29 Nisan 2011

Penny Geri Döndü



İki hafta önce cuma günü basketbol ve voleybolda çok önemli iki galibiyet, geçen Cuma voleybolda skoru 2-0'a getiren Arkas galibiyeti ve Trabzon'un puan kaybıyla iki haftadır cuma günleri tam anlamıyla "hayırlı Cuma" oluyordu. Bu Cuma da saha içinden değil ama bir transfer haberi yine günümüzü aydınlattı. Sene ortasında doping tezgahından sonra Türkiye'den ayrılan, sarı lacivertin en çok yakıştığı oyunculardan Penny'miz geri döndü.

Galatasaray'ın Alba Torrens transerini açıklamasından bir saat sonra Fenerbahçe Galatasaraylıların hevesini bir kez daha kursağında bıraktı. Penny'nin dönüşüyle Taurasi'nin de gelme ihtimalinin artmış olduğu sır değil. Horakova ve Anete'nin Ekaterinburg'a gittiği de resmileşti. Taurasi gelirse kıta dışı kontenjanına takılacağından Angel ile yollar ayrılacaktır, Taurasi gelmezse Angel büyük ihtimal kalacaktır. Ntv'nin haberine göre Ratgeber'le de sözleşme yenilenmeyeceği söylenmiş, yerine Pokey Chatman düşünülüyorsa bence gitmesinde bir sakınca yok, umarım Aziz Yıldırım kendi dümen suyunda gidecek herhangi bir Türk koç falan düşünmüyordur.

Hacettepe'nin işgüzarlığıyla bizden çalınan oyuncularımızdan birini yeniden sarı lacivert forma altında görecek olmamız sevindirici, inşallah Diana'yı da alıp geçen yıl iç mihraklarca engellenen Avrupa Şampiyonluğunu önümüzdeki yıl kazanmayı beceririz. Tekrar hoşgeldin Penny Taylor.
Devamı ...

Stoch Neden Oynamalı?



Aslında Bucaspor maçında zorlanacağımızı bir önceki hafta Niang cezalı duruma düştüğü anda anlamıştık. Bunun yabancı sınırlamasında getireceği serbestliğin Stoch'a yaracayağını düşünürken onun yerine Caner başladı ve defansını baskı için orta saha çizgisinde kurmaya karar veren Fenerbahçe hücumda top tutacak veya seri hücum üretecek oyuncuları tercih etmeyince hem topa etkili sahip olamadı, hem de defansının arkasına atılan her topta tehlike yaşadı. Fenerbahçe'de iki haftadır Stoch'un oyuna girdikten sonra oyunun kaderini değiştirmesi tabii ki tesadüf değil.

Daha önce defalarca yinelediğimiz gibi bir defansif orta saha (Cristian), bir presçi orta saha (Emre) ve mücadeleci, savunmacı yönü güçlü sağ açık (Mehmet Topuz) ile oynayan Fenerbahçe'nin hücum planlarında sol açığın önemi büyük. Caner son haftalarda kötü oynuyor diyemeyiz, fakat orta sahada Cristian, Emre, Mehmet Topuz'la başlanan oyun düzeninde Caner'in sol açık olması tüm hücum yapma görevini forvet ve Alex'e yüklüyor. 2 stoper ve 2 veya 3 defansif orta sahayla oynayan takımlar için iki oyuncuyu ve pas yollarını tıkamak da daha kolay bir iş oluyor. Bu yüzden Fenerbahçe'nin sol açığından maksimum hücum etkinliğini alması gerekiyor. Bu etkinlik de ancak sol açığın, hücum planının değişik evrelerinde sorumluluk almasıyla sağlanabiliyor. Caner dikine gidebilen, etkili ve isabetli ortaları olan bir oyuncu, fakat hücuma katkısı ancak bu kadarla kalıyor.

Aşağıda Bucaspor maçından bir takım karelerle Stoch'un neler yaptığını özetlemeye çalıştım. Bunlar bir oyuncunun hücum verimini nasıl tek başına arttıracağını daha iyi gösteriyor.

Aşağıdaki ilk karede top sağa açılınca ve forvet (Semih) ve Alex yaya yaklaşınca orta saha ile ceza alanı arasında oluşan boşluğa hareketlenmesini görüyoruz. Fenerbahçe'nin hücumu açısından kritik olan bu alan kullanımını Caner çok etkili yapamıyor.


İkinci karede Stoch'un sol açıktan çok Alex'in yanında görevlendirilmiş ikinci oyun kurucu gibi kullanıldığını görüyoruz. Ters kanatta Mehmet Topuz'a yaklaşıp kanat hücumunu üçlüyor. Bu Alex'in çok yapmadığı bir görev ve Gökhan'ın etkinliğinin maçın son yarım saatte artmasının temel sebeplerinden.


Bu karede oyun kuruculuk rolünü daha iyi görebiliriz. Defans top çıkarırken orta sahaya yaklaşıp oyuna katılıyor, bu sayede Alex'i sürekli orta saha yayı civarında konumlandırmak yerine ikinci forvet gibi ileriye rahat çıkmasını sağlayabiliyoruz. Bu kare Caner'den en az katkı aldığımız görevi de gösteriyor. Top tutamaması ve Stoch kadar etkili adam geçememesi yüzünden orta sahada oyun kurma görevinde çok etkili olamıyor.


Bu karede klasik sol açık gibi ters kanattan yapılan atakta ceza alanı içinde forvet görevi yaptığını görüyoruz.


Bu kadar orta saha ve hücumculuk yaparken sol açıklık işini tamamen bıraktığını söylemek hata olur. Aslında pozisyon bilgisi iyi bir oyuncu ve sahayı ve boş alanları iyi görüyor. Sol açıkta zayıflık bulduğu anda orada klasik sol açık bindirmelerini de etkili yapıyor.


Bu karede de defans arkasına yaptığı koşuyla tek forvet gibi pozisyona girdiğini görebiliriz. Bu da Caner'den çok fazla göreceğimiz bir pozisyon değil.


Bu son fotoğrafta birden fazla kare var. Maçın 68. dakikasında sol kanatta aldığı topla ilerlemesi ve pozisyon yaratması görünüyor. İlk pozisyonda topu aldığı nokta ve izleyeceği rota gösteriliyor. Stoch'un öldürücü özelliklerinden birisi bu şekilde defansın dengesini bozabilmesi. Sahanın yarısını enlemesine geçip yay önüne geldiğinde, Mehmet Topuz en sonda gösterilen ok yönünde harekete başlamış olsa net bir gol pası verecek fakat Mehmet Topuz yerinde kalınca kendisi şut çekiyor.


Elbette Stoch'un ikinci oyuncu kurucu, sol forvet gibi kullanılmasının kanadın defansif gücüne ne kadar zarar vereceği sorulabilir. Birincisi, sağ açıkta da defansif yönü hücum yönünden güçlü, iki defansif orta sahalı Fenerbahçe'nin sol açıkta böyle bir oyuncuya mecbur olduğu gerçeği var. İkincisi, defansif orta sahaların birinin sol kanat savunmasına fazladan yardım etmesi gerekiyor. Üçüncüsü; Fenerbahçe, Stoch ve Andre Santos'un olduğu kanatta sağ bekini sürekli ileri çıkarma cesareti gösterebilecek bir rakibe karşı böyle bir riski avantaja dönüştürebilmeli ve bu cesareti cezalandırmalı. Fenerbahçe hücumda akıcı olmak istiyorsa Stoch'la oynamak zorunda, son 3 maç bunu açıkça gösterdi.
Devamı ...

Bucaspor Maçında Uçan Adam



Buca maçındaki dördüncü golden sonra -kelimenin gerçek anlamıyla- uçan adam. Elinde bir bayrakla iniş yapıyor. Yeni idolüm.
Devamı ...

26 Nisan 2011

Galatasaray Taraftarının Protesto Hakkı



Dün Galatasaray taraftarı Beşiktaş'la oynanan basketbol maçının başında "Turgay Demirel istifa" diye bağırdı. Yaklaşık 30 saniye sonra hakemler maçı durdurup anons yapılmasını istediler. Ardından pota arkasında yine Turgay Demirel'e yönelik zerre kadar küfür ya da hakaret içermeyen bir pankartı da kaldırdılar.

Basketbol oyun talimatlarına göre hakemlerin herhangi bir kötü ya da küfürlü tezahürat sırasında anons yaptırma hakları, bu devamlılık arz ederse salonu kısmen ya da tamamen boşaltma yetkileri var. Peki küfür içermeyen bir şekilde bir taraftar gurubunun haklı ya da haksız bir gerekçeyle bir Federasyon Başkanı'nı istifaya çağırmasının neresi suç?

Galatasaray taraftarının Turgay Demirel'in istifa etmesini istemesinin nedeni Fenerbahçe ile oynanan kadın basketbol maçındaki hakem yönetimleri. Bu gerekçeye katılmıyor olmamız bu taraftar grubunun protesto etme hakkını savunmamızı engellemez. Galatasaray taraftarı bir basketbol maçında o ülkenin federasyon başkanını protesto edemeyecekse nerede protesto edecek.

Olayın diğer boyutu hakemlerin herhangi bir disiplin talimatına aykırı olmayan böyle bir protesto karşısında anons yaptırma ihtiyacı hissetmesi. Maçın hakemleri de bu tezahüratın anons gerektiren bir durum olmadığını biliyorlar ama başımıza bir şey gelmesin, başkana karşı mahcup olmayalım diye yaranma içgüdüsüyle böyle bir şeye gereksinim duyuyorlar. Dünkü bu tutumdan sonra federasyon başkanıyla hakemler arasında bir ast-üst ilişkisi olmadığına kimi inandırabilirsiniz ki?

Turgay Demirel'le ilgili daha önce de bir sürü şey yazdım. Kendisinin Türk basketbolunun başına gelmiş en büyük musibet olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe'nin geçen yıla kadar federasyonla çok yakın görüntü çizmesinin mide bulandırıcı olduğunu Mahmut Uslu-Tanjeviç-Demirel üçlüsü arasında hesapların önünde sonunda kulübü yaralayacağını da yazdık.

Galatasaraylıların düşündüğü gibi Turgay Demirel Fenerbahçe'nin ya da Aziz Yıldırım'ın adamı falan değil. Turgay Demirel tıpkı aynı soyadlı siyasetçiden de bildiğimiz gibi Türkiye'de iktidarda kalmanın formülünü bulmuş "her devrin adamı olmuş" sonuna kadar da kirlenmiş bir spor adamı.

Kendi aleyhinde bir durum olduğunda birilerini suçlamak protesto etmek tabii ki her taraftarın hakkı ama asıl önemlisi işler lehinizeyken de adaletsizliğe tepki koyabilmek. Galatasaray taraftarı Cemal Nalga olayından sonra da Galatasaray'ı ligden düşüremeyen Turgay Demirel'in istifasını isteyebilseydi, Efes'in toplu doping olayında herşeyden haberi olmasına, Kakiozis'den olayın içyüzünü öğrenmesine rağmen ligi niye tescil ettiğini sorgulayabilseydi o zaman bu protestonun değeri çok daha anlamlı olurdu.

Yine de geç kalmış sayılmazlar, yanlış gerekçelerle de olsa doğru sonuca varmışlar. O yüzden eski açık "Turgay Demirel" diye bağırırsa biz de karşı tribünden "İstifa" diye bu protestoya katılırız.

Bir ülkenin Başbakanı kendisini yuhalayanları kamerayla tespit ettirme peşine düşerse (Dünya Basketbol Şampiyonsu final maçı), aynı Başbakan stadyum açılışında protesto edildiğinde gazetecesinden, kulüp başkanına herkesin eteği tutuşursa, Federasyon Başkanı protesto edildiğinde derhal sus emri veriliyorsa bu ülke iflah olmaz. Protestoya izin verilmeyen ülkenin yönetim biçimi demokrasi falan değildir. Muhafazakar iktidara şirin gözükmek için dansçı kızların şovunu bile iptal edebilen bir adamdan da Türk basketboluna hayır gelmez.

Galatasaray taraftarının Turgay Demirel'i Başbakanı ya da TOKİ Başkanını, ya da herhangi birini küfürsüz bir şekilde protesto etme hakkı engellenemez. Yazarları, gazetecileri, sokakları susturdunuz, bari salonları bize bırakın. Basketbol hakemleri de "dokunanı yakmasın."
Devamı ...

24 Nisan 2011

Bucaspor 3 - Fenerbahçe 5
STSL 24/04/2011


NTVSPOR
Alsancak, Kordon, Bornova... İzmir'de Fenerbahçe heyecanı yaşandı bu Pazar. Son haftalarda 1-0'lık galibiyetlere abone olan Trabzonspor'un Eskişehirspor ile golsüz berabere kalmasının ardından gözler İzmir'e çevrilmişti. Liderlik koltuğunu kapmak için Fenerbahçe, ligin dibine demir atan Bucaspor deplasmanına konuk oldu. Geçtiğimiz hafta Gaziantepspor'u uzatmada attığı golle yenen Fenerbahçe, binlerce taraftarının önünde, büyük destekle Bucaspor ile karşı karşıya geldi.

Fenerbahçe teknik direktörü Aykut Kocaman, ideal 11'iyle çıktı sahaya. Cezalı Senegalli Niang'ın yerine Semih ilk 11'de oyuna başlarken orta sahada Emre-Cristian, Mehmet Topuz ve son haftaların formda ismi Caner Erkin'e görev verdi. İlk 11'de maça başlaması beklenen Stoch ise yedek kulübesindeydi... Bucaspor Teknik Direktörü Sait Karafırtınalar ise geçen haftaki Ankaragücü müsabakasında forma giyen sakatlığı bulunan kaleci Atilla, Orhan Ak ile Sercan, Ali Kuçik ve Serkan Yanık'ın yerlerine kaleci Londak, Ediz, Mendy, Abdulkadir ve Erman'a şans verdi.

EMRE KARİYERİNİN EN GÜZEL GOLLERİNDEN BİRİNİ ATTI!
Karşılaşmanın ilk şutu 6. dakikada Mehmet Topuz ile geldi, o da kaleyi tutmadı. Ale'in kullandığı kornerde top ceza sahasında bulunan Mehmet Topuz'da kaldı. Zor açıda Topuz zor bir şekilde kaleyi denedi, top auta gitti. İlk yarıda İzmir rüzgarını arkasına alan Fenerbahçe organize bir şekilde Buca kalesine yüklenmekte zorlanırken İzmir ekibi kontratak futbol anlayışını benimsediğini ilk dakikalarda belli etti. İşte böyle bir pozisyonun gelişiminde Bucaspor Fenerbahçe karşısında dakikalar 15'i gösterdiğinde 1-0 öne geçti. Sağ kanattan yapılan ortada Abdülkadir'in arka direkte topu kafayla bıraktığı yerde Musa topa dokundu ve takımını 1-0 öne geçiren golü kaydetti. Maçın henüz başında atılan gol Fenerbahçe tarafında bir soğuk duş etkisi yarattı. Fakat Buca'nın sevinci uzun sürmedi. Henüz 2 dakika sonra Emre Belözoğlu sahneye çıktı. Ceza sahasının sağ çaprazından harika vuran Emre'nin şutu uzak köşe direğine çarparak ağlarla buluştu. Emre'nin bu sezonki 4. golü Haftanın En Güzel Golleri listesine ön sıralardan girdi. Pozisyonsuz başlayan maç bir anda karşılıklı atılan 2 golle bambaşka bir hal aldı. Maça gelen heyecandan sonra Fenerbahçe de daha atak oynamaya başladı ve Buca kalesini abluka altına aldı. Kontraatak Bucaspor 31. dakikada tam aradığı pozisyonu buldu. Fenerbahçe'nin kullandığı bir korner sonrası sahasından hızlı çıkan Bucaspor'da Musa Aydın uzun süre sürdüğü topla ceza alanına girdi. Kaleci Volkan ile karşı karşıya kalan Musa'nın vuruşunda top tecrübeli kaleciden döndü ve Buca mutlak bir golden oldu bu pozisyonda. Musa'nın bu pozisyonunu Abdülkadir affettirdi dakikalar 38'i gösterdiğinde. Bucasporlu Abdülkadir 38. dakikada ceza sahasına indirilen topta gelişine vurdu ve takımını bir kez daha öne geçirdi. Fenerbahçe sürpriz bir şekilde bir kez daha yenik duruma düştü.

İLK YARI NOTLARI
Fenerbahçe ilk yarıda Buca karşısında iki kez yenik duruma düşerken en büyük sorunu konsantrasyon olarak dikkat çekti. Musa ve Abdülkadir'in ön plana çıktığı Buca'nın rakibi Fenerbahçe'de Yobo ilk yarının en iyileri arasındaydı. Bu arada ilk yarıda sarı kart gören Bucasporlu Leko, cezalı duruma düştü, Antalya maçında yok. İlk yarı skoru: Bucaspor:2 Fenerbahçe:1

ABDÜLKADİR COŞTU
Dakikalar 53'ü gösterdiğinde ligin ateş hattında bulunan takımı Bucaspor farkı ikiye çıkardı. Maçın yıldızı Abdülkadir güzel bir golle gol sayısını 2'ye çıkardı. Abdülkadir'in bir de asisti bulunuyordu. Bu golde Diego Lugano'nun hatası dikkatlerden kaçmadı. 2-1'lik mağlubiyette bile takımlarının galip geleceğinden umutlu olan Fenerbahçe taraftarı bu golden sonra sessizliğe büründü. Dakika 53. Bucaspor:3 Fenerbahçe:1

PENALTIDAN ALEX'İN ATTIĞI GOLLE FARK 1'E İNDİ
Aykut Kocaman bu skordan sonra bir değişikliğe gitti ve Caner'in yerine ofansif Stoch'u oyuna dahil etti. 58'i gösterdiğinde Bünyamin Gezer penaltı noktasını gösterdi. Bünyamin Gezer'e göre Ediz topu elle kesti. Alex penaltıdan attığı golle farkı 1'e indirdi. Dakika 59. Bucaspor: 3 Fenerbahçe: 2

ALEX SKORA DENGEYİ GETİRDİ
Ve Fenerbahçe dakikalar 62'yi gösterdiğinde beraberliği yakaladı. Sağ kanattan Mehmet Topuz'un ortasına Alex kafayla yükseldi ve güzel bir golle takımına beraberliği getirdi. 3-1 geriye düşen Fenerbahçe Alex'in 2 golüyle maça yeniden ortak olurken tribünleri de tekrar ayağa kaldırdı. 66. dakikada maçın yıldızı Abdülkadir oyundan alındı Bucaspor'da yerine ise Ali Kuçik dahil oldu.

VE GUİZA SAHNEDE!
3-1'lik skordan geri gelen Fenerbahçe 71. dakikada Guiza ile öne geçti. Semih'in harika pasında Guiza defansın arkasına hareketlendi. Bu sezon sadece 7 dakika forma giyebilen İspanyol forvet, gelişine topa dokundu ve takımını 4-3 öne geçiren golü kaydetti. Güiza bu golden sonra gözyaşlarına hakim olamazken tribünlerdeki taraftarlar da kendilerine hakim olamadılar. Skor: Bucaspor: 3 Fenerbahçe: 4

Bu golden sonra Bucaspor'un atakları cılız da olsa devam etti. Fenerbahçe Bucaspor'un yüklendiği dakikalarda ani ataklarla etkili olmaya çalıştı. İşte yine böyle bir pozisyonda Andre Santos kendi yarı alanından çıkarak Stoch ile verkaça girdi. Ceza sahası içinden sol ayakla sert ve düzgün vurdu ve takımını 5-3 öne geçiren golü kaydetti.

Fenerbahçe Bucaspor'u 5-3 yenerek liderlik koltuğuna oturdu. Trabzonspor'un Eskişehirspor deplasmanında golsüz berabere kalmasının ardından Fenerbahçe, 3-1 geriden gelip Alex (2), Emre, Güiza ve Andre Santos'un golleriyle Bucaspor'u 5-3 yenmeyi başardı. Bucaspor'da ise Abdülkadir oynadığı futbolla göz doldurdu.

BUCASPOR: 3 - FENERBAHÇE: 5

Stat: Atatürk
Hakemler: Bünyamin Gezer, İsmail Şencan, Mehmet Cem Hanoğlu
Bucaspor: Londak, Erman, Onur, Ediz, Erkan, Musa Aydın, Ragıp, Leko (Dk. 82 Cenk ?), Jebrin (Dk. 60 Sercan), Mendy, Abdulkadir (Dk. 67 Ali Kuçik)
Fenerbahçe: Volkan, Gökhan Gönül, Lugano, Yobo, Santos, Mehmet Topuz, Emre, Baroni (Dk. 70 Güiza), Caner (Dk. 58 Stoch), Ale, Semih (Dk. 85 Özer)
Goller: Dk. 15 Musa Aydın, Dk. 38 ve 53 Abdulkadir (Bucaspor), Dk. 17 Emre, Dk. 58 (penaltıdan) ve 63 Ale, Dk. 71 Güiza, Dk. 90 2 Santos(Fenerbahçe)
Sarı Kartlar: Dk. 18 Leko ve Onur, Dk. 38 Abdulkadir, Dk. 58 Ediz, Dk. 78 Erkan (Bucaspor), Dk. 40 Gökhan Gönül, Dk. 65 Stoch, Dk. 86 Özer, Dk. 88 Yobo (Fenerbahçe)
Devamı ...

Küllerinden Doğan Şampiyon



Dünyanın en dengesiz takımı, Fenerbahçe erkek voleybol takımı, bir kez daha şampiyon. Son dört yılda üçüncü kez üst üste ikinci kez favori olmadan girdikleri play-off'da bütün beklentileri aşarak hepimizi bir kez daha şaşırtmayı başardılar.

İlk kez bu kadar yoğun bir seyirci önünde başa baş başladı maç. Bloklarda etkinlik sağlayamayınca ikinci teknik molaya kadar skorda kopma olmadı. 17-17 iken Agamez'e çıkan önce sarı sonra kırmızı kart, ardından Ahmet ve Hüseyin'e çıkan sarı kartlarla set bir anda oyun oynanmadan 21-17 oldu durum. Tam işler bizim lehimize giderken Coskoviç'in ayağı burkuldu, seti 25-20 kazandık ama Coskoviç'i kaybettik. Tam o an bir flash-back'le İstanbul B.Ş.B ile oynanan final serisinin ikinci maçına Arslan'ın sakatlandığı pozisyonu hatırlayıp bir eyvah çektim. Arslan'ın sakatlığı sonrası 1-0 önde olduğumuz seride moralman çökmüş ve seriyi 3-1 kaybederek şampiyonluğu kaybetmiştik.

Coskoviç'in yerine oyuna giren Soner Mezgitçi, savunmada Coskoviç'ten daha etkin bir performans çizerek endişelerimizi giderdi. İkinci sete çok iyi başlayıp 8-4'le ilk teknik molaya önde girdik. Ivan ve Marshall'ın etkinliklerini arttırmaları, Soner'in iyi servisleriyle ikinci teknik molaya da 16-11 önde girdik. Savunmada tüm sene boyunca gösteremediğimiz kadar gayret gösterince ve Agamez de maçtan kopunca seti kolaylıkla 25-17 alıp 2-0'ı bulduk.

Üçüncü sete yine çok etkin başlayıp Marshall'ın servisleriyle 8-3'ü bulduk. Taraftarın şampiyonluk havasına girmesi oyuncuların özellikle savunma çabasını çok üst düzeye çıkardı. İkinci teknik molaya doğru 3-0'lık bir seri yaparak Arkas biraz farkı kapatır gibi olsa da ikinci teknik mola sonrası arka arkaya bloklarla fark bir anda açıldı. Moralman oyundan tamamen düşen Arkas'a karşı her topa atlayıp zıplayan Fenerbahçeli oyuncular farkı giderek açtılar ve 25-16'lık sonuçla bu seti de kazanıp final serisini geçen yılki gibi süpürerek şampiyon oldular.

Castellani'ye ayrı bir parantez açmak lazım. Takıma geldiğinde oyuncular arasındaki sürtüşme zirveye çıkmış, takımı sahiplenme konusunda problem bariz olarak sahaya yansımıştı. Arslan ile Marshall arasında ve İvan arasında bir türlü istenen uyum yakalanamamış takım özellikle geriye düştüğünde en ufak bir kazanma refleksi göstermemekteydi. Castellani normal sezonda gelene geçene yenilen, play-off'ta nal toplayan Galatasaray'a bile iki kez kaybeden bu takımı ayağa kaldırdı. Play-off yaklaşırken yavaş yavaş toparlanan takım, Türkiye Kupası finalinde Arkas'a çok ufak farklarla 3-2 kaybederken düzelme sinyalleri veriyordu. Belediye ve Ziraat serilerinde özellikle İvan'ın omuzunda serilere tutunan takım, Arkas serisinde bütün oyunculardan verim almaya başlayınca sonuç beklenenden daha kolay geldi.

Final serisi sonunda bireysel ödüller verilirken Ivan'a hiç bir ödül verilmeyişi komedi. Marshall'a verilen MVP ödülü açık ara Ivan'ın hakkıydı. Koskoca voleybol ligi şampiyonuna verilen kupa da tam anlamıyla rezalet. İnsan adam gibi bir kupa yaptırır, her evin vitrininde bulunabilecek büyükçe bir vazo benzeri şeyi kupa diye vermek ayıp.

Bu sene büyük sıkıntılardan geçen ama yine en zor yerde ayağa kalkmayı beceren, kendilerinden bu sene umudu olmadığını açıkça beyan eden ben dahil bütün Fenerbahçelilere sözlerimizi yediren takıma tebrikler. Kişisel çekişmeleri bir yana bırakıp hırsını takımın emrine verdiğinde ülkenin en iyi pasörü Arslan'a, sezon içindeki performansıyla Guiza'dan sonra en büyük palavra dediğim ama final serisinde beni utandıran Marshall'a, dünyanın en iyi iki üç oyuncusundan birisi olan Özcan Alper'in nefis filmi Sonbahar'daki Yusuf karakterine (Onur Saylak) fiziksel olarak birebir benzerliğini sadece benim keşfettiğim Korkunç Ivan'a, yine sezon başında Özkan'ı gönderip bu adam alınır mı dediğimiz Kemal Kayhan'a, takımın hırs küpü Emre Batur'a, en çok eleştirdiğim libero Serkan'a, takımın bütün şampiyonluklarını kanlı canlı oyuncu olarak yaşamış tek yabancı Coskoviç'e, en kritik yerde girip müthiş katkı yapan Soner Mezgitçi'ye tecrübeleriyle takıma katkıda bulunan Cengizhan ve Burak'a binlerce kez teşekkürler.

Voleyboldan sorumlu yönetici Hakan Dinçay benim Fenerbahçe yönetiminde sevdiğim iki üç yöneticiden bir tanesi, özellikle onun emeklerine de teşekkür etmek lazım. Kadın basketboldan sonra erkek voleybolda da kupayı getirip hasat mevsimine iki kupayla başladık. Üçüncü kupayı bu sene bizi en çok üzen kadın voleybol takımından bekliyoruz. Sonra futbol ve erkek basketbolla beşte beşle sona erecek müthiş bir bahar olması dileğiyle.

Futbol dışı sporlarda çıtayı çok yükseklere çıkardık, artık buradan geriye adım atamayız. Yeni salonla beraber Avrupa'da da başarılı olacak takımlar kurup mutlaka maçlara devamlı giden, voleybolu, basketbolu bilen taraftar sayısını arttırmak için de birşeyler yapmak lazım. Bu kulüp potansiyelinin farkına yavaş yavaş varıyor. Geldiğimiz nokta bir son değil bir başlangıç. Beş sene içinde özellikle futbol dışındaki diğer iki branşın kadın ve erkek şubelerinin hepsinde finallerde olmak artık hayal değil ulaşılabilir bir hedef.
Devamı ...

Şampiyon



Fenerbahçeli olmak bugünlerde farklı bir heyecan. Sabah gözünü açıp şampiyonluk maçını izliyorsun, öğlen lig lideri olarak çıktığın Efes derbisi, akşamına lider olmak için Buca maçı. Takımlı tüm spor dallarında en tepede olmanın güzelliğini, keyfini sürüyoruz. Erkek Voleybol takımımız 4 senede 3. kez Şampiyonluğunu ilan etti, daha onun sevinci sürerken Efes galibiyetini yaşadık. Buca maçını bekliyoruz. Gazetelerin manşetleri bile farklı: "Şampiyon Fenerbahçe, Filenin efendisi, Potanın Efe'si, Lider olmak için İzmir'de." Hep diyoruz bir fark var, şarkılarımızda ifade edilmiş "Fenerbahçeli olmanın gururu bizlere yeter."
Devamı ...

23 Nisan 2011

Eskişehir


Arda Turan Trabzonspor'un şampiyon olmasını istediğini açıkladı ya, hani Ertuğrul Sağlam açık futbolu tercih etti. Niyeyse benim canım bu pankartı gördükten sonra, başka sorular sormak istiyor.
Devamı ...

21 Nisan 2011

Trabzonspor - Erdoğan - Milyonlarca Dolar


05ANKARA3199 numaralı belgede geçen ifade aynen şöyle: "Erdogan reportedly agreed to transfer several million dollars from one of the Prime Ministry's hidden reserves to permit TRABZONSPOR under Ozak to purchase better players." meali, "Erdoğan gizli kasalarından biriyle (veya örtülü ödenek) Trabzonspor'a daha iyi futbolcular transfer etmesi için Özak'a milyonlarca dolar yollamayı kabul etti." [1]

Osman Acar'ın "Plaka Kardeşliği" yazısına yaptığı yorumdan sonra öğrendiğim bu durumun nasıl bu güne kadar bu kadar az konuşulduğunu, içinde bulunduğumuz ülkenin halini bir an olsun düşünmek için vesile sayabiliriz.

Başbakanın gizli kasaları olduğu, bu kasalarda da anlaşıldığı üzere bir kaç milyon doları bulunduğu yönündeki Amerikan Büyükelçiliği resmi yazısı yabana atılabilir bir şey değil. Başbakan'ın gerçekten gizli kasaları var mı? Gizli kasaları varsa neden gizli? Başbakanın verdiği mal beyanını hepimiz biliyoruz, mal beyanında "bir kaç milyon dolarını" beyan etmiyor ve milletle paylaşmıyorsa o zaman bu en başta bir suç değil mi?

Başbakan bu milyonlarca doları nasıl kazanmış? Hangi işleri ve eylemleri milyonlarca dolarlık bir ödemeye konu olmuş? Başbakanlık yaparken Başbakanlık maaşı dışında ne tipte kazançlar sağlıyor?


Şayet bahsedilen örtülü ödenek ise, Başbakanın örtülü ödeneği kendi siyasi amaçları için harcama hakkı olmadığı da ortada.

Bu iddia doğru mu değil mi? En azından araştırmaya değmez mi? Bir ülkenin Başbakanının milyonlarca dolarlık gizli kasaları olup olmadığı veya örtülü ödeneği bu şekilde keyfi kullanıp kullanmadığı bir millet için önemli bir husus değil mi?

Ancak olayın bir yönü daha var, gerçekten de Başbakan Trabzonspor daha iyi transferler yapsın diye milyonlarca dolar verdi mi? Bir Başbakan bir spor kulübü transfer yapsın diye, gizli - kapaklı milyonlarca dolar nasıl verir? Bu parayı kulüp kabul etti mi? Yoksa bu para kulübün kasasına hiç girmedi de Özak kendisi mi bu parayı kabul edip transfer yaptı? Nitekim Nuri Albayrak'ın Trabzonspor başkanlığı yaptığını biliyoruz. Nuri Albayrak'ın Başbakanla yakınlığı da bir sır değil. Nuri Albayrak'ın ibra edilmediği olaylı kongreden sonra seçilen Sadri Şener de bir dönem Nuri Albayrak ile çalıştı.[2]

2004 yılında yapılan yerel seçimlerde biliyorsunuz Trabzon Belediye Başkanlığı'nı CHP'li Volkan Canalioğlu kazandı. Aynı dönemlerde AK Parti'nin futbol üzerinden bir strateji geliştirdiği konuşulmaya başlandı. İddialara göre AK Parti, futbolun çok önemli yer tuttuğu Trabzonla bağlarını Trabzonspor üzerinden tekrar kurmak istiyordu. Tayyip Erdoğan'ın yakınındaki iki ismin, Özak ve Nuri Albayrak'ın, doğrudan kulübe müdahale etmeleri, Nuri Albayrak'ın da Başkanlığı kazanması bu stratejinin eseriydi. Gerçekten de 2009 yılında yapılan yerel seçimlerde, Trabzon belediyesi AK Parti tarafından kazanıldı.

Seçim hesaplarının, gizli kasalardan milyonlarca dolar verilerek Trabzonspora yatırım yapılması iddiasıyla bir ilişkisi var mı? Gerçekten de seçim kazanmak için böyle bir operasyon yapıldı mı?

12 Haziran seçimleri yaklaşırken, Trabzon'daki tüm milletvekilliklerini kazanmak isteyen AK Parti başka operasyonlar da yapıyor mu?

Futbol, gerçekten sadece sahada oynanmıyor. Sormak lazım, acaba bugün sahadaki sonucu neler belirliyor?

[1] http://www.wikileaks.ch/cable/2005/06/05ANKARA3199.html#par7
[2] Radikal, Tayyip Erdoğan'a Ağır Suçlama, 14.02.2002,
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=29277
Devamı ...

20 Nisan 2011

Fassi



1980 yılının 30 Ağustos Zafer Bayramında Buenos Aires'de değil de İstanbul'da doğsa adı Zübeyde olabilird. Natalia Fassi Miami'de yolda yürürken İtalyan bir fotoğrafçı tarafından keşfedilenlerden. Axe reklamında oynamış. Peki niye burada? Çünkü bu arkadaş, uzun zaman Tevez ile birlikte oldu. Bir röportajında Tevez'in zekasına hayran olduğunu da söylüyordu. Peki Inzaghi ile? Hayır onla beraber olmamış. Oğlum Inzaghi, artık geri kalıyorsun. Tevez. Peh.









Fassi'nin yakışıklı ve entellektüel sevgilisi Carlos Tevez.

Devamı ...

Ertuğrul Sağlam'a Sorular


Ivan Ergiç maçtan sonra şöyle diyordu: "1 puan kötü değil. Maçtan önce hedefimiz savunma çok iyi olacaktı. İyi giti ortayı iyi kapattık. Çok zor burda 3 puan almak. Benim için iyi 1 puan."[1] Gerçekten de "önce savunma" anlayışını Bursaspor en iyi seviyede ortaya koydu. Maçın çok önemli bir kısmını 7-8 oyuncu ile kendi ceza sahasında Çanakkale geçilmez tipi bir ruh haliyle oynayıp, özellikle defanslarının ortasındaki iki stoperin hiçbir hata yapmaması ile de istedikleri sonucu aldılar.

Ertuğrul Sağlam maçtan sonra, "Bu beraberliğin bir tek karı, burada Fenerbahçe'den puan almanın yanı sıra altımızdaki rakiplerimizin puan kaybettiği haftada onlardan bir puan uzaklaştırdı. Ancak şampiyonluk yarışında Trabzonspor'dan 2 puan daha uzaklaştık, Fenerbahçe ile puan farkı aynı kaldı. O yüzden bu beraberlik bize çok katkı sağlamadı." diyecekti.

Maç son derece gerilimli geçmiş, Bursaspor sertliği ziyadesiyle kullanmış, Fenerbahçe de kapanan Bursaspor'u açmakta zorlanmıştı. Penaltı pozisyonları, sarı kartlar, söylemek lazım Fenerbahçe açısından ciddi bir maçtı.

Ertuğrul Sağlam'ın 3 puan almak için çıktığı bir maçta futbolcularına önce defans güvenliğini almalarını telkin etmesi tabi bir mantığa sahip. Bursaspor ligin en çok beraberlik alan takımlarından, zor gol yiyen bir takım, defansta kapandıktan sonra hızlı oyuncuları ile kontraatak yaparak pozisyon bulabiliyorlar. Fenerbahçe maçında da bu tip pozisyonlar yakaladılar.

Bütün bunlar tamam.

Peki o zaman merakımdan soruyorum, Trabzon karşısında bir kere bile böyle 7-8 kişiyle defans yapmamalarının, Trabzon deplasmanında harereti alınmış açık bir futbol oynamalarının sebebi ne olabilir? Trabzonspor çoğu maçını tek golle kazanmış bir takım, bu maçı mutlaka alması gerektiği de ortada. Özellikle Avni Aker'de belirli bir süre gol bulamazlarsa tribün baskısını da yiyecekleri rahatlıkla söylenebilir. O halde katı bir defans yapan Bursa'ya karşı oyunun ilerleyen bölümlerinde mutlaka açıklar verecek, Bursaspor da kontra pozisyonlarla bu açıklardan istifade ederek sonuç alabilecekti. Bursasporun amacı üç puan almak ise, deplasmanda aynı Kadıköy deplasmanında yaptıkları gibi bir süre kapanmak, zamanın sonuca muhtaç Trabzon aleyhine geçmesini beklemek ve sonra oluşacak boşluklardan istifade etmek herhalde Trabzon gibi açık takımlara karşı hızlı oyuncuları ile kolay pozisyona giren bir takıma açık bir futbol oynamaktan çok daha uygun düşecekti.

Bir hile hurda imasında bulunmuyorum. Ancak Fenerbahçe maçında aldığı bir puanı beğenmeyen, Trabzonla arasındaki puan farkını kapatmak isteyen Ertuğrul Sağlam'ın bütün bunları görememesini, Bursaspor'un maçın hiçbir bölümünde katı-sert bir savunma yapmamasını da anlamakta zorlanıyorum. Maçın tamamı izlendiğinde Trabzon hakettiği bir maçı kazanmıştır, hiç lafım yok, ancak Bursaspor'un ona bu pozisyonları sağlayabilecek bir sistem ve düzenle deplasmana çıkmasını da ifade edebilmek zor. Şöyle de söylenebilir, arkadaş üç puan almak için takımın açık futbol oynaması gerekiyor idiyse, gene üç puan almak için çıktığın Fenerbahçe maçında neden bütün maç defans yaptın?

Ertuğrul Sağlam'ın elbette iyi bir izahatı vardır. Bu izahatların hiçbirimizi tatmin etmeyecek olması da onun kederi. Biz Fenerbahçe tüm rakiplerini yenerek şampiyon olsun isteriz, puan kaybettiysek bu önce Fenerbahçe'nin hatasıdır, ondan başka ne denebilir?


[1] http://www.bursasporfan.com/news/view/3291-ivan-ergicin-aciklamalari/
Devamı ...

Alex'in Gol Sevinci



Kaptan'ın Gaziantep maçında son dakikada gelen golden sonraki sevinci.
(Biraz önce yüklediğim videonun görüntüsünde sorun vardı, güncelledim)
Devamı ...

Hücum Sıkıntısı



İkinci devrede çıkışta olan takım aslında Beşiktaş derbisinden beri kötü oynuyor. Bunun en büyük sebebide hücumdaki tıkanıklık. Deplasmanda kazanılan Beşiktaş ve Galatasaray maçlarının büyük kısmında kötü oynanmasına rağmen maçlar kazanıldı. Hücumdaki sıkıntı Bursaspor maçında puan kaybına yol açtı, Gaziantepspor maçında da son saniye gelen golle 3 puan alınabildi. Kalecisi çok iyi bir sezon geçiren ve defansının ciddi hatalar yapmadığı Fenerbahçe'nin en büyük sıkıntısı orta sahanın hücum verimsizliği ve hücumcuların hassas dengelerde oynaması.

Daha önce de değinmiştik. Fenerbahçe Alex'in varlığı nedeniyle orta sahanın ortasına presçi bir oyuncu ve yanına süpürücü bir oyuncu yerleştiriyor. Yabancı sınırı nedeniyle iki kanat da yabancı olamayacağından sağda Mehmet Topuz oynuyor ve onun oyuna katkısı da daha çok mücadeleciliğiyle ortaya çıkıyor. Mehmet Topuz bu sezon geçen sezona göre daha fazla katkı vermiş olsa da hiçbir zaman ciddi bir gol ve asist tehdidi olmadı. Böyle olunca Fenerbahçe hücumu Alex, forvet ve sol açıktaki oyuncuya kalıyor. Bu asimetrik sistemin işlemesi için soldaki açığın sağdakine göre daha hücumcu bir kimlikle oynaması, böyle olunca da orta sahanın merkezinin ve oyuncuların defansif sorumluluğunun da simetrisinin kayması gerekiyor.

Buraya kadar olan kısım Fenerbahçe için büyük bir problem olmadı. Aslında deplasman derbilerinde topun rakipte kalması sıkıntısı yaşandı fakat takımın yetersizliğinden çok tercih gibi görünüyordu. Diğer maçlarda orta sahada topun hakimi genelde Fenerbahçe oluyor. Takımın asıl sıkıntısı işlemeye başlayan Alex, Dia, Niang sisteminin Selçuk'un sakatlığı sonrası bozulmuş olması. Orta sahada Cristian tercih edilince kesik yiyen isim Dia oldu ve solda önce Özer sonra Caner denendi. Dia kendisi de sakatlanınca takımın normal sistemi bu oldu ve Fenerbahçe hücumda sıkıntı yaşamaya başladı.

Caner, Eskişehir'de bir gol atıp ve iyi oynayıp, Gaziantepspor maçında gollük bir orta yapsa da bir 4-2-3-1 takımı için, özellikle de sağ kanadında Mehmet Topuz oynayan bir takım için yeterince hücum üretkenliğine sahip değil. Selçuk sakat olmasa veya Cristian yerine Gökay tercih edilse Stoch kullanılabilir ve kendini bulabilirdi belki fakat işlemeye başlayan sistemin sakatlıklarla bozulması zaten hassas olan takım dengesini bozdu. İleri üçlünün isimleri veya rollerinden çok uyumları çok önemliyken sürekli takımın değişmesi bir türlü yeterli akışkanlığı oturtamamıza sebep oluyor. Üstelik Alex müthiş iyi bir sezon oynayıp istediği yerden herkesin ayağına pasları atarken.

Şimdi de Selçuk düzelse, Dia kendine gelse veya Stoch 11'de yer bulsa bile Niang'ın sakatlığı sıkıntısı çıktı. En formsuz gününde bile gol atma potansiyeli olan Niang, takımın alternatifsiz oyuncularından. Semih'in Gaziantepspor maçındaki çok kötü halini de görünce sakatlığının uzun sürmemesi için dua etmek gerek. Buca maçında cezalı da olduğundan oynayamayacağı kesin ve erken bir gol bulamazsak yine topa hakim fakat hücumda verimsiz bir takım olacağız muhtemelen. Bir avantajı olacak tabii, bir yabancı oynatma hakkı daha vereceğinden sol kanatta Dia veya Stoch ile başlayabileceğiz.

Bu sezonu neredeyse bitirdik, son 5 haftada da cezalı ve sakatlar nedeniyle her hafta birkaç oyuncuyu rotasyonla değiştiririz. Gelecek sezon içinse sol kanat, Alex, forvet uyumunun ne kadar önemli olduğunu görüp yabancı planlamasını ona göre yapmamız gerekiyor artık. Yani eğer kanatların bir tanesine Tuncay tarzında 10 gol, 10 asist potansiyelli bir Türk alamıyorsak, orta sahada Cristian'a veya sol bekte Andre Santos'a bir alternatif bulmamız gerekiyor. Bu sistemde hücumcuların uyumu takımın başarısını direkt etkilediği için en az müdahale edilen bölge orası olmalı.
Devamı ...

18 Nisan 2011

Plaka Kardeşliği



Nüktedan Başkan, gönül adamı Sadri Şener'in de belirttiği gibi Türkiye'nin dörtte üçü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve dış temsilciliklerin üçte ikisi, Sahra altı Afrikası'nın yarısı ve North Carolina Endüstri Meslek Lisesi 11/A öğrencilerinin tamamı Trabzonspor'un şampiyon olmasını istiyor.

1950'lerin sonunda Demokrat Parti'nin her gece radyodan katılanların isimlerini neşrettiği Vatan Cephesi gibi her geçen gün birisi daha doğru yolu bulup Trabzon'un şampiyon olmasını isteyen cepheye katılımını gururla açıklıyor. Bugün Meclis başkanı da sanki hükümet (yürütme) yeterince renk vermemiş gibi Trabzon'un şampiyonluğunu arzuladığını belirtmiş. Yargı da ilerleyen günlerde Fenerbahçe'ye verilmeyen penaltıları Anayasaya uygun bulup Trabzon'un şampiyonluğunun laikliğe aykırı olmadığını falan açıklayabilir, belli olmaz.

Trabzonspor da bu karşılıksız sevgi karşısında mahcubiyetini bir yana bırakıp yavaş yavaş kendisine ilgi duyan kişiye kompliman yapmaya başlayan yeni ergenler gibi davranmaya başladı. Trabzon maçı için şehre gelen Bursaspor kafilesini "Son şampiyon Trabzon'a hoşgeldin" pankartıyla karşıladıkları haberini aldığımızda insanoğlunun değişim gücüne bir kez daha hayret ettik. Bordo-mavi ve kırmızı-beyaz renkleri dışında gördükleri bütün renklerin üzerine saldıran, taşla sopayla kafile karşılayıp, taşla sopayla kafile uğurlayan bir taraftar profilinden Mevlana hoşgörüsüne geçis yapmış bir taraftar profiline dönüşüm. Heyhat ne mübarek bir ilerleme.

Madem herkes bizi destekliyor biz de onlar için bir şeyler yapalım diye kafayı plakayla bozmuş tribün ahalisinin nabzından da kuvvet alarak plaka numaralarıyla birlik ve beraberlik gösterisi yapmak ve ilkokul müsameresi yaratıcılığında bir gösteri sergilemek de Trabzon'a yakıştı. Skorbord 28'i gösterdiğinde Şampiyon Giresun 51'i gösterdiğinde "Şampiyon Ordu", 53 gösterdiğinde" Şampiyon Rize" 55 geldiğinde "Şampiyon Samsun" yazarak aynı ligde mücadele eden bu dört takıma da aslında "ben onu değil seni seviyorum" mesajını verdiler çapkın bir yeniyetme edasıyla.

Fenerbahçe'ye karşı mücadele ediyorsak herkesi yanımıza almalıyız, herkes zaten bize yardımcı olmalı inancıyla, bütün rakiplerle dost ve kardeş olduklarını hatırladılar birdenbire. Herhangi bir vergi dairesinden "geçen yıla ait bir borcunuz yoktur" temiz kağıdını alamamaktan şikayetçi Bursaspor'un "borcumuzu ödemek istiyoruz" iradesine uygun tecelli eden bir oyun ve sonuçla son altı engelden birini daha geçmiş oldular.

Bu hafta kardeşlik ve Anadolu dayanışması inşa edilecek kent Eskişehir olacak. Trabzon yerel basını Eskişehir'in ilk Anadolu isyancısı olduğundan bahisle Orta Anadolu'ya saygılarını yollayacak, Eskişehir'in plaka numarasının Roma mitolojisinde neyi işaret ettiği araştırılıp 26'nın 61'le kardeşliği vurgulanacak. Trabzonspor "bir lokma bir hırka" felsefesinin futbol versiyonu olan tek farklı bir galibiyetle Eskişehir'den dönünce de ertesi hafta Gaziantepspor'u "Kadıköy Mücahitleri Trabzon'a Hoşgeldin" pankartıyla karşılarlar artık herhalde. Bu gidişle Trabzon kenti, her hafta rakipleriyle aslında kardeş olduğunu keşfedip güzellemelerle hoşgörü başkenti haline gelecek Mayıs sonuna kadar.

Bu aralar Trabzon'da saldırıya uğramadan bildiri falan dağıtmak istiyorsanız, "Abi devrim olunca Fenerbahçe şampiyon olamayacak" deyin, başınıza bir şey gelmez.
Devamı ...

Işıl'a Mektup



Sevgili Işıl,

Ntvspor.net'teki açıklamalarını okudum. Bir Fenerbahçeli olarak sinirlendiğimi sanma sakın, bilakis bu açıklamalarla “Fenerbahçe’ye laf söyleyen oyuncuların kontratı en az iki yıl uzatılır” teamülüne göre iki sene daha Galatasaray’da olacağın için sevincimiz sonsuz.

Her Fener maçı öncesi sana güzelleme yazıp maç sonrası “keşke Birsel bizde olsa” diyen sizofren taraftarlarınızın yorumlarından bizi mahrum bırakmayacağın için de ayrıca müteşekkirim. Açıklamalarından anlıyoruz ki sizi hakem katkısıyla yenmişiz hatta geçen yıllarda da hep hakem hatalarıyla yeniyormuşuz. Geçen sene ligdeki iki maçı ve play-off'taki üç maçı da hakemlerle almışız demek ki. Bu yıl Euroleague’de içeride dışarıda 20 sayı fark attiğımız maçlarda Türk hakemlerinden yardım almaktan sıkılıp FİBA hakemlerinden yardım aldık mesela sürekli yerli hakem yardımından da sıkıldığımız için.

Belki farkında değilsin ama bu yıl ki final serisinin birinci maçında hakemlerden ziyade biraz kendine odaklansan akıl sağlığın da oyun zekan düzeyinde kalmayacak. Potaya bakacak cesareti kendinde bulabilsen çayda çıra oynar gibi bir hareketle top kaybı yapıp maçı kaybeden stepsi yapmayacaksın halbuki ama hatalı benim demek yerine Fener’e sallamak en kolayı. Belki Fenerbahçe’ye laf etmekten oyun kurallarıyla ilgilenmeye zaman bulamıyorsundur Işıl, ama topu aldığın zaman yere vurmadan birkaç adım atmamaya dikkat et yine de. Bir dahaki final serisinde daha yaratıcı top kayıpları bekliyoruz senden.

Her Fener maçında Birsel tarafından paspasa çevrildiğin için bu hezeyanlarını anlayışla karşılamak lazım, keşke sadece asist, oyun görüşü, oyun zekası gibi konularda Birsel'den geride kalsaydın. Modern tıp çok ilerledi belki bu alandaki eksikliklerini Sue Bird'den gen nakli yaptırarak falan kapatabilirsin ancak sporcu ahlakı konusunda da Birsel'den Esmeral'den Nevriye'den birkaç adım geridesin.

Senin için Galatasaray taraftarı "iyi ki Galatasaray'da" falan diyor ya inan biz Fenerbahçeliler de aynı şeyi söylüyoruz "iyi ki Galatasaray'dasın" kendine yakışan yerdesin, sen orada olduğun müddetçe yaptığın kritik top kayıplarıyla, hücumda almadığın sorumluluklarla şampiyonluklarımıza katkı vermeye devam edeceğini biliyoruz.

Açıklamanın bir yerinde de "Artık yapabileceğimiz başka bir şey yok. Ancak bu sene bu tepkiyi vermeliyiz ki, ileride şampiyonluğumuza engel olunmasın" buyurmuşsun. Laf aramızda Işıl ilerideki şampiyonluğunuzun muhtemel olabilmesi için senin yerine doğru düzgün bir oyun kurucu bulmaları gerek,bunu yüzüne karşı söylemek istemezdim ama ne yapalım? Basketboldan anlayan pek çok aklıselim sahibi Galatasaraylı da bunu görüyor ama, en zayıf noktalarına -Fenerbahçe nefretine- sürekli parmak bastığın için vazgeçilmezsin.

Yani Işıl illa şampiyonluk göreceğim diyorsan yönetimine söyle senin yerine bir oyuncu alsınlar, bastırsınlar parayı Sue Bird'ü falan getirsinler, seneye Hacettepe ile sponsorluk sözleşmenizin uzatılması durumunda şampiyonluk şansınız olabilir aksi halde "sarı saçlarından sen suçlusun" sevgili Işıl.

Seni hiç bir zaman sevmeyecek bir Fenerli.
Devamı ...

Sporun Virüsleri



Açıkça söylemek lazım Arda Turan Metin Oktay değil. Hiç olmadı. Arda Turan pamuklara sarıp sarmalamamız gereken bir değer de değil. Çok sevilebilir, hayran olunabilir, ancak bu onu herhangi bir eleştiriden münezzeh yapmaz. Kimse böyle bir kutsallık alanında değil. Ama arkadaş, Arda Turan genç bir futbolcu ve yapılan haksızlık insanın asabını bozuyor.

Galatasaray yönetiminde bir ayarsızlık var. Belagatın şehveti diyor buna batılılar, kendi propagandasının esiri olmak, kendi sözlerinin ve kelimelerle yarattığı dünyanın mahkumu haline gelmek. Bu yönetim önce aktif bir Fenerbahçe düşmanlığı / karşıtlığı politikası üzerinden mağdur/mazlum/fakir/itilmiş kakılmış Türk çocuğu sezercik kumpanyası PR atakları başlatıyor, kendi futbolcularının da akli dengelerini bozarak Türk'ün ecnebiye zaferi olarak şampiyonluğu yansıtan Hasan Şaş'lar yaratıyor, bir vakit sonra bakıyoruz "sihirbaz" adı takılan Haldun Üstünel üzerinden ecnebilerle doldurulan takım, kaliteli transfer yapan öngörüşlü vizyon sahibi Evropa kulübü halinde arz-ı endam ediyor. Neredeyse şizofrenik bir halet-i ruhiye. Duruma göre masallar yazılıyor, tumturaklı bir propaganda makinesinin tüm çıktıları dağıtılıyor, bir vakit sonra bakıyoruz Üstünel yaka paça gitmiş, Rijkaard'ın arkasına teneke bağlanmış gönderiliyor.

Dili ayarsız, aklı ayarsız, vicdanı ayarsız adamlar. Arda Turan gibi gencecik bir futbolcudan Metin Oktay yaratmaya çalıştılar. Göndermeler gırla gidiyor, fotoğraflar, kasketler, tshirtler, sloganlar, tezahüratlar. Kötü bir şey yaptığında panik halinde yapılan agresif ataklar, saldırılar.

Bu tip bir idari akıl Galatasaray'a zarar veriyor. Her şey mitolojik olmak zorunda değil. Her şey bir fantezi dünyasına benzetilebilecek seviyede en üstte olmak durumunda değil. Her şey ilahi esinlerle dolu değil. Zira bir idarenin görevi günlük sporda faaliyet gösteren bir spor branşını Papa'nın Haçlı Seferlerini tasvir ettiği şekilde ilahileştirip, ordunun parçası olan herkesi de havari olarak tasvir etmek değil. Galatasaray idari aklı bir tek bunu yapıyor. Her şey masal. Korkunç düşmanlar, büyük komplolar, 20.45 "mucize"leri, el kol hareketleri ile giden kumpanya sırasında Galatasaray gerçek dünyadan uzaklaşıyor.

Şimdi bu çocuğu birden Metin Oktay seviyesine asansörle çıkardılar. Taraftar hararetle bu yeni dili/benzetmeyi/masalı benimsedi. Yunanistan'da her erkek Achilles, Galatasaray'da biraz iyi oynayan Metin Oktay. 20 küsür yaşında genç bir erkek bundan etkilenmez mi? Arda Turan formaları satacağız diye Galatasaray'ın marketing yüzü haline getirilip etrafında bir efsane yaratılmaya çalışılan bu çocuğa kaptanlık pazubandını verdiler. Uçmanın sınırı yok.

Zira bu idare, bundan başka yöntem bilmiyor. Mitolojik bir karakter gibi yaşayıp öyle ölmekten, üçüncü dünya ülkelerine yakışacak seviyede ezel-ebed mücadele dillerinden başka bir şekilde dünyaya bakamıyor.

Hep aynı tarz. Rijkaard. Evrenin hakimi, dünya futbolunun en yüce karakteri olarak gelip kıçına neredeyse tekme atılarak gönderiliyor, Cesur Yürek Bülent Korkmaz efsane olmak üzere çağrılıp yaka paça kulüp binası dışında kendini buluyor, Hagi önce bir Galatasaray Efsanesi olarak Olympia sutünlarına davet edilip sonra kafasını hemen merdivenlerin önünde taraftara sunuluyor.

Arda'ya da aynısı oldu. Muhabbet ediyor lan çocuk? Forma rengini beğenmemiş. Bu formayı giymek istemiyor. Arkadaşlarına da bunu anlatıyor. O yaştaki bir çocuk, kendi yaşıtları arkadaşlarıyla bu ülkede öyle konuşur. Bunun görüntüsü çekiliyor, 10 ay bekletiliyor, 10 ay sonra arkasından hançerlenmek üzere televizyonlara servis edilip, toplumun önüne atılıyor.

Önce Sadrazam yapıyorlar, sonra kafasını kesmek için cellat gönderiyorlar.

Aynı gün Adnan Polat çıkıp, hiçbir temel hakem hatasının olmadığı bir maçtan sonra, spordaki virüslerden arınmayı telkin ediyor.

Virüs sensin. Senin gibiler. Kurduğunuz mitolojik dünyada hareket edip, dostlar ve düşmanlar, ölümsüz kahramanlar ve ebedi düşmanlardan mürekkep bir dille bu ülkenin insanlarının akıl sağlığını bozuyor, sporcuları, teknik adamları, profesyonelleri önce ilahlaştırıp sonra arenada kaplanların önüne atıyorsunuz. Çünkü bu fantezi dünyasınd büyük kötülerle yapılan korkunç savaşta kahramanlar ve hainlerin varlığı sizleri besliyor. Ölümsüz, kimsenin karşı koyamayacağı, her türlü hile, desise, hurdayı yapan Fenerbahçe'nin varlığı kendi iktidarınızı güçlendirirken, kendi kahramanlarınız ve onların başarısızlıkları da bir savaş algısı içerisinde tanımlanıp, taraftarın teskin olmasını sağlıyor. Bunun yarattığı korkunç düşmanlıkları, nefreti ve gerçek sorunlar gerçek sebeplerle tespit edilemediği için bir kanser gibi hücrelerinizi nasıl ele geçirdiğini de göremiyorsunuz. Her şeyin bir bedeli var.

Bugün Arda harcanmadı. 21 yaşında genç bir adam öyle konuşur. Onu öyle konuşturmayacak seviyelere getiren, hiyerarşik ilişkileri kuran, oyuncusu koruyan, psikolojik ve sosyal becerilerini geliştirmesine yardımcı olan bir yönetim yerine sizin gibi bir yönetimin yarattığı zehirli topraklardaki her çocuk, sportif direktörünün yanında amına da koyar, her şeyi yapar.

Bugün olan başka bir şey. Bugün kendi genel kurulundan ibra dahi alamamış bir yönetim, kendi kurduğu mitolojik, akıl ötesi dilin sonuna geldi. Apaçık ortaya çıktı işte nasıl insanlar oldukları, neler yapabildikleri ve sporun neden bu insanlardan kurtulması gerektiği.

Her şeyin bedeli var. Artık lütfen ödesinler ve spordan çekip gitsinler, ruhumuz tiksiniyor, midemiz de kaldırmıyor.
Devamı ...

17 Nisan 2011

Arda Turan Sendromu



"Fenerbahçe'yi durdurmak için yola çıktık" diyerek paraları döktüler, takıma sponsor buldular, sadece Fenerbahçe maçları için WNBA'in en iyi oyuncularından birini getirip bir dahaki Fenerbahçe maçına kadar geri gönderdiler, yıllardır uygulanan play-off sistemi kendileri için değiştirildi ve sezon içindeki 2 galibiyetlere rağmen seriler 0-0'dan başlatıldı. Hiçbiri yetmedi Hacettepe hızır gibi imdatlarına yetişti. Yine beceremediler. Sezon ortasında her şeyini kaybeden Fenerbahçe'ye yine yenildiler. Sebebinin kabak gibi faul olan pozisyonlara faul verilmesi olduğunu düşünüp boşa zırlıyorlar. Bu kafayla daha çok maç kaybedecekler.

Fenerbahçe'yi yenemezler. En büyük sebebi Arda Turan, Işıl Albendir. Çıkıp alakasız televizyon programında "kesseler Fenerbahçe için oynamam" diye şov yapan Işıl, alakasız bir Avrupa Kupası maçından elenip aklına gelen ilk şey Fenerbahçe olan Arda yüzünden yenemeyecekler. Fenerbahçe ismini görünce adrenalin seviyeleri yükselen, bilinçlerini geçici olarak kapatan, takımlarının başarısından çok Fenerbahçe ismine konsantre olan bu oyuncular yüzünden başarılı bir takım da olamayacaklar. Yıllar önce Hasan Şaş'ın itiraf ettiği gibi, "Fenerbahçe maçlarına elleri ayakları titreyerek" çıkıyorlarsa sebebi budur.

Taraftarın içinde bulunduğu ruh halini de kafayı Fenerbahçe'ye takmış oyunculardan farklı tutmamak gerek. Taurasi ve Taylor bir komployla gönderilince şampiyonluğu garanti görüp ilk mağlubiyet sonrası akla, mantığa sığmayan "hakemler akıllı olsun" isyanları çıkaranlar şuursuzlukta oyuncularından geri kalmıyor. Sonuçta "Fenerin uşağı Selçuk Dereli" diye tezahurat yapmayı becerebilmiş bir kitleden bahsediyoruz. Selçuk Dereli gibi bir adama karşı isyan ederken bile akıllarına ilk gelen Fenerbahçe.

Fenerbahçe sadece ismiyle korkutmaya, sadece çubuklu ile yenmeye devam ediyor. Bu kafalarını değiştirmedikçe daha fazla mağlubiyet yaşayıp kabak gibi faul pozisyonlarına "böyle faul olmaz yeeaaaa" diye zırlamaya devam edecekler. Nevriye'nin toplam 2 ribaunt aldığı maçın ardından "ribaunt mücadelesinde faul yapıp avantaj sağlıyor" diyerek hakemden şikayetçi olacaklar. Arda Turanlar oynamaya devam ettikçe daha çok kendilerine getireceğiz.

Sırada play-off serisini ismi alfabede daha sonra gelen takım lehine 2-0 başlatma, Cemal Nalga'ya sahte kimlik düzenleyip kadın takımında oynatma ve takım doktorunu Hacettepe'den transfer edip Fenerbahçeli bütün oyunculara Hacettepe'den doping testi yaptırma var. Işıl bu sefer şampiyonluğu tadar belki.
Devamı ...

Her Şeye Rağmen Kraliçeler Şampiyon



Fenerbahçe'yi tutkuyla takip ettiğim takribi 25 yılda çok sevindiğim, çok üzüldüğüm maçlar oldu ama ilk kez bir maçın sonunda hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Yapılabilecek her türlü pisliği yaparak bu takımın önünü kesmeye çalışanların hepsine bir tokat attı bu takım. Fenerbahçe Spor Kulübü tarihinin en önemli şampiyonluğunu aldı. İki senedir Galatasaray'ı Fenerbahçe'yle yarıştırmaya çalışmak için her türlü mevzuat hilesini yapan, play-off finaline 1-0 önde başlamayı değiştiren, geçen yıl 0-0 başlaması gereken Mersin-Galatasaray serisini 1-1 başlatan, Hacettepe işbirliğiyle doping tezgahıyla Avrupa Şampiyonluğuna taş koyan, kadın basketbolunun görüp görebileceği en büyük iki yıldızı Türkiye'den kaçıran bu şerefsizlere inat Fenerbahçe bir kez daha "düştü, toparlanamaz" denilen yerde ayağa kalkmayı başardı.

Fenerbahçe biraz da bu yüzden Fenerbahçe. Lig tarihindeki en kötü sezonlarından birini yaşattıktan sonra ertesi yıl 103 golle ayağa kalkabilen, son saniyede kaybedilen şampiyonluk sonrası ertesi yıl büyük yıkımdan 100. yıl şampiyonluğu çıkaran, uçurumun kenarında büyüklüğünü hatırlayıp inatla sevdayla tutkuyla bir kez daha ayağa kalkabildiği için de çok seviyoruz biz bu kulübü. Fenerbahçe'nin bütün iyi niteliklerinin tecessüm ettiği kadın basketbol takımımızı bir kez daha tebrik ediyorum. Ülke sporunun gördüğü en büyük rezillikle bu ülkeden koparılan Penny ve Taurasi'yi de teşekkür ediyoruz.

Sürekli Fenerbahçe'ye kaybederken kadın basketbolu sevdalısı numarasını çok iyi yapıp, şampiyonluk serisinde avantajlı olmalarından güç alınca "objektif blogger" maskesini indiren Galatasaraylılara İslam Çupi'nin sözleriyle yanıt verelim "Fenerbahçe yenilmez bu formayla dalga geçilmez"

Son söz Angel ve Horakova için. Valla bir daha hakkınızda ileri geri konuşmayacağım:)
Devamı ...

Hüseyin Göcek gözüyle Lugano



Ceza sahası içindeki her pozisyonda bacağına sarıldılar, üstüne çıktılar, el ense çektiler, kafa kola aldılar, üstüne tırmandılar. Hüseyin Göcek gözünden 2 metre ileride yapılan bu hareketlere neden sessiz kaldı? Zira onun gönül gözü gerçeği görüyordu, Lugano T-100'müş. Devamı ...

Gaziantepspor'un Kadıköy Muharebesi



Anadolunun aslanı; hepimizin medar-ı iftiharı, küffarın adını duyduğunda tir tir titrediği ve ayak sesinini duyan kafirlerin hatta ecnebilerin, mecusilerin ve dahi putperestin mehteran duymuşçasına kalplerini gümbür gümbür davullarla gümbürdeten, zırıl zırıl zurna gibi habis dillerini zırıldatan, çevganilerin çıngıraklarını çıngır çıngır çıngırdata çıngırdata salladığı gibi ruhlarını çınlatan, 7 iklimdeki 77 milletin hatta yerlerin ve göklerin adını ancak ulularla bir andığı, anı anlısında, şanı şanlısında Türkiye Süper Ligin dördüncüsü namlı Gaziantepspor ile küffarların küffarı ve dahi rezillerin rezili, Bizansın yeryüzündeki simgesi, aynı anda hem federasyonu ve dahi medyayı, cemil cümle hakemi, Mısır Firavunlarını, Babil Hükümranlarını, Acem krallarını, Roma imparatorlarını, Nemrut'un zulmünü, Karun'un kesesini, Yezid'in elini ve bilcümle hükümetleri kirli karanlık odalarında, çamur bağlamış konaklarında, irinden saraylarında yöneten ve dahi zakum ağacı gibi zehirli dilleriyle, memleket evladına bir gün olsun gün yüzü göstermeyen Fenerbahçe nam Türkiye Ligi ikincisi arasında oynanan hayat mebat, ölüm kalım, ezel ebed müsabakasını seyredenler bir büyük niyet-i fethi görmekle elbette saadet buldular.

Müsabaka, Fenerbahçe nam takımın, Bizansın tüm fahişelerini hasetinden kıskandıracak ve entrika, dalavere alanında Teodora'ya rahmet okutacak bir biçimde Gaziantep ceza sahasına, Kuş diyarından Niang'ı sokmasıyla başlayınca elbet Gaziantep'in soyu Battal Gazi'ye dayanan, Eyüp Sultan hazretlerinden feyz alan, bıyıklarını burduğu takdirde Buda ve Peşte'de üç prensin korkusundan altlarına hacet ederek yüzlerinin kızarmasına sebep olan Yeniçeri Ağası Hamdullah Paşa'nın torunu kabilinden müdafisinin yerli yerine okka gibi kondurduğu depik ile karşılaşacaktı. Saniyen seyredenler ohlar çekip ohlayarak, şükürler çekip şükrederek gönüllerinde bir demir hinda bağ şerbeti bulmuşçasına rahatlarken, küffarın yediğini hakkıyla görüp de ses etmeyen hakem namlı evlad-ı ademin bu sefer haçlı ordusuna karşı İslamın kılıncını dik tutan mümine yaptığı hayırhahlık sebebiyle hep beraber dualar ederek ve dahi ölülerine, atalarına, doğmuş ve doğacak olanlarına her şeyin maliki Cenab-ı Hakk'ın rıza göstermesini dileyerek teskin oldular.

Şükür! Tolunay Paşa müdafayı Çanakkale tabyalarında 17, 18, 21 yaşında aslanlar gibi kükreyen mehmet ve Plevne müdafaasında Gazi Osman Paşa'dan feyz alarak durmaya sevk etmişti de, küffarın çocukları türlü hile, desise yapmaya çalışsalar ve top denilen meşinden yuvarlığı sahanın bir sağ yanına sağlayıp, bir sol yanına sollayıp, ortasından ortalayıp, kimi anda dikine, akabinde kanattan gelmek suretiyle hücum üstüne hücum etmeye ah etmiş olsalar dahi bütün bu gayretleri imanın gücü karşısında helak oluyor, üreciklerimizde en ufak bir tereddüdün nişanesi bulunmuyordu.

İsmi yeryüzünde hep kalasıca, İskender'in bugünkü temsilcisi ve Roma Kayzerlerinin ancak gıpta edebildiği Tolunay Paşa topçularına Çin'i yıkan Kürşat, Kazak'ı perperişan eden Kül Tigin, Hazar'ı yakan Hülagü gibi acımasız ve dahi merhametsiz olmayı emir eylemişti ki Emre namlı yüreği aslandan, elleri kaplandan, dişleri panterden eksik olmayasıca yiğit, küffarın en küffarı Lugano namlı kafir ister korner olsun ister başka vesile her surette ceza sahasına girdiğinde gömleğini alarak ve yanlarından tutarak, boynundan sarılarak, bacaklarına da depiğini atarak bu şam şeytanı yer yüzü golyatını Davud'un ezdiği gibi eziyordu. Calut bağırdıkça bağırıyor, yerlerde tepiniyor, per perişan ve halsiz üstünü başını çıkartıyor velakin hakemlerin hakimi, adaletin adili efendi hazretlerinin yüreği bütün bu pozisyonlar karşısında deredeki alabalık gibi dimdik yolunda yürüyor, gözleri ilahi adalet ile apak olmuş bu dayakların bin katını haketmiş Calut'un çaresizliğine bir düdük olsun tiz etmiyordu.

İster Evropa işi olsun ister mümin imalatı tüm saatlerin 33.dakikayı gösterdiği anda Kuş diyarının ünlü küffarı, eliyle çelikleri yamultan ve gözlerinin kemliğiyle Çin diyarından gelen porselenleri dahi çatlatan, yüreği kara, gönlü kara Niang, Emre namlı Allah Aslanı'nın bir temasıyla yerlere çalınıyor, toprağın içerisine adeta girerek bir daha da düştüğü yerden kalkamıyordu. O an göğsünde yiğitlik olanlar hay çekip haylar ile, hu çekip hular ile bin hayra vesile haykırırken, İstanbul'un Galatasından, Trabzon'un Farozuna kadar alemlere nam salmış türlü kabadayının nidasıyla camlar ve dahi çerçeveler sallanarak, yaşını başını almış, ununu elemiş eleğini komodinin üstündeki en güzel yere asmışlarda dahi ceng ateşini derinden yakıyordu.

İşte bu suretle oynanan ilk half boyunca, küffar kah geldi, kah gitti ancak Murat dağından Yunan'ın üstüne akan ve Sakarya önlerinde bir koca haçlı ordusuna dur diye bağıran Gaziantep'i bir kere olsun geçemedi. 3 puanla abad 1 puanla şampiyon olacak olan Gaziantepspor'un aslanları devre arasına girdiğinde tabelada 0-0 yazıyor, küffarın yediği türlü dayak, tokat, sille, depik, künde ve el ense İslam aleminin ruhunda saadet çağlayanları gibi taşarak, Mekke'den, Kudüs'e ve oradan Acem'e kadar Devlet-i Aliye'nin hükmettiği her toprak üstünde zelzele gibi dualar okunmasına sebep oluyordu.


Ya Rab! ikinci halfın başlamasıyla saadetlerimiz adeta Kaf Dağının ardında yaşayan devler gibi devleşiyor, Rum'un Siklopsları gibi büyüyerek, titanların kat'ına çıkıyor ve dahi Serberus'un beş başı gibi dallanıp budaklanarak ruhlarımızda huşu dalgaları yaratıyor, bu tsunami dakikalar birbir geçip giderken muradımız olan küffarın rezlüfelaket içerisinde per perişan oluşunun ümidiyle dualarımız sıklaşıyordu.

Öyle bir an geldi ki şükür nidaları semada dolaşarak Hint'te ve Çin'de yankılandı, Amerika namlı kıt'aların en yenisinde sokak sokak, mahalle mahalle, şehir şehir seyrederek müminlere kudret, küffara da acı dolu bir korku şerbeti içirdi.

Şöyle ki, Gaziantepli bir bahadır, Alex adı verilen, Allah'u Teala'nın adem evladına benzesin diye bir gıdım saç teli dahi vermediği, 40 tilkiyle 40 tavşanı kovalarken kuyruklarını yek diğerine dahi sürttürmeyen, sinsilik Acem diyarı, merhametsizlik Hitit, kurnazlık Rum eli olsa küllisinin hükümranı olabilecek, küffar reisinin mide bölgesine okkalı bir depik yerleşiyor, şükrü senalar, hayrü senalara karışırken iki büklüm aciz yerde deb deb debelenen Alex'in sureti hepimizin göğsünü yararak cennet havasıyla dolduruyordu.

Küffar kah oradan kah buradan gelerek, kah bastırıyor kah geriliyor, Gaziantepspor'un saldırıları karşısında per perişan ve çaresiz ve dahi halsiz kalmak suretiyle umudunu yitiriyor, ümidini gayb kuyularında kaybedip üzüntüden delilere dönüyordu ki, insan sandığımız, uğruna hayır duaları ettiğimiz hakem namlı mahlukat Bizans'ın kirli bahçelerinden çıkan direktiflere bir kere daha boyun eğerek al kartını adı sahabelere karışasıca, Alex'in belası bahadır Mehmet'e göstermek suretiyle adeta hepimizin yüreklerini ortadan ikiye ayırıyordu.

Heyhat Altay ve Tanrı dağının eğilerek suretine baktığı Tolunay Paşa'nın talebeleri birer kasırga gibi duruyor, tornado gibi vuruyor, her temasta deprem yaratarak, tabi afet gibi Fenerbahçe küffarının önünde etten ve kemikten birer duvar gibi yükseliyorsa da allem ve kallem edilerek, türlü haksızlık, hile, hurda, desise, yalan ve daha nice adı burada zikredilmeyecek oyunlarla meşin yuvarlak kalemize duhul ediyor, müsabaka tabelada Fenerbahçe küffarı lehine 1 hanesiyle biterken, Gazi Osman Paşa'nın Plevne müdaafası ile bir tutulacak bir müdaafaya rağmen Gaziantep kendisini abad edecek 1 puana dahi kavuşamıyordu.

Ümidimiz bitmedi! Küffar mutlaka tökezleyecek ve helak olacaktır! Zafer inananlarındır.
Devamı ...

16 Nisan 2011

Muhtıra



Burada doğrudan günlük siyasete yönelik bir şey yazmak pek adetimiz değil ama artık yeter. Trabzon'dan kazanılacak maksimum 6 milletvekili için Fenerbahçe taraftarına "sandıkta görüşürüz Tayyip Bey" pankartı açtırmayın, bu kadar zorlamayın, ayıp...
Devamı ...

Fenerbahçe 1 - Gaziantepspor 0
STSL 16/04/2011



NTVSpor
Spor Toto Süper Lig'de ikinci yarının iki başarılı takımı karşı karşıya... Biri Trabzonspor'un hatasını kollayıp alacağı galibiyetlerle şampiyonluk kupasını kaldırma peşinde diğeri de Avrupa Kupaları'na katılmayı hedefliyor. İki formda isim biri Alex diğeri de Cenk Tosun, iki iyi kaleci biri Volkan diğeri de Karcemarskas. Gol yollarında güçlü iki ekibin karşılaşması bu haftanın en kritik maçı olarak dikkat çekiyor. Birbirleriyle futbolculuk kariyerlerinde de birçok kez karşı karşıya mücadele eden Aykut Kocaman ve Tolunay Kafkas kozlarını ortaya koyuyor.

Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Spor Toto Süper Lig'de Gaziantepspor ile yaptıkları mücadelede geçen hafta kazanan kadroyu değiştirmedi. Ligde geçen hafta sakatlıkları bulunan Dia ve Selçuk yokluğunda Caner'i ilk 11'e dahil eden Aykut Kocaman, Eskişehir deplasmanında alınan 3-1'lik galibiyetin ardından Gaziantepspor mücadelesinde kadroyu aynı şekilde sahaya sürdü. Volkan Demirel'in kaleyi koruduğu sarı-lacivertli ekibin savunması Gökhan Gönül, Lugano, Yobo ve Andre Santos'tan oluşurken, orta alanda Mehmet Topuz, Emre, Cristian, Caner ileri ucta da Alex ile onun önünde Niang yer aldı. Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman, sakatlığının ardından hafta içinde takımla çalışmalara başlayan Selçuk'u maçın 18 kişilik kadrosuna almadı.Sakatlığının tedavisinin ardından hafta içi takım çalışmalarına başlayan Dia maç kadrosuna alınırken, yedekler arasında şans buldu.Fenerbahçe'de Selçuk'un yanı sıra yabancı kontenjanına takılan Güiza, Bilica ve sakatlıkları nedeniyle tedavileri süren Uğur ile İlhan da kadroda bulunmadı.

Maç hızlı başladı. Henüz 1. dakikada Alex ceza sahası içinde yerde kalırken hakem Hüseyin Göçek bu pozisyona devam dedi. Bu pozisyondan hemen 2 dakika sonra Hürriyet ile çarpışan Alex'in kafasında kanama meydana geldi. Hürriyet'in de kaşı açıldı. Birebir mücadelelerin etkili olduğu maçın 15. dakikasında Cristian'ın uzaktan vuruşu Litvanyalı kalecide kaldı. Hareketli geçmesi beklenen maçın ilk 20 dakikasında kaleye sadece 1 şut atıldı. 20. dakikada Niang'ın ceza sahasında yere düşürülmesiyle tüm tribünler penaltı diye ayağa kalktı fakat Hüseyin Göçek hakemi aldatmaya yönelik hareketten dolayı Senegalli futbolcuya sarı kart verdi ve cezalı duruma düşen Niang Bucaspor maçında forma giyemeyecek.

31. dakikada maçın ilk etkili pozisyonu yaşandı. Alex'in güzel pasında sağ çaprazda topla buluşan sağ bek Gökhan'ın sert şutu üst direkten oyun alanına geri döndü. Maçın 33. dakikasında ise Emre Güngör ile girdiği ikili mücadelede sakatlanan Niang yerden kalkamadı. Sakatlanan Senegalli oyundan zorunlu bir şekilde alınırken yerine Semih Şentürk dahil oldu. 41. dakikada tehlikeli bir yerden kazanılan serbest vuruşta Alex'in frikiğini son anda Karcemarskas kornere çeldi. İlk yarının son dakikalarında Fenerbahçe, Gaziantepspor kalesini abluka altına alırken gol gelmedi ve maçın ilk yarısı golsüz eşitlikle sona erdi.

İlk yarıda en çok konuşulan isim kuşkusuz Hüseyin Göçek oldu. Sarı kartına 8 kez başvuran Hüseyin Göçek'in bu kararlarıyla Niang, Popov ve Emre Güngör cezalı konuma düştü.

İkinci yarının hemen başında Cenk Tosun'un etkili şutu geldi. Cenk Tosun ceza sahası dışından sert vurdu ve top az farkla auta çıktı. 48. dakikada yaşanan bir Antep atağında top üst direkten döndü. Bu maçtaki ikinci direk pozisyonu olarak kayıtlara geçti. İkinci yarıya Gaziantepspor çok hareketli başladı. 50. dakikada Caner'in ortasında Fenerbahçe Semih ile golü buldu fakat hakem kaleciye faul gerekçesiyle bu golü geçerli saymadı. İkinci yarı oyunun seyri değişti. Her iki takım da hücum varyasyonlarını artırdıkça ikinci yarı çok keyifli bir duruma geldi. 59. dakikada Semih mutlak bir gol pozisyonundan yararlanamadı. Arka direkte topla buluşan Semih şutunu vurdu kısa mesafeden fakat Dany çok kritik bir müdahalede bulunarak bu pozisyonu önledi. İkinci yarıda maçın her anı mücadele, hırs ve pozisyon dolu geçerken dakikalar 82'yi gösterdiğinde Dia'nın pozisyonu ile ceza sahasına giren Alex'in şutu kalenin üzerinden auta çıktı. 83. dakikada maçın ilk kırmızı kart çıktı. Düdükten sonra topa vuran Gaziantepsporlu Murat Ceylan ikinci kırmızı kartla oyundan atıldı ve takımını 10 kişi bıraktı.

Dakikalar 90+4'ü gösterirken Stoch'un vuruşu direkten döndü. Direkten dönen topu tamamlayan Andre Santos'un vuruşuyla Fenerbahçe uzatma dakikalarında 1-0 öne geçti. Golden sonra Gaziantepspor yedek kulübesi arkasında olaylar çıkarken yöneticiler olayları sakinleştirmek için olay yerine kadar indiler.

FENERBAHÇE: 1 - GAZİANTEPSPOR: 0

Stat: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu
Hakemler: Hüseyin Göçek, Orkun Aktaş, Alpaslan Dedeş
Fenerbahçe: Volkan, Gökhan Gönül, Lugano, Yobo, Andre Santos, Mehmet Topuz, Cristian (Dk. 77 Stoch), Emre, Caner (Dk. 68 Dia), Alex, Niang (Dk. 34 Semih)
Gaziantepspor: Karcemarskas, Elyasa, Emre, Dany (Dk. 75 Şenol), Ivan, Popov (Dk. 58 Sosa), Murat Ceylan, Hürriyet, Olcan, Wagner (Dk. 85 Zurita), Cenk Tosun
Gol: Dk. 90 4 Andre Santos (Fenerbahçe)
Kırmızı Kart: Dk. 83 Murat Ceylan (Kırmızı Kart)
Sarı Kartlar: Dk. 12 Emre, Dk. 21 Niang, Dk. 45 3 Lugano, Dk. 76 Semih (Fenerbahçe), Dk. 13 Dany, Dk. 36 Popov, Dk. 40 Hürriyet, Dk. 45 Emre, Dk. 45 2 Murat Ceylan, Dk. 68 Sosa, Dk. 69 Wagner, Dk. 76 Şenol, Dk. 90 3 Zurita, Dk. 90 10 Elyasa (Gaziantepspor)
Devamı ...

Şampiyonluğa Bir Adım Kaldı



Maça taraftarın tribündeki iştahını parkeye aksettirerek başlayan Fenerbahçe, Nevriye kaynaklı hücumlarla sayı bulurken savunmada topa baskıyı da iyi yaptı. Dış atışlarda iki takımın da isabet bulamadığı ilk bölümde Augustus-Fowles imzalı sayılarla skora tutunan Galatasaray, ilk periyot direnç koyup farkın açılmasını engellemeyi başardı. 18-16.

İkinci çeyrek yine savunmaların ön planda olduğu, Angel'in devreye girdiği ve kolay basketlerle farkın 8'e kadar çıktığı bölümde Fenerbahçe üstünlüğünü sahaya yansıttı. Ancak periyot sonu oynama konusunda çok da iyi sınavlar vermediği bu seride son iki dakikadaki basit hatalar ve top kayıplarıyla Galatasaray farkı biraz indirmeyi başarıp 4 sayı geride gitti soyunma odasına. 38-34.

İkinci yarıya 4-0'lık Galatasaray serisiyle ve skor eşitliği ile başladık. O dakikada maçın yıldızı bu olacak deseler hepimizin güleceği Horakova ilk sayılarını bu çeyrekte buldu. Anete'nin oyunda olduğu bölümde bulduğu iki üçlük ve Galatasaray'ın geriye koşarken adam bulamaması kaynaklı kolay sayılarla skorda üstünlüğü sürdürdük ancak Augustus'un orta mesafeli şutları ve Catchings'in hücumdaki sayılarıyla Galatasaray maçta kalmayı sürdürdü son periyota girerken. 61-57.

Son periyot hakkında bu nasıl "Dünya Şampiyonası MVP'si" diye diye dilimizde tüy biten Horakova sahneye çıktı, top çaldı, hücum ribauntu aldı, savunma yaptı ve kritik üçlüklerle tam isabet kaydetti. Son beş dakikaya girilerken farkı 10 sayıya kadar çıkardık. Angel'in kısa süreli dinlenip kenardan gelmesi ve hücumda yine inisiyatif almasıyla skor problemi yaşamadık. Galatasaray'ın berbat üçlük yüzdesi işimizi kolaylaştırdı, Birsel'in üçlüğüyle 2 dakika kala farkı tekrar 10'un üstüne çıkarıp hançeri saplamasıyla maç sona erdi. 80-68.

Maçın en önemli verisi seri boyunca bizi en çok zorlayan ribauntlar. 35-24'le bu alanda Galatasaray'ın önündeyiz. Fowles'un ribauntlarda çift haneleri bulamaması ve hatta Matoviç'in ondan daha fazla ribaunt alması (8-7) dikkate değer. Bir diğer ilginç veri, iki takımın da mükemmel serbest atış yüzdesi. Fenerbahçe 12'de 12 Galatasaray 11'de 11 le serbest atış çizgisinden dönmüş. Konsantrasyon göstergesi midir, Caferağa'nın içe dönük potaları mıdır bu işin esbab-ı mucibesi bilinmez. Bugün Fenerbahçe'nin hücumda akışkanlık sağlamasının iki temel sebebi var: Birincisi Nevriye'yi hücumun merkezi yapmamız bütün pas bağlantılarını onun üstünden kurmamız, ikincisi ise Angel'in topu alıp Battal Gazi gibi 1'e 5 şekilde dengesizce içeriye girmemesi. Birsel'in çok iyi olmadığı bir maçta bu iki şeyi düzgün yapınca maç bize döndü. Angel 22 sayı, 4 ribaunt, 5 asistle maçın en etkili oyuncusu. Horakova'nın 14 sayı, 6 ribauntu ve bu sayıların geldiği zaman diliminin kritikliği onu da maçın yıldızı konumuna getirdi. Savunmada Fowles'a özellikle ikinci yarıda içeride pek top geçirtmememiz en önemli veriydi. Augustus'u üçlük çizgisinin dışına doğru püskürtmeyi daha iyi becerebilseydik maç daha erken kopardı.

Catchings'in hakeme top atma girişimi sırasında çalınmayan teknik faulü de not edelim. Saha dışında iyi biri diye herhalde federasyon kendisine teknik faul çalınamaz diye bir yönetmelik çıkarmış haberimiz yok.

2-1 öne geçtik, kazanmamız gereken bir maç daha var. Yani hiç bir şey bitmedi, rehavete kapılacak ya da bu iş bitti diyecek bir halet-i ruhiyeye girmeye ne oyuncuların ne taraftarın hakkı var. Kendi evimizde bir maç daha kazanacağız ondan sonra konuşmak için bol bol zamanımız olacak. Kadın basketbol sevdalısı ayağına yatıp şampiyonluk ihtimali belirince mağduriyet dilenen, imalı imalı faul sayılarını yazan "objektif" Galatasaraylılar için bugün hiç mi iyi bir şey yok mu derseniz ebedi dostları, manevi sponsorları Hacettepe Üniversitesi'nin ikinci ligde dörtlü finale kaldığı haberini verelim de sevinsinler. Pazar günü 15:30'da şampiyonluk için Caferağa'ya çıkıyoruz. Bir maç daha istiyoruz kraliçeler, ha gayret...
Devamı ...

15 Nisan 2011

Filenin Efendileri Bir Kez Daha Finalde



Fenerbahçe taraftarının yaptırdığı ve benim en sevdiğim maç pankartlarından biridir "Dünyanın En Büyük Spor Kulübü" pankartı. Bu pankartı erkek voleybol şubesi için manipüle edip "Dünyanın en dengesiz takımı" diye değiştirebiliriz bu seneki performanslarıyla.

Bu sene bütçeyi artırıp dünya çapında iki transferle beklentileri yükselten ama yerli oyuncu açısından nokta transfer yapamayan takım ligin ilk yarısında berbat bir performans çizdi. Dünyanın en iyi oyuncularından ikisi olan "Korkunç" Ivan ve uçan adam Marshall yorgunluk ve sakatlıklarında etkisiyle gerçek kimliklerini bir türlü yansıtamadılar. Aslan'ın smaçörlerle uyumu bir türlü sağlanamayınca ligin ilk yarısında Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nden elenip ligdeki hedef maçların hepsini kaybetmişti. Öyle ki son 10 yıldır herhangi bir branşta üst üste iki Galatasaray mağlubiyeti almamış kulübe bunu bile yaşattılar.

İkinci yarı da kör topal ilerlerken antrenör değişikliği sonrası takım biraz kıpırdandı. Türkiye Kupası'nda kıl payı Arkas'a kaybedilen maçta iyi sinyaller vermeye başladı. Play-off'a ancak 5. sıradan girdiğimizde play-off zamanı her zaman performans artıran ve yıllardır bu özelliğiyle bilinen bir takım olmamıza rağmen bu sene açıkcası hiç umudum yoktu. İlk turda Belediye'yi elediğmizde oyun olarak bir düzelmeyi görsem de ligin ikinci yarısında epey bir düşüş yaşayan Belediye'yi yenmek biraz aldatıcı diye düşünüyordum Ziraat serisi öncesi.

Play off yarı finalinde ligin ikinci yarısında hiç yenilmeyen, normal sezonu birinci bitiren,saha avantajına sahip Ziraat önünde ilk maçta bu senenin en iyi maçını oynayıp seride 1-0 öne geçince acaba geçer miyiz sorusu güçlenmeye başladı. Çarşamba günü ikinci set dışında hiç bir varlık gösteremediğimiz ve sezon içinden pasajlar verdiğimiz maçı kaybedince ilahi karamsarlığıma bürünüp bu sene buraya kadar galiba diye düşündüm.

Bugün televizyon başına geçip ilk setteki oyunu gördükten sonra maçı döndürebileceğimize inancım yine azaldı. İkinci set toparlanıp İvan'ın omuzlarında durumu 1-1'e getirdik. Üçüncü set 11-7 gerideyken o ana kadar attığı servislerin yüzde seksenini kaçıran Marshall'ın servisinde 9-1'lik bir seri yakalayıp momentumu tamamen ele geçirdik. Durumu 2-1'e getirip Ziraat'i uçurumun kenarına sürükledik. Antrenörle libero birbirine girince dördüncü sete libero sakatlanmış numarası yapıp Can Ayvazoğlu'nu libero başlatarak bir hinlik yaptı Konstantinov. İkinci teknik molaya kadar başa baş giden maçta bloklarda üst üste aldığımız sayılarla bir anda koparık maçı 3-1, seriyi 2-1 alarak play-off usulüyle oynanan son 3 senede yaptığımız gibi bir kez daha finale yükseldik.

Son üç yıldır finale yükselirken yarı finalde elediğimiz Arkas'la bu sefer finalde karşılaşacağız. Takımı Ankara'da yalnız bırakmayan taraftara ve beni yanıltan oyunculara müteşekkirim. Bu sene erkek voleybolda final göremeyeceğimize kendimi alıştırmıştım ama yine de düşündükçe can sıkıcı geliyordu. Salı Arkas serisi başlıyacak İzmir'de. Aslan'ın elinde bir kez daha şampiyonluk kupasını görmek dileğiyle, haydi çocuklar bir kez daha!
Devamı ...

14 Nisan 2011

Galatasaray'ın Utanma Sınırı Nerde Başlar?



Gerçeklikle ilgisi kesilmiş Galatasaraylılar Caferağa'daki finalin üç ve dördüncü maçları öncesi gsbasket.org'un girişine ilk ve ikinci maçın hakemlerini koyup altına da bir uyarı metni koymuşlar.

Maddeler de şunlar:

1-"Nevriye her ribaunt mücadelesinde faul ile kendine avantaj sağlıyor box out bu değil" (Nevriye son maç sadece 2 tane ribaunt aldı, birinci maddede yer alacak kadar faulle kendisine avantaj sağlayıp pivot olarak sadece 2 ribaunt almış, normalde 0 ribauntla tamamlaması lazım herhalde.)

2-"Angel ile Matoviç oyuncularımıza küfredip tahrik ediyor" (İlk maç Matoviç'in faulünden sonra Matoviç arkası dönük saçını toplarken arkadan kafasına vuran Fowles ve üstüne yürüyüp iten Augustus meğer tahrik olmuşlar, e yani faul yaptıktan sonra arkasını dönüp saçını toplamak Amerikan kültüründe ağır hakaret ve tahrik demektir, Matoviç'in bu hareketinin cezası diskalifiye olmalıydı değil mi Galatasaraylı arkadaşlar?)

3-"Fenerbahçeli kısaların fazla adımları sayılmıyor, hücum faullerine göz yumuluyor" (Büyük Galatasaraylı dünyanın en iyi oyun kurucusu Işıl gibi kısalarımız olmadığı için bizim kısalar sürekli steps yapıyor ama hakemler çalmıyor ne yapalım Işıl'a sahip olmadığımız için ancak böyle dengeleyebiliyoruz oyunu. Hücum faul repertuvarından seçme eserler veren Catchings'e çalınmayan faulleri ne yapacağız peki? Harakova'nın tepesine çıktığı pozisyonda savunma faulü çalan hakem kararına ses yok mu?)

4- Özellikle Amerikalı oyuncularımızı pasifize etmek adına çok kolay faul çalınıyor. (Özellikle ikinci maç topa baskı yapıyoruz diye döverek savunma yapan ama buna rağmen hiç biri faul problemine girmeyen Galatasaray'ın Amerikan oyuncularına kolay faul çalınıyormuş. Oysa iki yıl önce final serisini 0-0 başlatıp geçen yıl 0-0 başlaması gereken yarı final serisini 1-1 başlatıp Galatasaray'a kıyak geçen federasyon bu sene de Galatasaray uzunlarına basketbol değil rugby kurallarıyla oynama serbestisi tanıdı herhalde, isyan o yüzden.)

Bu sene yaşanan bunca kepazeliğe rağmen hala utanmadan mağdur edebiyatı yapan, yıllardır Federasyon'un ittirmelerine rağmen şampiyon olamayıp bu sene Hacettepe sponsorluğunu da devreye sokan ve yine Caferağa'da şampiyonluğu kaybetme korkusuyla yüz yüze gelen insanlara azıcık utanma duygusu diliyorum.

Hakemlerden dert yanan geri zekalılara maçları FİBA hakemleri yönetince durumun ne olduğunu görmeleri için Euroleague'deki iki maça bakmalarını önerelim. O maçların hakemlerini de Aziz Yıldırım almıştı herhalde. Sert savunma yapmak ile rugby kurallarıyla oynamak aynı şey değil basketbolu sadece siz bilmiyorsunuz, Catchings'in iki maçta tek bir teknik faul bile almaması skandaldır, Caferağa'da göreceğiz bakalım şu tahrik olan Amerikalıları aynı hareketleri yapabilecekler mi.

Yıllardır federasyon tarafından kollanıp "Fenerasyon" nutukları atan yüzsüzlere bir kez daha hak ettikleri sonu göstermek için yarın 20:30'da sesini feda etmeye hazır her Fenerbahçeliyi Caferağa'ya bekliyoruz. Sonuç ne olursa olsun bu pisliğe bulaşmış basketbol düzeninde her türlü rezilliğe, kumpasa karşı mücadele eden Kraliçelerin yanında olalım.
Devamı ...

Fenerbahçe'nin haybeye karnesi (2) - Savunma



Diyorum ki bizim başkana da, nüktedan başkana da, Mourinho muhibi öbür başkana ve hattâ bizim başkanın kankası devrik başkana da hiç bulaşmadan bir yazı yazayım. Bu yazının konusu Fenerbahçeli futbolcuların 2010-2011 sezonunda gösterdikleri performans olsun; şeklimiz serbest nesir, meşrebimiz ayarında bir fırlamalık, rehberimiz ise Müjdat Yetkiner olsun. Kalecilerle başlamıştık şurada, savunma oyuncularıyla devam edelim.



Joseph Yobo:

Alex de Souza'yla birlikte yılın transferi. Uche gideli beri, savunmanın göbeğinde soğukkanlı duruşuyla gönüllere su serpecek, cansiperane müdaheleleriyle takımı oyunda tutacak, topu gevelemeden en yakınındaki adama atarak hatadan gol yeme kahrına son verecek ve saha dışında duruşuyla da aklımızı alacak Nijeryalı bir cengaver bekliyormuşuz meğer de, haberimiz yokmuş. Sezon içinde birkaç maçlık bir düşüş yaşamasına rağmen Yobo, Türk savunma oyuncularında pek rastlanmayan pozisyon alma sezileri ve sakinliğiyle aklımızı aldı; Gerson Candido de Paula'dan ve Rüştü Reçber'den (tarihimizde Barcelona'dan kiraladığımız tek futbolcu) sonra en verimli kiralık futbolcumuz olarak şimdiden tarihe geçti. Yobo'nun adının geçtiği herhangi bir cümlede Uche'yi anmayan bir Fenerli tahayyül edebiliyor musunuz? Nijerya'ya yolu düşen elini öpsün sonradan olma adaşımın, Yobo'dan ve benden selam söylesin...

Diego Lugano:
Diego Lugano'yu o kadar çok seviyorum ki, onun geçtiğimiz Dünya Kupası'nda kırmızı kart görecek ilk futbolcu olacağına dair bir oyroluk bahis bile oynadım. Bahsim tutmamış olsa da, Lugano, meşhur Denizlispor maçından sonra Fenerbahçe taraftarlığını askıya alan şuursuz bir Fenerbahçe taraftarını bile hâlâ heyecanlandırabilen az sayıda futbolcudan biri. Ben Lugano'ya bayılmıyorum, yoğun taraftarlarlık hislerimle kendimden geçtiğim anlarda bile onun gereksiz kartlar va aşırı hırsı yüzünden takımı yaktığı maçlar aklıma geliyor. (Sezonun ilk yarısındaki Eskişehir maçının devre arasında gördüğü kırmızı kartı hatırlayın mesela.) Tüm bunlara rağmen Diego Alfredo Lugano, bu sezon takımın en iyi performanslarından birini sergiliyor. Zira Yobo'nun şahsında tam da aradığı partneri bulunca, Hierro'yla Sanchiz, Müjdat'la Nezihi, karpuzla peynir, Alex'le Samet ya da İzzet Altınmeşe'yle yüzündeki ben gibi şahane bir ikili oldular. Bu ikilinin iyi iş yapması birbirlerini çok iyi tamamlamalarından ileri geliyor. Lugano'nun hamlesi var, teke tekte rakibine aman vermiyor ama pozisyon alma sezileri kuvvetli değil. Yobo gibi geri dörtlünün hangi hatta duracağı, ne zaman öne çıkıp, ne zaman geri geleceği konusunda inisiyatif ortaya koyan bir oyuncuyla birlikte olunca o da 24 karat altın gibi parlıyor. (Lugano'nun seksi fotoğrafları için tıklayın.) (Lugano'nun bir kitabın önsözünü yazmış olabileceğine inanmıyorsanız, buna da tıklayın.)

Gökhan Gönül:
Artık üretilmeyen o zarif, beyaz ambalajlı tütün mamülünden sonra Bafra'dan çıkan en güzel şey. Bir önceki yazıda, kıdeminden ötürü geleceğin kaptanlığı için Volkan Demirel'in adını vermiş olabilirim ama; Alex bıraktığı anda "kaptanı sen seç Rehavet" deseler, pazubandı kendi ellerimle Gökhan Gönül'ün koluna takar, on yedi yıllık bir sözleşme teklifini de önüne koyup, kulübün anahtarlarını kendisine teslim ederim. Şu anda memleketin, Avrupa'nın üst düzey ligleri ayarında performans veren yegâne Türk pasaportlu futbolcusu. Bu sezon sakatlıklardan kaynaklanan kısa süreli bir düşüş yaşamasına rağmen, bir sağbekin performansıyla takıma tek başına maç kazandırabileceği gerçeğini bize hatırlatmış olması bile yeter. Öte yandan, ona Daniel Alves ve Maicon gibilerinin yırtıcılığını ve kıvraklığını veren Yaradan, orta kalitesine gelince neden İsmail Kartal-İlker Yağcıoğlu aksını seçmiş onu bilemiyorum.

Andre Santos:
Andre güzel çocuktu da onu çevresi bozdu. Talipleri çoğalan genç kızın bulaşığı çamaşırı anasına yıkıvermesi gibi, Santos da ligin ilk yarısını pencerenin önünde beyaz çek defterli prensleri bekleyerek geçirdi. Aykut Kocaman'ın, kendisine şarladıktan sonra defterini dürüp göndermek yerine krizi adabıyla çözmesi ne denli takdire şayansa, Andre Santos'un ikinci yarıdaki performansı da aynı oranda etkileyiciydi. Bu sezon geleneksel hale getirdiği slalom gollerinden birini atamadı tamam ama, önündeki adamlar sürekli değişmesine rağmen hep ayakta kalmayı başararak başka türlü bir başarıya imza attı. Şimdi hem Aykut Kocaman'ın, hem de Fenerbahçe taraftarının cevap bulmak istediği soru şu: Kim oynamalı bu yavrukurdun önünde? Dia, Stoch, Niang, Özer, Caner, Uğur, Müjdat...?

Caner Erkin:
Son Eskişehir maçı bir kez daha gösterdi ki Caner aslında bir orta saha oyuncusu. Ama bu sezon ilk 11'de yer bulduğu 13 lig maçının 12 tanesinde solbek olarak görev yaptığı için onun savunmacı performansına bakmak icap ediyor. Açıkçası ona bakınca da iç açıcı bir manzara görmek mümkün değil. Benim açımdan kahır defteri doldurduğumuz ilk yarının günah keçisiydi Caner Erkin. Oyun kuramayan, üç pasından ikisini rakibe atan, orta kalitesi bakımından eski takım arkadaşı Sarbi'yi bile aratan ve sol kanatta verdiği boşluklarla birçok vasat sağ kanat oyuncusunun yıldızlaşmasını sağlayan Caner Erkin, ilk yarının en kötülerinden biriydi. Belki ileride orta saha için alternatif olabilir ama Andre Santos'un gidişine hazırlanan yönetim ve hocanın, solbeke oyuncu transfer etmeyip Caner'i oranın devamlı personeli yapma ihtimalini düşündükçe; Kadıköy'de kaleyi koruyan Mondragon gibi mahzun, Aykut Kocaman'ı marke etmek zorunda kalan Stumpf gibi derbeder oluyorum.

Bekir İrtegün:
Hayatta mucizelere inanmalıyız. Belki bir gün başka bir galaksi keşfedilecek, Türkiye dünyanın en müreffeh ülkesi olacak, Müjdat Yetkiner pilates yaparak 27 kilo verecek, Hagi'nin tercümanı Türkçe öğrenecek, Alex yeniden saçlarını uzatacak, Mehmet Topuz frikikten gol atacak ve belki, belki bir gün kardeşlerim, Bekir İrtegün ilk 11'de oynadığı bir karşılaşmayı sarı kart görmeden tamamlamayı başaracak. Bekir İrtegün'ün futbolunu beğeniyorum desem yalan, ama seviyorum yine de bu çocuğu. Muhabbetimiz geçen sezon 76 dakika boyunca kurdeşen döktükten sonra Bekir İrtegün'ün kafa golüyle 1-0 kazandığımız Kasımpaşa maçında başlamıştı. Bütün yeteneksizliğine, kazmalığına ve kasaplığına rağmen Bekir İrtegün'de, Fenerbahçe'ye yakışan bir güleryüzlülük, bir adanmışlık, çocukçasına bir heyecan görüyor ve kötü performansını rağmen, kanaât notu kullanarak iyi bir karneyle onu eve gönderiyorum. Öte yandan, 9 maçta ilk 11 oynayıp 6 tanesinde sarı kart görmek de Lugano'yu bile kıskandıracak bir başarı olsa gerek. (Bu cümleyi yazdıktan sonra açtığım istatistikler suratıma tokat gibi çarpıyor ve Lugano'yu, Bekir gibi bir çömezle kart yarışına soktuğum için utanıyorum.
Yüzdeye vurunca 22 maçta 10 sarı kartla the winner is Diego Alfredo.)

Bilica:
Bilica'nın bu sezonki performansıyla ilgili konuşacak bir şey yok. Her zaman olduğu gibi transferde geç kalarak Şampiyonlar Ligi şansımızı heba eden yönetim sağolsun, Yobo gelene kadar elinden geleni yaptı Bilica.
(Deplasmandaki Young Boys maçının ilk 11'ini şuraya yazayım da gelecek kuşaklara kalsın bir ibret vesikası olarak: Volkan - Bekir, Önder, Bilica, A.Santos - Kazım, Emre, Cristian, Stoch - Alex, Gökhan Ünal) Yobo geldikten sonra da, kaybettiği yerini ve gençliğini, kadehlerindeki dudak izlerinde aradı zahir. Ben Bilica'nın geçen sezon arkeoloji bilimine yaptığı katkıdan sonra gönderilmesinden yanaydım. Ama bunun ardından aç bir akbaba sürüsü gibi üstüne çöken medyanın, onun cahilliğinden tutun da eşcinselliğine ("not that there's anything wrong with that") kadar deşelemedik yerini bırakmamış olması, yeniden bir sempati kırıntısı oluşmasına neden oldu içimde. Futbolculuğuyla ya da kişiliğiyle Fenerbahçe'de yeri olmayan bir oyuncu ama yine de, dip çizgide kıçını rakibe dayayarak attığı röveşataları şimdiden özlediğimi saklayacak değilim. Medgallis'le bütün maç Bilica'nın röveşatasını bekler, görünce bir rutinin daha gerçekleştiğini görüp rahatlayan emekli amcalar gibi kıs kıs güler ve çaylarımızdan okkalı bir yudum daha alıp gönül rahatlığıyla maçın geri kalanını seyrederdik. Hem Şevçenko'nun penaltısını kurtarmış bir adamdan söz ediyoruz sevgili Erfurtlular. Buyrun bakın.

Okan Alkan:
Oysa Büyük Kaptan, ne güzel yazmıştı tivitır şeysinden: "Mutluyum… Çünkü 6 yıldır ilk defa altyapıdan gelişen bir genç gerçek bir şans bularak kariyerine başladı." O akşam Kaptan gibi biz de çok mutluyduk. Hep umutla yolunu gözlediğimiz, bir gün patlayacak diye rakı masalarında uğruna zar attığımız nice Can Aratlar, Olcan Adınlar, Gürhan Gürsoylar, Özgür Çekler, Bilal Kısalar sahada değil elimizde patlarken; biz de hep altyapıdan çıkıp hayatımızı değiştirecek, Müjdat Yetkiner'i bile bize unutturacak o futbolcuyu bekliyorduk. İşte bu uzun bekleyişin orta yerinde, Manisaspor karşısında sağ kanadı Tem otoyoluna çeviren o çocuk çıkınca Kaptan gibi biz de heyecanlandık. Ama bir sonraki hafta Kayseri deplasmanında da forma giyen Okan Alkan'ı bir daha ne duyan oldu ne gören. Aykut Kocaman, Gökhan'ın sakat olduğu maçlarda bile Okan Alkan yerine Bekir İrtegün'e görev verdi ve o Mardinli çocukla ilgili akılda kalan yegane şey Şubat ayında eski menajer Volkan Ballı'nın söyledikleri oldu. Ballı, Aykut Hoca'nın Okan Alkan'a haklı olarak çok kızgın olduğunu söyleyerek, "Türkiye´de genç oyuncularda sık rastladığımız davranış bozuklukları"ndan dem vuruyordu ne yazık ki. Ama umut Fenerli'nin ekmeğidir, ben en azından 2018 yılına kadar Okan Alkan'ın patlama yapmasını bekleyeceğime dair söz veriyorum.

İlhan Eken:
Fenerbahçe formasıyla ilk 11'de yer aldığı ilk iki maçın Young Boys ve PAOK maçları olması, onun değil transfer planlaması yapmayı beceremeyen yönetimin suçuydu. Herhangi bir çiğliğini görmedik, kalan futbol hayatında başarılar dileriz.

Hasan Erbey:
Türkiye Kupası'ndaki anlamsız Gençlerbirliği maçında toplam bir dakika forma giyen 1991 doğumlu bu kardeşimiz, artık 1991 doğumlu kardeşlerimizin de Fenerbahçe'de ve diğer takımlarda forma giymekte olduğunu bana hatırlattığı için kendisine kızgınım. 2000'li yıllarda doğmuş olan çocukların da Fenerbahçe forması giymeye başladığı günlerde, bu klavyeyi duvarda parçalayıp düzenli bir işe girmeyi, bir lokalin müdavimi olmayı, akşamları düzenli olarak bir duble rakı içmeyi, TRT 4'ü favori kanallarım arasına dahil etmeyi ve geceleri döşeğe gitmeden önce müthiş bir dikkatle hava durumunu seyretmeyi planlıyorum.

Müjdat Yetkiner: Bu sezon hiçbir maçta forma giymemesine rağmen hafızalardaki performansıyla yine göz kamaştırdı ve taraftarın gönlündeki yerini perçinlemiş oldu.

Devamı ...

9 Nisan 2011

Eskişehirspor 1 - Fenerbahçe 3
STSL 09/04/2011



NTVSPOR
Spor Toto Süper Lig'de Fenerbahçe, zorlu Eskişehirspor deplasmanında mağlup duruma düşmesine rağmen Caner, Niang ve Semih'in golleriyle maçı 3-1 kazandı. Çok önemli bir 3 puanı hanesine yazdıran sarı-lacivertliler, maç fazlasıyla liderliğe yükseldi. Sarı-lacivertliler ligin ikinci yarısında oynadığı 6. deplasman maçından da galibiyetle ayrıldı.

Geçtiğimiz hafta sahasında Bursaspor ile golsüz berabere kalarak liderliği Trabzonspor'a kaptıran Fenerbahçe, zorlu Eskişehir deplasmanında sahaya mutlak 3 puan parolası ile çıktı. Olası bir puan kaybı, sarı-lacivertli ekibin şampiyonluk şansını iyice zora sokabilirdi.

Maçın henüz 8. dakikasında Es-Es, Batuhan ile 1-0 öne geçti. Alper Potuk'un orta sahada hazırladığı pozisyonda sol kanattan Burhan Eşer hareketlendi. Burhan'ın güzel ortasında ise iyi yükselen Batuhan, kaleci Volkan'ı kafayla avladı ve takımını öne geçirdi.

Fenerbahçe beraberlik golünü bulmakta gecikmedi. Kaptan Alex ile verkaça giren Caner, Eskişehir savunmasının da büyük hatasından yararlandı ve sarı-laciverlilere beraberliği getirdiği. Geçtiğimiz hafta Bursaspor maçında sonradan oyuna girip, iyi bir performans sergileyen Caner, bu hafta ilk 11'de çıktığı maçta takımının ilk golünü atarak Aykut Kocaman'ın güvenini boşa çıkarmadı.

Beraberlik golünü çabuk bulan Fenerbahçe, 14. dakikada da üstünlük sayısına ulaştı. Senegalli golcü Mamadou Niang, Alex'in ara pası ile savunmanın arkasına hareketlendi ve takımını 2-1 öne geçirdi. Batuhan'ın 8. dakikadaki golüne, 10 ve 14. dakikalarda karşılık veren Fenerbahçe'de kaptan Alex, iki asist ile ilk yarının yıldızıydı.

Fenerbahçe, Batuhan'ın kafasından yediği golle geriye düştüğü gibi maçın temposunu oldukça yükseltti. Ancak bulduğu iki golle maçta öne geçen sarı-lacivertli ekip, 20. dakikadan itibaren tempoyu düşürdü.

Kalesinde ilk yarıda iki gol gören Ivesa, 22 ve 28. dakikalarda Alex'in iki kafa vuruşunu muhteşem kurtardı ve farkın açılmasını engelledi.

Fenerbahçe'nin ikinci golünün sahibi Senegalli Mamadou Niang, ilk yarının son dakikasında kaleci Ivesa ile bir hava topu mücadelesinde çarpışarak yerde kaldı. Golcü oyuncu, soyunma odasına sedye ile götürülürken sarı-lacivertli taraftarların adeta yüreğini ağzına getirdi. Ancak devre arasında yapılan tedavinin ardından, ikinci yarıya oldukça sağlıklı çıkan Niang herkese rahat bir 'oh' çektirdi.

Maçın ikinci yarısının ilk 15 dakikasında sahadaki mücadele izleyenlere zevk vermedi. Bu dakikalarda maçtaki tek seyredilesi olay, muhteşem Eskişehir tribünleriydi. Kırmızı-siyahlı tribünler, takımlarının yenik durumda olmasına aldırmadan bir an bile susmadı.

Süper Lig'in ikinci yarısında öne geçtiği maçlarda skoru korumak amacıyla tempoyu düşüren Fenerbahçeli oyuncular, bu akşamda böyle bir oyun sergilediler. İkinci yarıyı rölantide götüren sarı-lacivertli ekip, kontra ataklarla üçüncü golü aradı.

İkinci devrenin ilk önemli pozisyonunda ise maçın ilk golünün sahibi Batuhan'ın kafa vuruşu, bu kez direkten döndü. Eskişehirspor, gol dışında bulduğu en önemli pozisyondan da bu şekilde yararlanamadı.

Ani gelişen Fenerbahçe atağında, Cristian yaklaşık 30 metre topu sürdükten sonra Alex'e bıraktı. Brezilyalı oyuncu harika bir pas ile sağ kanattan hareketlenen Gökhan Gönül'ü topla buluşturdu. Gökhan'ın ortasında da kale sahası içinde Semih'e sadece dokunmak kaldı. Fenerbahçe, sıkıntılı geçen son dakikalarda bu golle rahatladı ve durumu 3-1 yaptı.

Maçın kalan dakikalarında başka gol olmadı ve konuk takım Fenerbahçe, bu galibiyet ile puanını 64'e yükselterek Spor Toto Süper Lig'de maç fazlasıyla liderliğe yükseldi.

ESKİŞEHİRSPOR: 1 - FENERBAHÇE: 3
Stat: Atatürk
Hakemler: Cüneyt Çakır, Bahattin Duran, Tarık Ongun
Eskişehirspor: Ivesa, Sezgin, Volkan, Veysel, Diego (Dk. 23 Nadareviç), Alper, Doğa, Erkan (Dk. 62 Ümit), Sezer (Dk. 46 Pele), Burhan, Batuhan
Fenerbahçe: Volkan, Lugano, Yobo, Emre (Dk. 83 Gökay), Niang (Dk. 83 Semih), Alex (Dk. 89 Bekir), Cristian, Dos Santos, Mehmet Topuz, Gökhan, Caner
Goller: Dk. 8 Batuhan (Eskişehirspor) Dk. 10 Caner, Dk. 14 Niang, Dk. 87 Semih (Fenerbahçe)
Sarı kartlar: Dk. 30 Erkan, Dk. 61 Sezgin, Dk. 75 Veysel (Eskişehirspor), Dk. 38 Niang, Dk. 66 Gökhan, Dk. 73 Lugano (Fenerbahçe)
Devamı ...

6 Nisan 2011

Günün Fotoğrafı


Libya - Bingazi: Fenerbahçe forması giymiş Libyalı Erdoğan'ı "halkın yanında olmaya" çağırdı. İnan Fenerbahçeliler de bunu diliyor. Devamı ...

3 Nisan 2011

Çipura'nın Izgarada Cızırdadığı O anlar



Sparus Aurata, Sparidae ailesine mensup. Kökeni sağlam. Perciformes gillerden. Her 100 kemikli balıktan 40 tanesi akrabası. İtalyanlar "orata" diyor: Altın. Fransızlar Daurade, Hırvatlar Ovrata, Yunanlılar Tsipoura demekte, Türkiye'de çipura. O ızgaranın kralı ve Bursa maçının en güzel anları Çipura'nın ızgarada cızırdadığı o anlar.

Diyelim rakımıza buz katılmamış, kristalleşmemesi için. Bildiğin dondurulmuş su klasik rakı bardaklarındaki yerine ihtişamla akıyor. Bardak bembeyaz, kuzenin, eniştenin, dayının, teyzenin keyfi gözle görülür seviyede. Maçın başındaki heyecan dalgası bizleri de sarmış, salatalar yenmeye müsait, televizyon anasının büyüklüğü ekran, üstümde Fenerbahçe, yüzümde gülümseme ulan ne çok sevdik seni be.

Bu rakı - balık masalarını hayatımızdan biri alsa, sektirmeden hayata dair zevklerimizin %40'ını alır. Kalanı burada ifade edilebilir gibi değil. Bir kısmı kitaplardan, yazıdan teğet geçiyor, öbür kısmı umutlardan, heyecanlardan böyle susuz rakı sekliğinde çarpıcı bir toplama işlemi. Çakıştırma yöntemiyle çözülen sınavlarda hiçbir şıkkın yanından geçmez heyecanlarımız. Mesela küçükten büyüğe sıralasak İzmir'in püfür havasına uzak; Rıdvan formaları, Aykut golleri, Oğuz diagonel pasları, Schumacher kurtarışlarından mürekkep bir sarı lacivert hikayeler kurgusu E şıkkına dahi ulaştırmaz bizi. Senaryonun tam ortasında Lüfer'in kilosu 63 lira. Çipura hak etmediği bir ehemmiyetle ızgaradan tabaklara servis edilmekte.

Bir rakı yudumu mesafesinde ben size Alex'ten bahsedeyim mi? Akıl baliğ olduğum şu korkunç yüzyılda Alex Fenerbahçe forması altında görüp görebileceğim en büyük futbolcudur. Kel, 1,75 boyunda nasıl çirkin bir adam. Evine gelse kızını vermeye korkarsın. Ama bu adam futbol topuna değdiği anda Brad Pitt oluyor, Sean Connery!

O forma içinde lacileri çekmiş ve bizim şu küçük taşra kasabamıza gelmiş devlet-i aliye'nin ta kendisi. Diyelim bizi biri ortadoğunun anadolusunun orta sahasına yerleştirmiş, öküzün çektiği sabanlarla tarla tapanı sürüp hasat zamanı karagün dostumuz ofis'in verdiği üç otuz akçeyle pavyona gidelim, Alex işte bizim bu yerbilmezyönbilmez kasabanın pavyonuna Adriana Lima'nın gelmesi gibi. Paran yetişmez, yetişse dokunmaya kıyamazsın. Hep uzaktan izlenecek Türkan Şoray, Pall Mall sigarasını yeni yakan James Bond, Bolivya kırsalında purosunu afilleyen Che. Topa dokunuşunu seveyim. O topa vuruşunu. Gündüz Alp'in atından atlayışı gibi iniyor yere, Samsun'a attığı bir gol var, Fatih'in gemileri karadan geçirişi, Napolyon'un Austerlitz'i. Havada takla rövaşata yarım vole - Puşkaş'ın gözleri dolar, Almanya Müller, Fransa'da illaki Platini.

Alex'i görmek istiyorum. Bir kere daha. Maçın başında müthiş bir şov oldu farkettiniz mi? Bu taraftarın en gıcık edici özelliği ne biliyor musunuz? Öylesine sarı laci bir sevinçki bu, çoşku, neşe ne bok için olduğunu anlayana kadar insanın kırkı çıkıyor. Şampiyon olmadık, bir şey değiliz, lideriz ama hep öyleyiz. Hep öyle. Liderlikle çakışınca doğru yanıt veriyor Super Lig seçme sınavlarındaki tüm sorular. Fenerbahçe birinciliğe öylesine hakim. Mesela Galatasaray, Beşiktaş, hiç itirazım yok birinciliğe sevinirler, Fenerbahçe yerini bulur. Neşe ondan değil, neşe işte yeniden bir kere daha en tepeye gidiyoruz. Bir kere daha. Ondan. Valhalla'dan uzaklaşmış Odin'in yerine dönmesi gibi, Wagner'in en sonunda Beyreuth festivaline katılması, Chopin'in bir nocturne daha yazması gibi. Hem kendinden beklenen, hem de yalnızca kendisinden beklenen türden bir şeyler.

Sarı Lacivert'i neden severiz? Çipuraların rakıya yakışması gibi doğal sebeplerden. Çünkü o bayraklar çok güzel, bu sokaklar çok güzel, şu Tunalı'nın ortasından Fenerbahçe eşofmanıyla, Kızılayda Fenerbahçe formasıyla, Afyon'da bayrağıyla koşan o adamın kendini bulmasını sağlayan ve yanınızdan geçerken gülümsemenize neden olan şeylerden. Hikayeler ne güzel. Ne güzel anılarımız.

Bursa maçında siz hiç Aykut hocaya baktınız mı? Bu adam Fenerbahçe ile ilgili sevdiğimiz her şey. Çok kızdım, çok öfkelendim ben söyleyeyim Allah ömür versin Fenerbahçe teknik direktörlüğüne devam etsin. Buz gibi olduğu için değil, yüzünü seyirten sevgisinden değil, bir kez olsun oturamamasından değil, o Fenerbahçe armalı eşofman üstünü bizim tüm lehçelerimizde üstüne yakıştırdığı için. Allah canını sevsin, kazandığın maçta da kaybettiğin maçta da Fenerbahçe gibi hep büyük, hep ciddi, hep biz yenmeliydik inancıyla dimdik durmak zorunda mısın?

Çipura tabağa, tabak önüne konduğunda önce şöyle ortadan bir iki yana açarsın balığı. Ortasındaki kemiği kaldırır, kokunun genzine dolmasına müsaade edersin. Kırmızı soğan, mutlaka. Beyaz ekmek, lazım.

Kardeşim bugün biz berabere kaldık Bursa'yla. 9 kişi 8 kişi ceza sahasında ya Allah dediler, Ivankov'un kolu uzadı. Diyelim 2 puan kaybettik, diyelim toplamada şampiyonluğu kaybettik. Bursa ahde vefa etti, Trabzon'a dietini ödedi. Bu bizim ne olduğumuzu değiştirir mi?

Alex gibi Aykut gibi orada duruyoruz, 55.000 taraftar, nasıl sarı laci, diyelim bu sene şampiyon olmayacağız. Olsun ulan? Olsun? Bu sene daha şampiyon olmayalım. Biz Türkiye'nin ortasında herkesin gözünü kıskançlıkla çevirdiği bir düşüz zaten. Fener yener yenemez, Fener 5 atar 5 yer, canımız sıkılır, üzülürüz, kahroluruz, boğazımızdan ekmek geçmez. Olsun be.

Bu hikaye biter mi? Bu hikaye hiç biter mi? Romeo Juliet'i sevdi, istedi, Juliet de Romeo da öldü gitti, hikaye bitti mi? Thais'in pembe topukları başını döndürdü imparatorların, Kleopatra Caesar'ın, Senato'nun ortasında bıçakladılar Julius'u. Hikaye biter mi?

Julius Roma'ydı be kardeşim. Roma'nın en güzel hikayesiydi. Diyelim İmparator olamadı, olsun aklımızdaki imparator o değil mi?

Fenerbahçe Rakı gibi biraz. Masadaki yeri hep sabit. Bazen bira içersin, bazen şarap, bazen votka, Rakı'nın tahtını sallayamaz hiçbiri.

Bu maç çipuraydı, Lüfer'in kilosu 63 lira. Masa zaten Lüfer'in, gelince seviniriz, gelmezse yerini ezberden söyleriz.
Devamı ...