekliyoruz.

Sevgiler.
Devamı ...

Fenerlinin Hissiyatı




Aslında söylenecek bir şey yok. Çetin Altan'ın 12 Mart sonrasındaki ilk yazısı gibi "bugün canım yazı yazmak istemiyor" deyip kalemi kırmak gerektiği gibi bir hissiyatım var ama insan bu kadar doluyken ve yalnızken de bir şeyleri yazmasa patlayacakmış gibi geliyor.

Bu ülkeden defalarca nefret ettim, Sivas'ta insanlar yanarken, her sokak ortasında fail- i meçhuller yaşanırken , ayakkabısı delik bir adam Şişli'de yatarken, katıldığımız gösteride, konserde anmada polis tarafından düşman gözlerle izlenirken ve daha onlarcası.

Takdir edersiniz ki bu ülke yaşamak için çok ideal şartlara sahip değil, şahsen benim burda yaşama nedenim bu ülkede yaşamaktan memnun olduğum için değil bu ülkede yaşamak zorunda olduğum içindir.

Bu zorunluluğu keyife çeviren, kimliğimizin en önemlisi parçası olarak gördüğümüz kulübümüzü gözümüzün önünde 50 gün boyunca linç ettiler, dün de linç sonucunda alınabilecek en ahlaksız kararı en ahlaksızca usülle alıp Fenerbahçe'nin ipini çektiler. Medyasıyla hükümetiyle savcısıyla, gözünü nefret bürümüş sözde rakiplerle, Uefa'yla kapalı kapılar ardında pazarlık yapan kukla federasyonuyla Fenerbahçe'yi mahkum ettiler.

Üstelik dalga geçiyormuş gibi bizden yargının bağımsızlığına güvenmemizi isteyenler Uefa'nın herhangi bir zorluk çıkarmaması için Trabzon'un kuraya katılacağı gün başkanının yurtdışına çıkış yasağını kaldırdılar. Seçim süreci boyunca her hafta bir üyesi çıkıp Trabzon şampiyon olsun diyen hükümet üyeleri işlem tamamlanınca timsah gözyaşlarına başladılar. Cemil Çicek Fenerbahçeli olmaktan gurur duyduğunu, Mehmet Şimsek Fenerbahçe'ye yargısız infaz yapıldığını, Nihat Ergün üzüntüsünün büyük olduğunu açıkladı. 55 gün boyunca Emniyet'in sızdırdığı, hüküm verdiği, basına sızdırdığı şeylere gıkını çıkarmayan savcının usulsüzlükleri karşısında Deniz Feneri Savcısına gösterdiği hassasiyeti gösteremeyen Hükümet timsah gözyaşlarıyla Fenerbahçe'nin arkasından "iyi bilirdik" diyen koronun başını çekti.

Ali Koç'un basın toplantısı sırasında hissettiğini, defalarca gözlerinin ucuna kadar gelen gözyaşlarını milyonlarca Fenerbahçe taraftarı aynı anda gözlerinin ucunda hissetti bu akşam , belki hayatı boyunca çocuklarının yanında ağlamamış bir Fenerli baba ilk kez ağladı, belki delikanlı pozları verip gözyaşlarını küçüklük nişanesi olarak gören yeniyetme bir delikanlı Fenerbahçe için bozdu bu önyargısını.

Bu gözyaşları basit birer hüzün ifadesi değil, bu ülkede yaşayan her Fenerbahçeli bugün kulüplerine bir kez daha sonuna kadar bağlı olduklarını görmüştür ama aynı şeyi bu ülkeye hissettikleri için söyleyemeyiz. Bugün bu ülkede yaşamaktan düne göre daha fazla utanıyoruz. Sözde adaleti milyonlarca insanın gözyaşları üzerinden tesis etmeye çalışan bir düzenden hiç bir hayır gelmez. Bugün kendini son derece milliyetçi gören pek çok Fenerbahçeli bile oyuncularının Milli Takıma gitmemesini gönülden istiyorsa milyonlarca insanın bu ülkeye aidiyeti de zedelenmiştir.

Federasyon-medya ikilisi milyonlarca insanı ötekileştirmiş, nefret objesi haline getirmiş, ve ipini orgazm çığlıklarıyla çekmiştir. Federasyon kendi kamuoyuna utanmadan yalan söyleyebilecek kadar irrasyonelleşmiş Fenerbahçe'ye karşı hakkı hukuku, kendi kararlarını askıya alabilecek cesareti göstermiştir.

Şunu aklınızda bir kez daha tutun Fenerbahçe taraftarının Fenerbahçe'ye aidiyeti bugün itibariyle daha fazla artmıştır, bu ülkeye, bu ülkenin kurumlarına bu ülkede yaşama isteğine duyduğu aidiyet ise bugün itibariyle bitmiştir. Yarım saat içinde sipariş yargı kararı çıkabilen bir ülkede bir gün hepimizin başına sipariş usulüyle bir şeyler gelebilir. Bu ülke hayatına Fenerbahçe'yle değer katmış bize yapabileceği en büyük kötülüğü yapmıştır. Bu rezilliğin sorumluluları kendi ülkesinde daha önce Kürt olduğu, kadın olduğu,eşcinsel olduğu, solcu olduğu, fazla Müslüman olduğu gerekçesiyle ötekileştirilen kitleye Fenerbahçelileri de eklemeyi başarmıştır. Bugün Fenerbahçe hiç istemese de artık resmen Türkiye'nin "en büyük azınlığı" olmuştur.

Yaralandığımız yer artık kimliğimizdir. Bugün bu ülkede yaşamaktan bir kez daha yüzümüz kızardı ve bu sarı-lacivert acı başka bir şeye benzemiyor. Hepinize lanet olsun.
Devamı ...

Kararı kim aldı? UEFA mı TFF mi?


Daha önce ele aldığımız TFF Açıklaması'nda özetle 23 Ağustos tarihinde UEFA'nın TFF'ye bir mektup gönderdiği, Fenerbahçe'nin kendini Şampiyonlar Ligi'nden çekmesi gerektiğini ifade ettiği, şayet bu olmazsa, TFF'nin Fenerbahçe'yi men etmesi icap ettiğini, o da olmazsa UEFA'nın kendi yetkisini kullanacağı, Fenerbahçe ve Türkiye'ye bir takım cezalar vereceğini ifade ettiği beyan edilmiş bu mektup sebebiyle de "Türk futbolu zarar görmesin" diye, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkının einden alındığı ifade edilmişti.[1]

Aynı tarihde UEFA şu açıklamada bulundu:

"UEFA Başkanı ve dört UEFA İcra Komitesi üyesinden müteşekkil UEFA Acil Durum Kurulu, bugün TFF'nin şike yaptığı gerçeği sebebiyle Fenerbahçe SK'yı 2011/2012 UEFA Şampiyonlar Lİgi'nden çekme kararını görüşmek üzere toplandı.

UEFA Acil Durum Kurulu, Fenerbahçe SK yerine 2010/2011 Türkiye Liginde 2. olan Trabzonspor'u Şampiyonlar Ligi Grup aşamasına ekleme kararı aldı.

UEFA Acil Durum Kurulu ayrıca, Trabzonspor A.Ş'nin UEFA Avrupa Ligi'ndeki yerinin de kendi rakibi olan Athletic Bilbao'ya verilmesine karar verdi. Bu sebeple de UEFA Avrupa Ligi ikinci ayağında Trabzonspor A.Ş ile Athletic Club arasında 25 Ağustos Perşembe günü oynanacak olan maç iptal edildi.

UEFA Acil durum paneli kararı hakkında konuşan, UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino: "Kurulun TFF'nin oyunu korumak için doğru karar aldığını düşündüğünü ve bu kararın sıfır tolerans politikası ile paralel olduğunu" ifade etti ve şöyle dedi:

"TFF bu kararıyla herhangi bir yolsuzluğa karşı bütün gücüyle savaşma sorumluluğunu aldığını da göstermektedir." [2]


Yani bu karardan anlaşılan şu, TFF, Fenerbahçe'nin şike yaptığı sabit olduğu için - bir gerçek- Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılım hakkını elinden almış, bu kararı görüşen UEFA da, bu karar doğrultusunda Fenerbahçe yerine Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi'ne katılmasına karar vermiş. Genel Sekreter de "sıfır tolerans" politikasına paralel olduğunu düşündüğü bu karar sebebiyle TFF'yi kutlamış.

Ancak bugün Tahkim kurulu Fenerbahçe'nin başvurusunu reddederken [3] şunu ifade etti:

UEFA 23 Ağustos 2011 tarihinde TFF'ye gönderdiği yazılı bildirim ile gerekçesini de göstererek Fenerbahçe Spor Kulübünün bu seneki Şampiyonlar Ligine Katılma yeterliliği bulunmadığını belirtmiştir.
2011-2012 Şampiyonlar Liginin düzenleyicisi UEFA olup TFF UEFA'nın üyesidir. Fenerbahçe Spor Kulübü de TFF 'nin üyesidir. Yukarıda anılan mevzuat ve 2011-2012 Şampiyonlar Ligi Talimatına göre üyelik yükümlülükleri uyarınca gerek TFF'nin gerekse de Fenerbahçe Spor Kulübü'nün UEFA'nın her türlü karar, talimat ve bildirimlerine uyma yükümlülüğü bulunmaktadır.


Yani ne diyor PFDK Tahkim Kurulu? Kardeşim, Fenerbahçe TFF'ye, TFF de UEFA'ya bağlıdır. TFF'nin UEFA kararlarına uyma zorunluluğu vardır. UEFA da TFF'ye yazılı bir şekilde bir karar bildirmiştir, dolayısıyla TFF bu karara uymak zorundadır.

Yani kararın gerekçesi, henüz kamuoyuna gösterilmemiş, gizemli "mektup".

Halbuki UEFA diyor ki, kararı TFF aldı, TFF diyor ki "vallahi UEFA aldı kararı, biz sadece uyguladık"

İşte burası işi karıştırıyor. Herhangi bir hukuki yolu engellediği için değil, kararın nasıl alındığı süreci açık olmadığı için.

Şimdi esas sorular da şunlar

1- Pierre Cornu'yu Türkiye'ye kim gönderdi? UEFA mı yoksa TFF mi birinin gönderilmesini talep etti?

2- Savcı ve Federasyon yetkilileri ile görüşmesi sırasında UEFA nasıl bilgilendirildi? Mehmet Ali Aydınlar'ın bu konudaki açıklamaları facia. Gazete haberleri olduğunu, Emniyet'in 19 maçta şike tespit ettik açıklamasından çok etkilendiğini ifade ediyor, daha önce de UEFA'ya bazı "kulüplerin" Türkiye'yi şikayet ettiğini söylüyordu. Tek taraflı bir şekilde UEFA medyaya yansıyan bazı haberlerle bilgilendirilirken, soruşturması devam eden Beşiktaş ve Trabzonspor hakkında hiçbir şey söylenmemesi de bu tek taraflı bilgilendirmenin yapısını gösteriyor.

3- Mektup'un içeriğinde ne var? UEFA yetkilisi ile görüşen bir arkadaşımıza yapılan açıklamada mektup ile ilgili Türk medyasında yer alan her şeyin "spekülasyon" olduğu beyan ediliyor.

Ama işin daha ilginç kısmı da şu. 5,7 ve 12 Temmuz'da UEFA'nın yaptığı açıklamalar belli. Bu açıklamalarda masumiyet karinesine vurgu yapılıyor, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılmasının engellenmeyeceği beyan ediliyordu. Ne oldu da 23 Ağustos'ta UEFA birden bu tutumundan vazgeçti?

Üstelik UEFA disiplin talimatnamesi ve Şampiyonlar Ligi yönergesi de belli.

İlgili maddeleri aynen şuraya koyuyorum:

Regulations of the UEFA Champions League

Article 2.05

If, on the basis of all the factual circumstances and information available to UEFA, UEFA concludes to its comfortable satisfaction that a club has been directly and/or indirectly involved, since the entry into force of Article 50(3) of the UEFA Statutes, i.e. 27 April 2007, in any activity aimed at arranging or influencing the outcome of a match at national or international level, When taking its decision, UEFA can rely on, but is not bound by, a decision of a national or international sporting body, arbitral tribunal or state court. UEFA can refrain from declaring a club ineligible to participate in the competition if UEFA is comfortably satisfied that the impact of a decision taken in connection with the same factual circumstances by a national or international sporting body, arbitral tribunal or state court has already had the effect to prevent that club from participating in a UEFA club competition.


Regulations of the UEFA Champions League

Article 2.06

In addition to the administrative measure of declaring a club ineligible, as provided for in paragraph 2.05, the UEFA Organs for the Administration of Justice can, if the circumstances so justify, also take disciplinary measures in accordance with the UEFA Disciplinary Regulations.


Bu iki maddeden çıkartılacak sonuç şu, şayet UEFA ellerinde bir kulübun ulusal veya uluslararası düzeydeki bir müsabakada, müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik bir davranış içerisinde olduğu kanaatine varmasını sağlayacak yeterli bilgi varsa, bu kulübü Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan men edebilir, bu mennin süresi de bir seneyi aşamaz. 2.06'ya göre ise, 2.05'de belirtilen bu idari tedbire ek olarak şayet UEFA Disiplin Talimatnamesine uygun şartlar mevcutsa o halde disiplin tedbirleri de alabilir.

UEFA Disiplin Talimatnamesine de bakıyoruz, müsabaka sonucunu etkilemek ile ilgili fiillere yönelik bir disiplin soruşturmasının ancak bu fiil bir UEFA turnuvasında gerçekleşmiş ise doğrudan hayata geçirilebileceğini görüyoruz.

Yani UEFA'nın elindeki yetki şu,

(1) UEFA kulüplerden müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik fiillerde bulunmadıklarına dair teminat istiyor.

(2) Herhangi bir kulübun bu teminatı vermesine rağmen, müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik herhangi bir fiil içerisinde olduğunu gösteren tatmin edici bir somut durum varsa da buna göre 1 seneyi aşmayan bir idari tedbir cezası uyguluyor.

(3) Şayet bu müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik fiil bir UEFA Turnuvasında gerçekleşmişse de bu halde, disiplin hükümlerini uyguluyor.

(4) Şayet bu müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik fiil bir ulusal turnuvada gerçekleşmiş ise ancak UEFA'ya herhangi bir bu tipte fiil içerisinde bulunulmadığına dair teminat gösterilmişse de bununla ilgili bir soruşturma başlatılıyor. Bu soruşturmaların herhangi birinde de UEFA yerel mahkeme veya ulusal / uluslararası tahkim kararlarını göz önüne alabilir ancak bunlarla da bağlı değildir.

E tamam? UEFA bütün bunları zaten 5, 7, 12 Temmuz tarihlerinde de söylemişti. Yeni durum nedir? Soruşturma devam ediyor, iddianame açığa çıkmış değil, şayet varsa hangi kulüplerin müsabaka sonucunu etkilemeye yönelik fiiller içerisinde bulunduğu sabit değil. TFF işini yapmış konuyu PFDK'ya sevk etmiş? Ne oluyor da şimdi, soruşturmada adı geçen bir takım yerine diğer takımı UEFA alıyor?

İşte bu izaha muhtaç. Bu izahı verecek olan da sadece UEFA değil, TFF.

TFF ve bazı kulüpler UEFA'ya ne gönderdiler? Nasıl bir başvuruda bulundular? UEFA tarafından gönderilen mektup gerçekten iddia edildiği gibi kesin hükümler (Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Liginden men edin.) mi taşıyor yoksa belirli olasılıkları ifade ederek doğabilecek hukuki uygulamalardan mı bahsediyor?

Ben bu mektubu görmeden, UEFA'nın kesin bir şekilde "Fenerbahçe'nin şike yaptığı tarafımızca malum olduğu için Şampiyonlar Ligi'ne katılma hakkının TFF tarafından elinden alınmasını istiyoruz" türünden hiçbir ifadede bulunduğuna inanmıyorum. Mevcut UEFA tüzüğü, kuralları böyle bir beyanatta bulunulmasına müsaade etmiyor.

Şimdi insanlar ne kadar sevinirse sevinsin, bu iş CAS'a gidecek. Orada da ak ve kara her türden lob ortaya çıkacak.

Bu zamana kadar Fenerbahçe hiçbir savunma yapamadı. Soruşturma safhası devam ettiğinden mahkemede savunma yapamadık, TFF zaten savunmaları alamadı, 24 Ağustosta verdiği karardan önce de Fenerbahçe savunma yapabilmiş değildi, Fenerbahçe UEFA önünde de savunma yapmadan bu kararla karşılaştı.

Bazı kararlar alınıyor, ancak kimse Fenerbahçe cephesini dinlemiyor.

CAS dinleyecek.

O zaman da göreceğiz, Türkiye'de kim, nasıl bir hareket tarzı içerisinde olmuş ve gerçek nedir.

Bugün sevinenler yarın çok üzülecek ve bugün "Türk futbolunu kurtardık" diye heyecan yapanlar da Türk futbolunu nasıl bir kırılmanın içerisine soktuklarını mutlaka görecek.

[1] http://www.tff.org/default.aspx?pageID=285&ftxtID=13257
[2] http://www.uefa.com/uefa/footballfirst/matchorganisation/disciplinary/news/newsid=1666823.html
[3] http://www.tff.org/default.aspx?pageID=247&ftxtID=13272
Devamı ...

UEFA ve "Hayır biz öyle bir şey demedik"



Geri Kalanı Last Canary'den geliyor: "UEFA ile tekrar görüştüm. Mektubun içeriğini öğrendim. Merak eden renkdaşlar vardı UEFA'nın Fenerbahçe'ye tazminat ödeyeceği şeklinde MAA'nın açıklaması ile ilgili."

Görüşmeyi telefona kaydettim bu sefer:

Ben Emilia ile görüşebilir miyim?

UEFA Media Cnter Officer: Şuan ben yerine bakıyorum. Aynı konulardan sorumnluyuz. Lütfen ben yardımcı olayım size.

Ben: UEFA Türkiye Futbol Federasyonuna 'Eğer Fenerbahçeyi CL'den yasaklamaz iseniz Türkiye'ye, 8 yıl ceza vereceğiz' dediniz mi? UEFA'nın böyle bir bildirisi oldu mu TFF'ye? Türkiyenin UEFA'dan dolayı 8 yıl ceza alacağı doğru mu?

UEFA: (Özetliyorum sadece) Size TFF'ya gönderdiğimiz mektubu kontrol edip, böyle bir şeye değinilmiş mi hemen cevap vereceğim. Hatta kalın lütfen. Evet mektubu okuyorum şimdi, UEFA şunu diyor, 'Şu anda verilecek ceza hakkında birşey tahmin etmemiz gerçekten imkansız.' Kesinlikle UEFA'nın bu şekilde bir ceza vereceği iddiası spekülasyon. Tamamen spekülasyon. Ancak mektupta şuna değinilmiş, daha önceki cezalara göre bir karar vermemiz imkansız. Size şunu tavsiye ederiz ki zamanında A kulübü 8 yıla kadar ceza almış. Ama bu size de bu cezayı vereceğiz anlamına gelmez. Mektupta 8 yıl ile ilgili geçen konu bu ama,UEFA'nın bu söylediği tamamen spekülasyon. Biz 8 yıl ceza vereceğiz diye bir baskıda asla bulunmadık.

Ben: Peki UEFA eğer Fenerbahçenin suçsuz olduğu ispatlanırsa biz tazminat ödemeye hazırız dedi mi TFF'ye?

UEFA: Mektuba bakıyorum şaun..Hayır asla böyle birşey demedik TFF'ye. Bu doğru değil. Bu suçlamayı kabul etmiyoruz.

Ben: Fakat TFF başkanı heryerde bunları diyor. Biz size email olarak bu konuşmaları gönderdik. Lütfen bir Türk tercüman bularak bunları deşifre ediniz. Dava tamamen siyasidir. Trabzon 300 bin kişilik küçük bir şehirdir ama, 80 tane milletvekili vardır mecliste. Siyasette çok güçlüdür. Son 8 aydır şampiyon olmak için TFFya her türlü siyasi baskı yapılmıştır. Fenerbahçe kurban edilmiştir. Bunun bedelini hem TFF hem UEFA ödeyecektir.

UEFA: Dediklerinizi dikkatle dinliyorum.

Ben: TFF Başkanı açık ve net şekilde iki konuda yalan söylemiştir. Lütfen UEFA bu konuyu incelesin. Bu arada, bana çok yardımcı oldunuz. Bu yalanları sizin sayenizde ortaya çıkardık. KONUŞMALARINIZI KAYDETTİM VE FENERBAHÇE KULÜBÜNE GÖNDERECEĞİM ŞİMDİ!

UEFA: Derin bir sessizlik........
Devamı ...

25 Ağustos 2011

Fenerbahçe Yönetimi Ne İş Yapar ?



3 Temmuz’dan bu yana Fenerbahçe yönetimi tarihinin en büyük kriz dönemiyle karşı karşıya. Fenerbahçe yönetimi haklı olarak Futbol Federasyonu’nun süreci idare ederkenki ilkesizliğine vurgu yaparken herhalde kendileri de bu süreci nasıl idare ettiklerinin özeleştirisini yapıyorlardır.

Fenerbahçe Yönetim Kurulu 3 Temmuz’dan bu yana süren kamuoyu linçine karşılık ne yaptı, her gün medyada engizisyon mahkemeleri kurulurken bir yönetim kurulu üyesini kameralar karşısına geçirip bu gazeteci müsveddelerine ne hakla kulübü itham ettiklerini sordu mu?

Transfer dönemlerinde neredeyse yerel gazetelerin transfer haberlerini bile yalanlayacak kadar gündem takip eden Fenerbahçe resmi sitesi Türk basın tarihinin en büyük manipülasyonuyla karşı karşıyayken ne yaptı? Dün artık kendisini müstafi ikinci başkan olarak anmaktan memnuniyet duyduğum Nihat Özdemir Habertürk TV’ye bağlanıp Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’ya yaptıkları yayınlar dolayısıyla teşekkür etti. Evet şaka değil Fenerbahçe başkanının emniyetteki sorgu fotoğrafını manşetine taşıyan, taraftarın stada alınmasın diye kampanya başlattığı gazetenin Genel Yayın Yönetmeni’nin süreçteki tutumu nedeniyle teşekkür etti. Böyle bir açıklama yapan biri ya 3 Temmuz’dan bu yana Türkiye’de yaşamıyor, ya da Fenerbahçe taraftarından tamamen kopmuş demektir.

Federasyon konuşmayın deyince konuşmayan bir yönetime sahip olduğumuzu da dün Nihat Bey’in ağzından öğrendik. Soruşturmanın öznesi olmasına rağmen bu süreçte ne Uefa’yla ne uluslararası spor hukukçularıyla herhangi bir dirsek teması sağlanamadığı, soruşturmayla alakasız Galatasaray’ın bile Uefa nezdinde lobiye Fenerbahçe’den daha çok zaman ayırdığını da bugün itibariyle bir kez daha görüyoruz.

Bu yönetim kulüp linç edilirken herhangi bir taraftar organizasyonuna destek vermemiş, taraftarları biber gazı yerken sus pus olmuş, Taksim’de Fenerbahçe forması giydiği için sokakta normal bir vatandaş gibi bile yürümesine izin verilmeyen taraftarının hakkını savunamayan bir duruş benimserken süreçten sağlam çıkamayacağımız yeterince açık değil miydi.

Fenerbahçe taraftarının bırakın Taksim’i Kadıköy’ü, Anadolu’nun küçük bir ilçesindeki toplantısını bile desteklemeye cesareti olmayan bir yönetim mi bu taraftarın hak ettiği?

Ortaokul kompozisyonlarının değişmez klasiği olan birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler klişesinin Fenerbahçe için ete kemiğe büründüğü bir dönemde bu yönetim mi Fenerbahçe’nin birlik ruhunu toparlayacak. Nihat Özdemir mi bu hareketin lideri olabilecekti ?

Türkiye Futbol Federasyonu’nun ligleri erteleme kararı vermesinden sonra gerek blogda gerek twitter da Fenerbahçe’nin dünyanın en iyi spor hukuku danışmanlarıyla çalışması gerektiğini, sürecin, süreçteki rezilliklerin Uefa’yla gün be gün paylaşılması gerektiğini biz görebilirken bu yönetim göremiyor mu. Uefa’nın gönderdiği hukuk danışmanına Fenerbahçe aleyhinde dosyalarla ilgi bilgi verilip diğer kulüpler hakkında bir şey sunulmadığı duyumunu alıp Uefa yetkilisiyle yarım saatlik bir görüşme bile ayarlayamamak nasıl bir basiretsizliktir? Savcı’nın “Fenerbahçe Sivas’ı yenmeseydi soruşturma açılmayacaktı” ifadesinin hesabını soramayan, bu beyanın tek başına soruşturmayı akamete uğratacak bir itiraf olduğunu görüp dünyayı ayağa kaldıramayan bir yönetimle bu süreçten çıkılamaz.

Fenerbahçe yönetiminin neredeyse hepsi yaptıkları işler nedeniyle siyasi iktidarla karşı karşıya gelmek istemeyebilirler. Bu konudaki ketumluklarını , çekincelerini bir yere kadar anlamak da mümkün. Ama bunun bir sınırı var. Kulüp Türk futbol tarihinde görülmemiş bir kuşatmayla, hukuksuzlukla karşı karşıyayken, Fenerbahçe’nin hakkı elinden alınıp bir başka rakibine altın tepsi içinde sunulmuşken, oyuncularının alın teri hiçe sayılmışken hala kişisel ikbalinin hesabını yapanlar artık bir dakika bile bu kulüpte durmamalıdır. Fenerbahçe taraftarının dün itibariyle nefrete dönen öfkesi elbetteki kendisi hakkında aymazca karar alan Federasyon ve Uefa’ya karşıdır, ancak bu durum karşısında bile yönetim eylemsizliği seçip kuzu kuzu bu ligde oynamayı kabul ederse bu öfke bizzat kendilerine dönecektir.

Şunu bir kez daha söylemekte yarar var, Fenerbahçe taraftarı için bu kulüp bir varoluş nedenidir. Milyonlarca insanın dininden, etnik kimliğinden, değerlerinden daha mukaddes saydığı kimliğinin en değerli parçasıdır. Kulüp maddi yükümlülükleri gerekçe gösterip herhangi bir karar alamamayı bununla meşrulaştırırsa sadece banka hesap numarasını taraftara ilan etmesi yeterlidir. Fenerbahçe taraftarı sıfırdan kendi Kurtuluş Savaşını vermeye hazırdır. Stadda oynamasına izin verilmezse yeni bir Papazınçayırı bulur, formadan sponsor giderse sarı-lacivert çubuklu formayı kendi elleriyle dokur, bir Ayetullah Bey, bir Köprülüzade bir Ziya Songülen daha çıkarır.

Bu kulüp siz koca şirketlerle sponsorluk anlaşması imzalıyorsunuz, plazalarınızdaki değerli vakitlerinizin bir bölümünü Fenerbahçe’ye ayırıyorsunuz diye değil, koşa koşa kulübünün hakkını biber gazı yeme pahasına savunan insanlar sayesinde büyüktür. İçinizde en ufak bir renk aşkı taşıyorsanız kişisel ikbal kaygılarınızı, “şöyle dersem Hükümet bana bir şey yapar mı” kaygılarını bırakın ses verin, eylemde bulunun, kameralar karşısına çıkıp konuşun. Artık yeter kulübün kapısına kilit vurulduğunda mı konuşacaksınız?
Devamı ...

Yapanın Yanına Kâr Kalmayacağı ''Belirtildi''


Sosyal medyada Trabzonspor'lu bir arkadaşımızın salı günü Hürriyet gazetesinden yaptığı, UEFA müfettişi Pierre Cornu'nun gelişi ile ilgili paylaşım ve ardından Şampiyonlar Ligi kura çekimlerinin bir gün öncesinde patlak veren bu eşi görülmemiş rezalet üzerine, dünkü Teke Tek programının konuğu olan TFF Başkanı Aydınlar'ın konuşmasını da dinledikten sonra dikkatimi çeken bazı ayrıntıları açmak istiyorum.

Paylaşılan Hürriyet haberi oldukça ilginç diye söze başlamak bir blog yazısı için neredeyse standart ve oldukça doğru bir format olsa da, 3 Temmuz'dan beri çıkan gazete haberlerini düşününce aslında bu ''UEFA el koydu. Avrupa tehlikede'' haberinin pek de sönük kaldığını düşünüyorum. İşin gerçeği, haber ilginç falan değil. Ama şeytan ayrıntılarda gizlidir diyenler herhalde günlük hayatta kaşımızı kaldırmadığımız şeylere daha dikkatlice bakmamız gerektiğini bize anlatmak istemiş olmalı.



Haberi paylaşan Trabzonsporlu arkadaş, altına da bu haberin ana mesajını yapıştırmış. Şöyle:

UEFA Başmüfettişi’nin izlenimlerinin hiç de olumlu olmadığı ve takımlarımızın Avrupa kupalarına katılma şansının zayıfladığı belirtiliyor.


Burada ''belirtiliyor'' kelimesine dikkat!!. Habere gidiyorum, bunu kimin belirttiğini arıyorum: UEFA adamının savcı ile konuşup, hangi konularda bilgi aldığı yazılmış. Konular verilmiş, ancak müfettişin sorduğu sorulara verilen cevaplar yok (tabii ki. soruşturma gizli çünkü). Haberin hiçbir yerinde İtalyan müfettişin konuyla ilgili bir yorumu, açıklaması yok. Yalnızca ''savcıdan, polisten bilgi aldı, federasyon yetkilileriyle yemek yedi'' deniyor.

Hah! Şimdi ben de o zaman şunu anlıyorum: Bu yemekte bulunan federasyon yetkililerinden biri, UEFA müfettişinin izlenimlerinin hiç de iyi olmadığına dair bilgiyi basınla paylaşıyor. ''Belirten'' o kişi işte. Bu paylaşım olabilir, yapılabilir. Sıkıntı yok. Fakat kafa karıştıran bir başka şey var.

UEFA düne kadar yaptığı açıklamalarda TFF nin işine karışmadığını, evrensel hukuktaki masumiyet karinesine uygun bir duruş sergilediklerini açıklıyordu. Hatta Cornu ile yemekte bulunan Aydınlar, o gittikten sonra yaptığı açıklamada, topun kendilerinde olduğunu, adamın rapor bile hazırlamayacağını ifade etmişti. Demek ki federasyonun UEFA başmüffetişi ile olan yemeğinden bu haberi sızdıran kişi (federasyon görevlisi), Cornu'nun o yemekteki konuşmalarında, başkan Aydınlar'ın sezemediği havayı yakalamış olmalıydı. Bu bana pek mantıklı gelmiyor. Onun yerine ne mantıklı geliyor biliyor musunuz? İtalyan müfettişin gelip gelmemesinden alakasız olarak, o haberi sızdıran federasyon görevlisinin dün çıkacak, Fenerbahçe'nin kupaya alınmama kararını biliyor olması...

Peki çok komplo teorisi oldu bu, değil mi?. Siz yine de bu fikri bir evirip, çevirin kafanızda, sonra koyun bir yere. Bir ara geri dönmek gerekebilir belki. Biz, olayların kamuoyuna aksettiği şekilde yol alışından gidelim tekrar o zaman.

TFF başkanı Aydınlar, dün Teke Tek programında yalan söylemediyse, İtalyan müfettiş buraya geldiğinde bir tane bile belge görmedi. Ki zaten soruşturmanın gizliliği ilkesiyle Aydınlar'ın verdiği bu bilgi örtüşüyor.

Dün akşam Fenerbahçe TV'de ve sosyal medyada taraftarlar TFF başkanı Aydınlar'a öfke kustular ama Aydınlar ne dedi Fatih Altaylı'ya programda?

UEFA'ya binlerce mail, şikayet gitti. Ayrıca onların burada medya takibi yaptıklarını biliyoruz. Medyadaki haberler ve emniyetin 19 maçta şike tespit ettik açıklamaları, UEFA'nın kanaat oluşturması için yetti.

ifadelerini kullandı.

Bu açıklama, UEFA gibi ağırlığı olan bir kurumu tamamen taca atar. Düne kadar CL kura çekiminde Fenerbahçe'yi davetli görmek isteyen UEFA'nın bu ani dönüşünde savcı ve emniyet ile olan görüşmenin büyük rol oynadığı gerçek ise, yazıklar olsun!

Tabii savcı Berk, emniyet ve Baransu ekibine maledemeyiz bu başarıyı yalnızca. Perde arkasında emeği geçenlerin hakkını yemiş oluruz. Yine Aydınlar'a referans vereceğim. Zaman zaman şunun veya bunun, dünden sonra da özellikle Fenerbahçe'nin istenmeyen adamı TFF başkanı üç beş gün önce ne dedi?

Bizi UEFA'ya şikayet edenler büyük bir sorumluluğun altına da girmişlerdir. Tarih onları affetmeyecek!


Komplo teorisyeni olma rolünü hiç yakıştırmıyorum üzerime ama TFF'yi ve Fenerbahçe'yi UEFA'ya şikayet eden binlerce taraftar maili olduğunu zaten az çok biliyoruz da, Aydınlar'ın bunu malum kulübün çıkışından sonra söylemesi, adresi çok net olarak gösteriyor.

Bazıların elleri Avrupa'da oldukça uzun. Zamanında kazanılan başarılarının destanlarını yazarken bu sessiz kahramanları da gani gani anmadan geçmemişlerdi, hiçbir yerden değilse oradan biliyorum yani. Bazıların elleri ise Türkiye'de uzun. Bugün Fenerbahçe'nin yerine CL'ye alınanların Türkiye'de, bu hükümette iyi köşeleri kapanların desteğini aldıklarının farkında olacak kadar ilgili değilim aslında politikayla. Ama ligin son virajında ''şu şampiyon olsun, bu olmasın'' açıklamalarıyla kendilerini ben görmek istemesem de gözüme soktular, oradan biliyorum. Ha bir de Wikileaks'in dünyayı sallayan ama Türkiye'de nedense gazetecilerin hiç ilgisini çekmeyen sızıntılarına göre, gizli anlaşmalarla ve hesaplaşmalarla nerden geldiği nereye gittiği belli olmayan paraları bu kulübün kasasına sokarken ve çıkarırken deşifre olanlar var. Aynı grup, aynı lobi.

Bir de en sonunda dönüp aynaya da bakacağız. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak, dün gece saatlerce süren kriz toplantısından sonra canlı yayına bağlanan Fenerbahçe ikinci başkanının iki kelimeyi bir araya getiremiyor oluşundan hicap duydum. Nihat Özdemir böyle de diğerleri farklı mı? ''Atlayın uçağa, sabaha Cenevre'ye inin, UEFA'ya derdinizi anlatın'' tavsiyesini TFF başkanından aldıktan sonra bile kılını kıpırdatamayan bir yönetim... Saatlerce süren kriz toplantısından sonra çıkıyor, Acıbadem ile sponsorluğunu iptal ettiğini açıklıyor. Bunu mu tartıştınız 4 saat?

Anlaşılıyor ki Aziz Yıldırım hiçbir işe koşmamış bu arkadaşları. Bir özelliklerini bulamamış, iş kotarabileceklerini düşünmemiş olmalı. Yıldırım'ın, özellikli olanları da, bir ipte iki cambaz oynamaz diye etrafından uzaklaştırmasının acı meyvelerini bugün hep beraber yiyoruz.

Ben şimdi yönetimden bir açıklama daha bekliyorum. ''Yapanın yanına kar kalmayacağı belirtildi'' şeklinde.

İşin esası, her işi gücü bırakıp, bizim, polisin,savcının şu ''belirtenleri'' bulması lazım. Bu ''belirtenleri'' bulup temizledik mi pür-i pak olur futbolumuz, siyasetimiz, ekonomimiz... Ha olmadı mı? Yetmedi mi? Fener'i düşürüp, sifonu çekerek temizleme opsiyonu her zaman var.

Devamı ...

24 Ağustos 2011

Sorular ve Ne Yapmalı?


Hakikaten bu ülkede akıl sağlığını korumak mümkün değil. Bir saat önce fantastik bir hikayede anlatılsa bile bu kadar olmaz diyeceğimiz şeyler bir saat sonra başımıza geliyor. Biz bu gerçekliğe alışmaya çalışırken başka bir absürt durum zuhur ediyor ve kafamızı oraya çeviriyoruz.
Bugün akşam saatlerinde 15 gün önce takımların Avrupa Kupalarına katılımında bir sorun görmeyen Federasyon Fenerbahçe'yi Uefa öyle istedi diye Şampiyonlar Ligi'ne göndermeme kararı alıyor, hemen ardından Şampiyonlar Ligi'nin marka değerinden bahseden Uefa soruştumada adı geçen, başkanı yurtdışı yasağına sahip tutuksuz yargılanan kulübün Şamiyonlar Ligi'nin marka değerini bozmayacağını düşünerek kuraya dahil ediyor.

Federasyon başkanı canlı yayına çıkıp Uefa'nın kararında polisin iddiaları ve medyadaki haberler etkili oldu diyor, soruşturmada adı geçen Beşiktaş'ın iyi niyeti dolayısıyla kupaya katılımında bir problem çıkmadığını söylüyor biz de anlamsız gözlerle dinliyoruz.
Böyle hukuktan adaletten yoksun bir karar karşısında Fenerbahçe yönetimi şu saate kadar anlamlı bir tepki verebilimiş değil, fikstür çekimine temsilci göndermemek gibi ne işe yarayacağı anlaşılamayan bir karar dışında bir şey yapmış da değil.
Uefa kararı Türkiye Futbol Federasyonu aldı deyip sorumluluğu atıyor TFF ben bu kararı Uefa'nın sopayı göstermesi sonucu aldım diyor.
Şimdi akıllara zarar bir durum var.
1-Hakkında kesinleşmiş şike cezası olan Porto ve Milan'ı Şampiyonlar Ligi'ne almakta bir beis görmeyen Uefa Fenerbahçe ve Türkiye söz konusu olduğunda nasıl böyle bir karar verebiliyor.
2-Uefa bu kararı neden kuranın bir gün öncesi alıyor
3- Uefa bu kararı kendisi idari tedbir koyma yoluyla değil de neden Federasyon'a baskı yaparak aldırıyor.
4- Uefa bu soruşturma kapsamında Savcı'yla görüştüğü temsilcisine sadece Fenerbahçe ile ilgili bilgi belge sorup Beşiktaş ve Trabzon hakkında hiç bir şey sormuyor mu.
5- Uefa madem 19 maçta şike tespit ettik diyen Emniyet'in görüşünü önemsiyor o maçlar içinde adı geçen diğer takımlara neden sıfır tolerans politikasını uygulama gereği duymuyor.
6- Federasyon bu karardan önce neden Cumhurbaşkanı'yla görüşüyor ondan neyin telkin ve tavsiyesini alıyor.
7- Federasyon bu kararı Fenerbahçe'nin itiraz etmesine imkan vermemek için mi son anda veriyor. Uefa'dan baskı geldiğini söyleyen Federasyon Uefa'ya Milan'la Porto'yu Şampiyonlar Ligi'ne alırken marka değeri zedelenmiyor da Fenerbahçe hakkında bir karar yokken nasıl bir karar alınabiliyor diye niye soramıyor.
8- Beşiktaş'ı iyiniyeti kurtardı ne demek. Şikeyi yapmış olsanız bile sonra biz iyiniyetliyiz deyince bütün haklar geri kazanılabiliyor, herhangi bir yaptırıma uğramıyor musunuz?

Şimdi bu kararın hukukla adaletle hakkaniyetle alakası yok, Fenerbahçe yönetimi artık kapalı kapılar arkasına saklanıp internet bildirilerine sığınmaktan vazgeçmeli. Adam gibi kameralar karşısına çıkıp kulübün bu çadır tiyatrosunda olmayacağını açıklamalı. Fenerbahçe'nin hakkı gaspedilirken kimseye sağduyu falan tavsiye etmeye kalkmasınlar. O sınırı çoktan geçtik.
Bu karar şunu bir kez daha teyit etmiştir. Operasyon Fenerbahçe operasyonudur. Savcının "Fenerbahçe Sivas'ı yenmese soruşturma olmayacaktı" cümlesi bizzat bugünkü kararla da doğrulanmıştır. Fenerbahçe yönetimi tarihsel bir kararın eşiğindedir, siyasal irade de dahil bu işte payı olan Fenerbahçe'yi linç etmek, yok etmek için çalışan herkesi afişe edip takımı ligden çekmelidir ve Milli Takımlara da asla oyuncu göndermemelidir. Bu kararın tarihi bir karar olması zor bir karar olması alınmamasını meşrulaştırmaz. Fenerbahçesiz bir ligde ne halt edeceklerse etsinler.
Devamı ...

24 Ağustos Kararı Nasıl Alındı?



Çok önceye gitmeyeceğim.

15 Ağustos, TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar şu açıklamayı yapıyor:

"Bir hüküm verilmesi adil değildir. Adil olması için gizliliğin kalkması gerekiyor. İddianamenin kabul edilmesi gerekiyor. "

Soruyorlar: UEFA?

Cevap:

"''Şu anda Futbol Federasyonu henüz kulüplere bir yaptırım uygulamamıştır. Gizliliğin kalkmasını beklemektedir. Yani davanın açılmasını beklemektedir. Dolayısıyla şu an UEFA'nın da ne bize ne kulüplere yaptırım yapması söz konusu değil. Kişilerin savunma haklarını kullanma imkanı olduktan sonra kararımızı vereceğiz. Şu an için verilmiş karar yok. Sadece bir kısmı tedbirli olmak üzere PFDK'ya sevk edilmişlerdir. Şu an verdiğimiz karar bu."

16 Ağustos, Galatasaray Spor Kulübü bir açıklama yapıyor,

TFF nin 15 Ağustos 2011 tarihli bildirisi ile, kamuoyunun TFF tarafından atılması beklenen adımları yargı sürecinin bazı aşamalarına endekslemesi ve ortaya çıkan yeni belirsizlik önümüzdeki günlerde telafisi daha ağır ve önemli uygulama zorluklarına yol açabilecektir.


Sonra bir daha, bu sefer 19 Ağustos'ta, şöyle diyor Galatasaray:

Gün dövünme, tartışma, kavga günü değildir. Hep beraber oturup ortak bir akıl ve strateji oluşturma günüdür. Bu strateji “zaman kazanma”ya dayandırılamaz. Kendimizi yönetme becerisi ve erkine sahip olduğumuzu kanıtlamamız için atılması gerekli adımlar bellidir. Geciktikçe bedel daha da ağırlaşacaktır. En kötüsü bu adımları biz zamanında atmazsak, başkalarının bizim adımıza atması kaçınılmazdır. Kurallar çerçevesinde hatalarımızla yüzleşip gereğini biz yapmazsak dünyada bunu üst kuruluşlar yapar. Kendi kangrenli parmağımızı kendimiz kesmezsek, birileri gelir kolumuzu keser. “Biz yapamadık, onlar yaptı” diyemeyiz. Uygar dünyanın saygın bir üyesi olmak, öncelikle hatalarımızla yüzleşip, kendimize karşı dürüst olmaktan geçer.


Haber manşetleri "TFF'den Jet Cevap" başlığını taşıyor, içeriği aynen şöyle:

"Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu olarak bugüne kadar aldığımız, doğru ve hukuki olduğuna inandığımız bu kararlarla, süreci en iyi şekilde sürdürmeye çaba sarfetmekteyiz. Kararlarımızın temelindeki en önemli dayanağımız, kararlarımızın hukuka uygun olmasını sağlamaktır.

Ancak bir süredir bazı kulüplerimiz ile olayla ilgili veya ilgisiz aynı zamanda da bilgisiz bazı kişiler, yasal dayanaktan yoksun açıklamalar yapmaktadırlar. Özellikle bugün bir Süper Lig kulübümüzün yaptığı açıklama ile federasyonumuz adeta Avrupa'ya, UEFA'ya ve FIFA'ya şikayet edilmektedir. Belirtmek isteriz ki, Türkiye Futbol Federasyonu; şeffaf, açık ve yasalarla yönetilen bir kurumdur. Federasyonumuzu hukuka aykırı davranan bir kurum olarak lanse eden ve yurtdışına şikayet etme gibi tarihi yanılgıya düşenleri, Türk futbol tarihimiz affetmeyecektir."


Tarih 22 Ağustos, Cornu İstanbul'a geliyor, savcı ile görüşüyor.

23 Ağustos tarihli haber şöyle:

"Bir gazetecinin ''UEFA soruşturmaya el koydu diyebilir miyiz?'' sorusu üzerine Aydınlar, ''Hayır, öyle bir şey diyemeyiz. Halen TFF'nin yürüttüğü bir soruşturma var. UEFA sadece bilgi amaçlı geldi, bilgi aldı'' dedi.
Mehmet Ali Aydınlar, ''UEFA'nın hazırlayacağı raporun nasıl bir yaptırımı olacak ya da yaptırımı olacak mı?'' sorusunu ''UEFA, rapor hazırlamayacak. Rapor hazırlamak için gelmediler, sadece görüştüler'' diye yanıtladı."


Yani dün. Dün! Dün! Sadece dün!

Yani Mehmet Ali Aydınlar'a göre, UEFA'nın TFF'den bir mektupla Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden çekmesini istediği gün.

UEFA, 23 Ağustos 2011'de Türkiye Futbol Federasyonu'na gönderdiği yazıda


Tarih 24 Ağustos. Sabah Associated Press, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi kura çekimine katılacağını bildiriyor, arkasından Mehmet Ali Aydınlar Cumhurbaşkanı ile görüşüyor, Cumhurbaşkanı "uluslararası kurumlar önemli" diyor, bir kaç saat sonra da TFF, UEFA bizden talep etti diyerek Fenerbahçe'yi CL'den men kararı alıyor!

UEFA! Büyülü kelime! Koca bir kalabalığa da bu medya kararı sanki UEFA almış gibi yansıtıyor.

Hayır UEFA almadı. TFF aldı.

Şu yukarıdaki açıklamaları yaptıktan hemen sonra.

Adalet? Onu öldürdüler. Hukuk? Onu öldürdüler.

Buyrun alın sokun liginizi lavabonuza, kirliliğinizi bir değil bin Fenerbahçe çıkartamaz sizin.
Devamı ...

Sorular Sorular



Bugün Associated Press kaynaklı bir haberde, şike soruşturmasına rağmen Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi kura çekiminde yer alacağı belirtiliyor, aynen şöyle deniyordu: "Turkish champion Fenerbahce takes its place despite being under suspicion in a widespread match-fixing investigation at home. UEFA has promised that any club found guilty of corrupting matches will be kicked out of its marquee competition and have its results wiped from the record. ''UEFA is working very hard behind the scenes to ride the game of these threats,'' general secretary Gianni Infantino said at the playoffs draw this month. ''We will not hesitate to prosecute any individual, any official or any club.''"

Mehmet Ali Aydınlar Cumhurbaşkanı ile görüştü, bir kaç saat sonra da TFF, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılamayacağını açıkladı.

Açıklamada şu ifadeler yer alıyor:

UEFA, 23 Ağustos 2011'de Türkiye Futbol Federasyonu'na gönderdiği yazıda, ülkemizde sürmekte olan şike soruşturması çerçevesinde, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan çekilme kararı vermesi gerektiğini, kulüp bu yola gitmeyecek olursa, Türkiye Futbol Federasyonu'nun Fenerbahçe'yi 2011-2012 sezonunda Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan men etmesi gerektiğini, bu 2 yoldan herhangi birisi benimsenmeyecek olursa, UEFA'nın kendi disiplin soruşturmasını başlatabileceğini ve Türkiye Futbol Federasyonu yani ülkemiz aleyhine disiplin yaptırımları uygulama yoluna gideceğini bildirmiştir.

Bu yazı üzerine durum TFF tarafından yazılı olarak derhal Fenerbahçe Kulübü'ne bildirilmiştir. Fenerbahçe Spor Kulübü, 24 Ağustos'ta TFF'ye gönderdiği cevabi yazıda, TFF'nin bu konuda iddianamenin mahkemece kabulünün beklenmesine yönelik kararına saygı duyduğunu ve kendisine tanınan kısa süre içinde böylesine önemli bir konuda herhangi bir karar almasının fillien mümkün olamayacağını bildirmiştir.

Bu gelişme karşısında, durum 24 Ağustos'ta TFF Yönetim Kurulu'nun yapmış olduğu olağanüstü toplantıda ele alınmış ve gerek Fenerbahçe'nin maruz kalabileceği, ağır disiplin yaptırımları gerekse Türkiye Futbol Federasyonu'nun yani ülkemizin maruz kalabileceği disiplin yaptırımları göz önünde bulundurularak, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün bu sezon UEFA Şampiyonlar Ligi'ne katılmaktan men edilmesine karar verilmiştir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.


Daha sonra Mehmet Ali Aydınlar NTV'de canlı yayında muhabirlerin sorularını yanıtladı. Aydınlar şöyle diyordu: "izlediğimiz hukuki süreç doğru." Kararı neden siz almadınız sorusunuza "Kararı TFF aldı" diyor, sonra "ama UEFA" denilince "UEFA gereği" diyor, Beşiktaş ve Trabzonspor'un Avrupa Ligi'nde olduğu söylenince de "UEFA Şampiyonlar Ligi markası üzerinde hasas" açıklamasını yapıyordu.

UEFA ilgili tüm açıklamaları 5, 7 ve 12 Temmuz tarihlerinde vermişti. Nitekim TFF kararı açıklanırken de bu soruldu, o zaman da TFF "kulüpler kendileri bilir" diyordu. Gerçekten de UEFA kulüplerden şike olaylarına karışmadıklarına yönelik teminat istemekte, aynı zamanda bir kaç kere dedikleri gibi Şampiyonlar Ligi devam ederken Şampiyonlar Ligi'nden idari tedbir olarak men kararı alma hakları var veya kendileri de, kulüp şike ile ilgili bir ilgisi olmadığını beyan ettiği için, soruşturma başlatabilirler. Şayet bu beyanın gerçek dışı olduğu anlaşılırsa da gereken cezalar verilebilirdi. TFF'nin açıklamasında UEFA'nın yazdığı mektubun içeriğine yönelik hiçbir ifadede yeni bir şey yok.

Şimdi sorular şunlar.

1- TFF madem Fenerbahçe'yi men kararı verecekti neden bunu daha önceden vermedi? Neden Trabzonspor'u en başta Şampiyonlar Ligi'ne göndermedi? Neden Trabzospor'un hakkını yedi?

2- TFF madem Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men kararı verecekti, neden 15 ağustos tarihinde suçsuzluk karinesine yollama yaptı ve kulüpler kendileri bilir dedi? Madem 9 gün sonra, 9 gün önce aldığı kararın tam aksi yönünde hareket edecekti, neden böyle bir açıklama yaptı?

3- Soruşturmaya tabi tutulan Beşiktaş ve Trabzonspor neden Avrupa Ligi'ne bildirildi de Fenerbahçe bildirilmedi? Şampiyonlar Ligi UEFA organizasyonu da, Avrupa Ligi'ni Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü mü organize ediyor?

4- Trabzonspor ve Beşiktaş hakkında da soruşturma sürerken ve yöneticileri PFDK'ya sevk edilmişken, UEFA turnuvalarında kulüpler yer alabiliyorsa Fenerbahçe neden yer alamıyor? UEFA kuralları aynen Avrupa Ligi için de geçerli. Aynı cezalar Türkiye'ye bu sebeple de verilebilir. Şayet burada UEFA'nın soruşturma açması kabul edilebiliyorsa konu Fenerbahçe olunca neden bir anda hüküm değişiyor?

5- Hüsnü Güreli'nin 15 Ağustos'ta "kurtardık, kimsede yok bu kadar delil melil" açıklamasında belirtildiği gibi 15 Temmuz'da başka takımlar kurtarıldı da 24 Ağustos'ta Fenerbahçe kesin olarak mahkum mu edildi?

6- Fenerbahçe S.K kendilerine gönderilen UEFA mektubunun sayı numarasına sahip olmadığını ve konusunda UEFA bildirimi hakkında ibaresi olduğunu söylüyor. Mektubun orjinalini ve tercümesini TFF Türk kamuoyu ile paylaşmayı düşünüyor mu? Bu kararın gerekçesi olan mektup kamuoyundan saklanacak mı?

7- Madem Fenerbahçe hakkında ciddi şüphe vardı ve Şampiyonlar Ligi'ne gönderilmekten vazgeçildi, 9 Eylül'de başlayacak Türkiye Ligi'nde nasıl devam edebiliyor? Neden kulüp hakkında idari tedbir olarak müsabakalardan men kararı uygulanmıyor? Madem Türkiye Ligi'ne devam edebilecek kadar temiz Fenerbahçe, UEFA'ya katılamayacak kadar neden pis değil?

8- Neden TFF, UEFA'nın kendi eliyle bir soruşturma açmasını ve Fenerbahçe'nin Türk medyası, siyasi aktörleri ve çeşitli lobilerin etkili olamayacağı bir yargılama düzeninde kendisini savunma hakkını engelliyor?

9- Madem neticede Galatasaray tarafından yapılan açıklamaya göre hareket edilecekti, neden Galatasaray'ın açıklamasına "çok sert" cevap verildi? 7 gün önce Türk futboluna kast eden, "ihanet" manasına gelen bildiri 7 gün sonra nasıl Türk futbolundaki hakim karar haline gelir?

10- TFF'yi yöneten Yönetim Kurulu 9 gün önce verdikleri kararın tam aksini 9 gün sonra vermekten utanmıyor mu?

11- Türkiye Futbol Federasyonu utanılacak bir iş yapmıştır. 9 Eylül'de bu ülkede sağ salim tek bir müsabaka oynanması bugün artık mümkün değildir. Bunun sorumluluğunu nasıl alıyorlar.

12- 9 gün önce verdiği kararın tam aksini 9 gün sonra veren, bu arada "Beşiktaş'ı kurtardık" gibi açıklamalarla da tebelleş olan, kendi kozmik odasındaki dosyaları koruyamayan bir Yönetim olarak kaç gün görevde kalmayı düşünüyorlar?

13- Burada esas beklenen amaç Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne gitmesinin engellenmesi, Fenerbahçe'nin UEFA ve CAS önünde haklarının savunulmasının imkansız hale getirilmesi mi? Şu ana kadar, Yunanistan'da dahi, UEFA hiçbir ülkeye şike soruşturması ile ilgili bir ceza vermemişken, UEFA'nın hangi disiplin hükmü gereği bir ceza bekliyorlar? Yine hakkında soruşturma sürerken Porto'nun Şampiyonlar Ligi'nde nasıl temsil edildiğini açıklayabilirler mi? Şayet hakkında şike soruşturması yürüyen kulüpler Şampiyonlar Ligi'nde yer alabiliyorsa ve UEFA hiçbir Federasyona bu sebeple ceza vermemiş ise, kendileri hangi gerekçe ile Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men ediyorlar?


Bu arada, Mehmet Baransu, Rasim Ozan Kütahyalı, Takvim Gazetesi, Erman Toroğlu, Ahmet Çakar, Turgay Demir, Fanatik Galatasaraylılar, Adnan Öztürk, medyamızın mümtaz mensupları sizleri de tebrik ederiz, başardınız, kutlayın şimdi zaferinizi. Bakalım kaç gün sürecek.

Allah sonunuzu hayretsin.

Devamı ...

UEFA öcüsü ile ne amaçlanıyor?



Bugünler gerçekten insanın normal alışkanlıklarını bozuyor. Biraz önce Ahmet Çakar okudum. Şöyle diyor: "UEFA, TFF'nin kararından diğer bir deyimle olayı ötelemesinden tatmin olmadı. Peki tatmin olmayınca ne yaptı? Cornu'yu İstanbul'a yollayıverdi." Yazının finali harikulade "Bu (Hüsnü güreli olayı) bile TFF'nin başını derde sokabilir."

Ahmet Çakar yalnız değil tabi. Sağda solda ve medyanın gerekli gereksiz her bölümünde UEFA'nın Türkiye'ye çok ciddi yaptırımlar uygulayacağı, Allah korusun Türk Futbolunu Avrupa'daki UEFA organizasyonlarından ihraç edebileceği, hepimizi mahfedeceği, Avrupasız kalacağımız vesair gibi senaryolar dolaşıyor. Galatasaray'ın basın açıklamasında beyan ettiği gibi şayet "biz yapmazsak UEFA yapacak ve bu da başımıza belalar açacak"

Ülke içerisinde yapılan hukuksuzlukların dışarıdakiler, batılılar, Avrupalılar tarafından mutlaka görülüp, ağabeyimiz tarafından cezalandırılacağını düşünmek, AB süreci ile birlikte kafamıza çakılmış bir "senaryo". Bu senaryonun AB ve Avrupa Konseyi için sağlam bir dayanağı da var, bir yandan AB Komisyonu Türkiye'deki gelişmeleri izliyor ve raporluyor, diğer yandan da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi insan hakları ihallerini denetliyor, çeşitli yaptırımlarda bulunabiliyor. Bunun da bildiğiniz gibi yasal temelleri var. (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasanın 90. maddesi vs)

Yine de bu senaryonun AB için doğru olması UEFA'yı bir öcü olarak gösterme akılsızlığına bizi düşürmemeli. Medyamız ne yazık ki bütünüyle cahil cüheladan oluşuyor. Bilgiler üzerine değil zanları ve umutları üzerine yorumlar yapan, değerlendirmelerde asli yükü kişisel beklentilerin, husumetlerin taşıdığı bir medya kompozisyonunun en altında kalmış spor yazarları da hepten cahil, bütünüyle bilgisiz ve müthiş bir cesarete sahip.

Calciopoli olayı hakkında Türkiye'de hemen hemen kimse bir şey bilmezken ve detaylı tek bir araştırma dahi yayınlanmamışken, İtalyan Federasyonunun son derece delikanlı bir şekilde şike yaptığı KESİN olan Juventus'u küme düşürdüğü efsanesi üzerinden sunulan görüşler dahi nasıl bir cehalet atmosferi içerisinde olduğumuzu da ispatlıyor.

Dün Calciopoli'ydi, bugün yeni efsane ise "UEFA bizi mahfedecek" vahlanması. Şimdi bakalım, UEFA hakkında konuşanlar, UEFA açıklamalarını ne kadar ciddiye alıyor, UEFA kurallarına ne kadar hakimler ve esasında UEFA ismini hangi amaçla toplumu manipüle etmek için kullanıyorlar:

İDDİA: UEFA "Yüzde 1 dahi şüphe varsa küme düşürün" dedi.

Gerçek: UEFA böyle bir şey demedi, esasında tam tersini dedi.

5 Temmuz 2011 tarihli Deutsche Welle

UEFA basın bürosu sözcüsü, Deutsche Welle Türkçe Servisi'ne yaptığı açıklamada, UEFA’nın direkt olarak Fenerbahçe olayına karışmak istemediği vurguladı. Aynı yetkili, “Şu anda ortam çok karışık UEFA olarak geleceğe yönelik herhangi bir spekülasyonda bulunmak istemiyoruz. Ancak, bizim için hukukun temel kurallarından olan suçsuzluk karinesi esastır. Tersi ispatlanana kadar insanların masum olduğu ilkesi bir evrensel hukuk kuralı. O nedenle soruşturma sürüyor olsa da Fenerbahçe yasal hakkı doğrultusunda, Türkiye Futbol Federasyonu'nun vereceği karara göre, Şampiyonlar Ligi'ne katılabilecek. UEFA’nın Fenerbahçe’nin maçlarını askıya aldığı veya alacağı gibi bir durum söz konusu değil. Bu Türk futbolunun iç sorunudur. Türkiye Futbol Federasyonu, Fenerbahçe ile ilgili kararları alacaktır. Bizim açımızdan ise evrensel hukuk kuralları geçerlidir” dedi.

Top Türkiye Futbol Federasyonu'nda

Fenerbahçe soruşturmasında UEFA’nin olayın herhangi bir tarafı olmadığını vurgulayan, basın bürosu sözcüsü, Deutsche Welle Türkçe'ye yaptığı açıklamada “Biz konunun Türkiye ve Türk futbolu için ne kadar hassas ve önemli olduğunun farkındayız. O nedenle olayın bir tarafı gibi gösterilmek istemiyoruz. Bizim açımızdan bu soruşturma tamamen Türk Futbol Federasyonu'nun konusudur” dedi.


7 Temmuz 2011 tarihli Deutsche Welle

Deutsche Welle Türkçe Servisi’nin görüşüne başvurduğu UEFA’nın, e-posta aracılığıyla gönderdiği resmi açıklamada, ayrıntılı bilgilere yer verildi.

Türkiye Süper Ligi’ndeki çeşitli takım, sporcu ve yöneticilere yönelik iddiaları yakından takip ettiklerini vurgulayan UEFA, bu konuda sorumluluğun ise Türk makamlarında olduğunu vurguladı. Açıklamada, “Şüpheli maçlar, Türkiye Futbol Federasyonu'nun sorumluluğu, Türk yargısı ve ceza hukukunun yargı yetkisi kapsamındadır. Bu nedenle UEFA, bu konunun muhtemel sonuçları hakkında yorum yapamayacaktır” denildi.

Şampiyonlar Ligi'ne katılabilecek mi?

UEFA tarafından yapılan yazılı açıklamaya göre, klüplerin UEFA kupalarına katılabilmesi için, doğrudan ya da dolaylı herhangi bir şekilde müsabakaların sonuçlarını etkileyecek bir faaliyet içinde bulunmamış olmaları gerekiyor. UEFA, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi'ne katılacak klüplerden bu konuda yazılı taahhüt talep ediliyor. Bu kurallar, UEFA Şampiyonlar Ligi yönetmeliğinin 2.04, ve 2.05 nolu paragraflarında, UEFA Avrupa Ligi yönetmeliğinin 2.07 nolu paragrafında yer alıyor.

UEFA kaynakları, yargının yürüttüğü soruşturma devam ediyor olsa da Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılma durumunun olabileceğini, yargı süreci tamamlanana ve suçu ispatlanana kadar herkesin masum olduğunu, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılması ya da katılmaması konusunda Türkiye Futbol Federasyonu'nun vereceği kararın beklendiğini kaydediyorlar.

Türkiye Futbol Federasyonu'na destek

UEFA yaptığı yazılı açıklamada, şike soruşturması hakkında Türkiye Futbol Federasyonu ile sürekli iletişim içinde olduğunu, 4 Temmuz tarihinde TFF'ye gönderdiği mektupla da işbirliği ve destek mesajını ilettiğini duyurdu. Yazılı açıklamada, “UEFA, her tür şike olayına ve futbol müsabakalarıyla bağlantılı suç faaliyetlerine karşı sıfır tolerans tavrını yinelemiştir” denildi.


12 Temmuz, UEFA

UEFA confirms it is monitoring the situation on a daily basis, and that it is in close contact with the Turkish Football Association (TFF) on this issue.

There is no doubt this is a complex case which is still evolving, but the matches under suspicion clearly fall within the sporting jurisdiction of the TFF and the legal jurisdiction of the Turkish judicial system. UEFA therefore cannot comment on any potential outcomes.

Given the information received so far by UEFA there is nothing according to the UEFA statutes or regulations that leads UEFA to refuse entry to any of the clubs currently involved in the investigations in Turkey.


Şimdi bu "0 tolerans" lafı nasıl olup da "yüzde 1 bile şüphe varsa düşürün" haline dönüştürüldü? Akıl almaz bir manipülasyonla karşı karşıyayız. UEFA zero tolerance politikasından bahsediyor, bu da ancak şike yaptığı sabit olan bir takımın hiçbir ayrıcalığa uğramaması gerektiği anlamına geliyor, oysa UEFA'ya karşı çok hassas Türk basını, UEFA'nın "masumiyet karinesi, Türkiye'nin iç sorunu, Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne katılır" açıklamalarını bütünüyle bir kenara atıyor ve bilinçli bir şekilde, çarpıtarak, UEFA'nın TFF'ye Fenerbahçe'yi küme düşürmesini telkin ettiğini, bu olmazsa da başımıza büyük belalar geleceğini ifade ediyor.

İDDİA: UEFA aynı Bosna Hersek'i ihraç ettiği gibi Türkiye'yi de ihraç eder.

Gerçek: Hiç alakası yok.

Bakın Bosna Hersek kararının gerekçesi ne:

The Bosnia and Herzegovina Football Federation (NFSBiH) has been suspended until further notice by FIFA and UEFA as of today, 1 April 2011.

This decision was necessary as the general assembly of the NFSBiH did not adopt the statutes according to the FIFA and UEFA requirements. Both Executive Committees of FIFA (on 28 October 2010) and UEFA (on 4 October 2010) requested the NSBiH to adopt the statutes according to the FIFA and UEFA minimum requirements no later than 31 March 2011, otherwise the association would be automatically suspended.

The NFSBiH general assembly held in Sarajevo on 29 March 2011 did not achieve the necessary quorum of support to adopt the NFSBiH statutes. Only 22 out of the 54 delegates present voted in favour of amending the NFSBiH statutes. Consequently, the NSBiH loses all its membership rights with immediate effect and until further notice.


UEFA Bosna'yı hangi sebeple ihraç etmiş? Bosna Futbol Federasyonu, üç başkana sahip, halbuki UEFA ve FIFA'nın üye federasyonlar ile ilgili bazı şartları var. O şartlardan bir tanesi de Federasyonların müstakil, bağımsız ve belirli tek bir şahısla yönetilmesi. UEFA ve FIFA Bosna Federasyonundan bu şartları yerine getirmesini istiyor. Yani bir tüzük değişikliği talep ediyor. Ancak bu tüzük değişikliği gerçekleşmiyor. Bu sebeple de geçici ihraç kararı ortaya çıkıyor.

Bizim olayımızda, yerel federasyonun yargılama alanına giren bir şike soruşturması var ve bu durumdan müstakil olarak yerel federasyon sorumlu. Yargılama sürer, deliller ortaya çıkar, soruşturma safhası biter. UEFA'nın acil bir karar beklentisi yok, yargılama sürecinin devam etmesini ve nihayetinde bir karar verilmesini istiyorlar. Bu süre zarfında da soruşturmaya tabi olan hiç kimsenin "suçlu" kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla ona göre de muamele edilemeyeceğini beyan ediyorlar. O halde Bosna tipi bir kararın ortaya çıkması mümkün değil, çünkü (1) UEFA'nın böyle bir karar yetkisi yok, disiplin hükümleri belli (2) Hali hazırda ortada bir usulsüzlük, UEFA regülasyonlarına aykırı herhangi bir uygulama yok.

İDDİA: UEFA soruşturmaya el koyar. Kesilemeyen yerleri o keser. Ormanda UEFA için 10 kaplan gücünde derler. Sen UEFA'yı bulamazsın UEFA isterse seni bulur. UEFA, Conan the Barbarian mizaçlı bir kurumdur, şunu iyi biliniz ki prensim atlantis çöktüğünde krallıkları ayaklarının altına alan odur.

Gerçek: UEFA fenni sünnetçi sanki anasını satayım. Kesiyor, biçiyor, hayal gücünüzü sevsinler.

Önce bir UEFA tüzüğüne bakıyoruz. Ne diyor 52. madde?
"Disciplinary measures may be imposed for unsportsmanlike conduct, violations of the Laws of the Game, and contravention of UEFA’s Statutes, regulations, decisions and directives as shall be in force from time to time."

Demek ki UEFA disiplin talimatnamesine (aaa öyle bir şey var değil mi) bakacağız. Bakacağız ki öğreneceğiz hangi durumda kime ne ceza veriliyor. 2011 versiyonu da şurada, açıyoruz şimdi "UEFA Disiplinary Regulations Edition 2011'i, ne gördük? UEFA müsabaka sonucunu etkilemek ve spor ahlakına aykırı davranışlara ANCAK kendi turnuvalarında gerçekleşmiş ise doğrudan ceza verebiliyor. Kulüplerden de bu tip davranışlar içerisinde olmadıklarına yönelik teminat bekliyor. Şayet kulüp herhangi bir zaman diliminde bu tip bir davranış içerisindeyse de ihraç ediyor. Yani? Yani UEFA iç meselelere karışmıyor canım kardeşim, buradaki soruşturma sürer, UEFA da izler, denetler, buradaki yargıya göre kararını verir.

İDDİA: CAS yolları kapalı. CAS'a kimse gidemez. CAS'ı unut sen unut.

Gerçek: Açıklamayı yapmak için Behzat Ç. amirime başvurduk bak ne dedi: "Ya kapalı.. Başını kapalı."

UEFA STATÜSÜ MADDE 59

Each Member Association shall include in its statutes a provision whereby it, its leagues, clubs, players and officials agree to respect at all times the Statutes, regulations and decisions of UEFA, and to recognise the jurisdiction of the Court of Arbitration for Sport (CAS) in Lausanne (Switzerland), as provided in the present Statutes.


UEFA STATÜSÜ MADDE 61

The CAS shall have exclusive jurisdiction, to the exclusion of any ordinary court or any other court of arbitration, to deal with the following disputes in its capacity as an ordinary court of arbitration:
a) disputes between UEFA and associations, leagues, clubs,
players or officials;
b) disputes of European dimension between associations,
leagues, clubs, players or officials.
The CAS shall only intervene in its capacity as an ordinary court of arbitration if the dispute does not fall within the competence of a UEFA organ


UEFA STATÜSÜ MADDE 62

Any decision taken by a UEFA organ may be disputed exclusively before the CAS in its capacity as an appeals arbitration body, to the exclusion of any ordinary court or any other court of arbitration


Türkiye Futbol Federasyonu disiplin yargılaması bittikten sonra şayet şike suçunun sabit olduğu "kanaatine" varırsa Fenerbahçe'yi şampiyonlar ligi'nden çekecek mi? Çekecek. UEFa'ya bildirecek mi? Bildirecek. UEFA bunun üstüne bir karar verecek mi? Verecek. İşte o karar CAS'a gider. Sonra Porto kararı emsal karar olarak değerlendirilir, cahil cühella medya ve kimi kulüplerin gazları sonucunda verilecek herhangi bir kararda oradan ışık hızıyla Türkiye'ye girer.

Sözlerimi Platini'nin şu sözleriyle bitirmek istiyorum:

"(12 Temmuz'da yapılan açıklamadan bahisle) Aldığımız kararlar var ve Avrupa kupalarından ihraç etmeden önce şike yaptıklarından emin olmamız gerekiyor"

SONUÇ

1- Türkiye Futbol Federasyonu ve yargılama organları UEFA üzerinden manipüle edilmeye çalışılıyor.

2- UEFA'nın açıklamaları ve kuralları dikkate alınmıyor. Tam tersine, UEFA adına sahte açıklamalar üretiliyor ve varolmayan kurallar varmış gibi gösterilerek genel bir kanı oluşturulmaya çalışılıyor.

3- UEFA kuralları ve açıklamaları hakkında hiçbir bilgisi olmayan ortalama kamuoyuna bütün bunlar gerçekmiş gibi sunularak kamuoyu kandırılıyor.

Neden?

Çünkü şayet TFF üzerinde bir baskı kurularak, TFF'nin "küme düşürme" kararı alması sağlanmazsa, ceza yargılamasında şikenin olmadığı tespit edilecek. Hedeflenen, TFF'ye karar aldırarak, bir "uzman görüşü" sahibi olmak. Şüphesiz TFF alanında hakim ve uzman ve şike olup / olmadığını tespit etmeye yetkili bir otorite. Bu otorite "şike vardır" açıklamasını yaptıktan sonra mahkeme de aynı "bilirkişi raporu" gibi bu kararı dikkate alacak ve bu yönde bir karar verecek. Bu sayede de, yetersiz delillerle, tevil edilmiş bulgularla başarılamayacak bir şey, TFF üzerinde kamuoyu baskısı kurdurularak başarılmış olacak.

O hesap Lozan'dan döner, şimdiden söyleyelim.
Devamı ...